İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua |
|
||||||||||
|
İnsan yaşamı bu denli ucuz mu? Yoksa o başvuranlar yaşamın değerini bilmiyorlar mı? Bilmemeleri olası mı? İşsizlik, açlık, sefalet canlarına tak etmiş bu insanların. Ölümü göze alarak kurtuluşu arıyorlar. Vatan savunması için değil, para kazanmak için ölüm nasıl göze alınır anlayamıyorum. Evet ne oldu bu güzel ülkemize? 1950 li yıllarda iktidar Küçük Amerika olmayı vadetmişti. Her köşede bir milyoner yaratacağız demişlerdi. O yıllarda Yunan parası drahmiyle alay ederdik. Yunanlılar bir torba parayla pazara çıkıp bir fileyi bile dolduramıyorlar diye onları küçümserdik. Zira o yıllarda paramız Amerikan dolarıyla kafa kafaya gidiyordu. Paramızın devüle edilmesine o yıllarda tanık olduk. Paramız freni patlamış bir kamyondan beter bir hızla ha bire iniyor, değer kaybediyordu. Bazı gazetelerde kırk yıl önce diye bir bölüm vardı. O bölümlerden birinde okuduğum bir haberde şöyle diyordu. Macaristan’a kırk bin lira borç verdik. Yanlış okumadınız. Tamamı tamamına kırk bin lira. Şimdilerde binliklerin geçmişin metelikleri kadar bile değeri yok. Biriyle ayak üstü sohbet ediyordum. Yıl 1954 ya da 55. Yanımızdan hırpani kılıklı, yaşlı bir adam geçti. Konuştuğum kişi “bu herifi tanıyor musun?” diye sordu. Tanımadığımı söyleyince “buna varyemez derler.Bunun bankada en az on bin lirası var” dedi. Çok şaşırmıştım. Zira o para ile neler alınmazdı? Aklıma Singerci Osman’ın dükkanındaki Javalar geldi. Bedeli sekiz yüz liraydı. O yıllarda birinin cebinde bin lirası olması olağan üstü bir durumdu. Testici Ali’ye Milli Piyangodan bin lira ikramiye çıkmıştı. Ölünceye kadar adı Binlik Ali olarak kaldı. İşte o yıllarda paramız o denli değerliydi. Şimdilerde baba çocuğuna bir milyon verdiğinde çocuk burun kıvırıp “bu para yetmez” diyor. Yıllardır İMF ye teslim olmuşuz. Para vermek için ileri sürdükleri şartlar yüzünden ha bire batıyoruz. Haşhaş dikme, tütün dikme, pancar dikme. Peki ne dikeceğiz. İzmir’e Çanakkale yolundan gitmiştik. Ovacık yolunda teyzemin oğlunun parçalarını toplamıştık. Ara yoldan çıkan bir kamyona bindirip arabasıyla birlikte parçalanmıştı. O nedenle Ovacık yolundan geçmeyi sevmem. Her zaman Çandarlı yolundan gitmeyi yeğlerim. Yol boyunda yeni dikilmiş zeytin ağaçları var. Tümü de bodur cins zeytin fidanları. Bodur zeytin ağacı isminden de anlaşıldığı gibi deliceden aşılanmışlar gibi fazla boy atmaz. Üstelik dikim yapıldığı yıl bile ürün vermeye başlar. Bodur oldukları için sırıkla silkme yapılmaz. En uç noktalara kadar merdivenle ulaşılır ve elle toplanır. Bu tarzda toplama ağacı zedelemediğinden her yıl ürün verir. Eskinin zeytin bir yıl verir bir yıl vermez kuralı geçerliliğini yitirmiştir. Sevindirici bir durum ama, ya İMF buna da burnunu sokarsa? Geçmişte halk aldatılarak zeytin yağı yerine çiçek yağlarını yemeleri teşvik edilmişti. O yıllarda her mide rahatsızlığında doktorlar zeytin yağını yasaklalarrdı. Zeytin yağı tüketimi azalınca zeytinlik katliamı başlamıştı. On binlerce ağaç sökülüp yakacak olarak kullanılmıştı. Hızla gelişen zeytincilik diğer Akdeniz ülkelerini etkileyecektir. Hatırlı ülkeler İMF ye zeytin tarımını da yasakla komutunu verecektir. Oysa zeytin yağının şifa kaynağı olduğu geç de olsa anlaşılmıştır. Ne İMF nin dayatmaları, ne de zeytinci ülkelerin fiyat düşürmelerinden zeytinciliğimiz etkilenmemelidir. Zeytin ağacını sökmek kolaydır. Odunu da güzel yanar. Ama yetiştirmek oldukça külfetlidir. Verimlilikte zirveye ulaşması için uzun yıllar gerekir. Şeker pancarı ekiminin kısıtlanması akıl alacak bir durum değil. Şeker pancarından yalnızca şeker elde edilmez. Sıkılıp suyu alındıktan sonra kalanlar hayvan yemi üretiminde kullanılır. Üstelik hayvan yemi üretiminin bel kemiğidir. Şeker pancarı ekiminin sınırlandırılması besiciliği de çok etkilemiştir. Büyük bir maliyet artışına neden olmuştur. Bu nedenle kasap çengellerinde asılı olan etler artık seyirlik olmuştur. İşsiz sayısının sekiz milyonu aştığı acı bir gerçek. Tarımdan kazanamayan çiftçiler tarlalarını satıp büyük şehirlerin yollarına düşüyorlar. Oysa artık büyük şehirlerin taşı toprağı altın değil. Yanlış para politikaları yüzünden yalnızca faizcilik almış başını gidiyor. Kimse yatırım yapmayı düşünmüyor. Tekstilin dışında başka yatırım yok gibi. Yatırım olmayınca işsizlik felakete dönüşüyor. Boşuna dememişler aç fırın deler diye. Ne yapsın sekiz milyon işsiz? Gizli işsizin sayısının ne kadar olduğunu kim bilir? İşsizliğin felakete dönüştüğü bir ortamda işsizlerin paralı asker olabilmek için başvuruda bulunmalarının yadırganmaması gerekir. Devleti yönetenler kendilerine sormalıdırlar. Bu güzel ülkeyi nasıl oldu da bu hale getirdik diye. Ama soramazlar, kendilerini sorgulayamazlar. Zira işin içinde oy kaygısı var. Bu durumda sorgulamak halka düşüyor, yani bizlere. Ucuzluk, rahatlık vaat edenlere değil, acı reçete sunanlara itibar etmemiz gerekir. Hesaplarımızı bu günümüzü kurtarmak için değil yarınımız için yapmalıyız. Bu günler bizim, yarınlar ise çocuklarımızın ve torunlarımızındır. Onların geleceklerini karartmayalım. Özcan Nevres
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |