Hala çevrende bulabileceğin güzellikleri bir düşün ve mutlu ol. -Anne Frank |
|
||||||||||
|
Esas kafaları karıştıran Bağdat neden savunulmadı? Savaş süresince Irak’a ait tek bir savaş uçağı bile neden havalanmadı? Bu uçaklar nerede saklanılıyor? Bu güne kadar bu uçaklar ile tek bir haber savaş gündemine düşmedi. O halde ne oldu bu uçaklara? Amerika Suriye’yi sıkıştırmaya başladı. Ülkenize kaçan Iraklıları teslim et diyor ve açıkça sopayı gösteriyor. Onca sığınmacı teslim edilirse ki bu uluslar arası hukuka aykırıdır ne yapacaklar. Yargılayıp idam mı edecekler. Yoksa hapishanelere mi dolduracaklar. Şimdiye kadar tutukladıkları yetmiyor mu? Esas merak edilmesi gereken, belli ki Suriye topun ağzında. Peki Suriye’den sonra sırada hangi ülke? Kuzey Kore mi? İran, Libya, Sudan’ın da sırada olduğu kesin. Ya daha sonra? Bor zengini Türkiye mi? Her olasılığı göz önünde tutarak hazırlıklı olmalıyız. Geçtiğimiz gece Ceviz Kabuğu adlı program içeriğiyle çok ilginçti. Zengin Bor madenimiz masaya yatırılmıştı. Uzmanlar işlenmiş olarak satıldığında ülkemize getirisinin en az iki trilyon dolar olacağını söylediler. Hem de halen sürmekte olan satışlardan elde edilen gelirlerin yüzde yirmisini bu alana kaydırarak kazanılacak bir zenginlik bu. Bu konuda gereken teknolojiye ulaşmanın zor olmadığını belirtirlerken, 1950 öncesinde Kayseri’de üretilen uçaklarımızı örnek gösterdiler. Uzman üzerine basa basa eğer Amerika’nın verdiği ucuz uçaklara kanmasaydık bu gün uzaydaydık ve ulusal zenginlikte Fransa ile eşit olurduk dedi. Ne yazık ki 1950 sonrasının yöneticileri korkunç bir teslimiyetçi politika uyguladılar. Amerika’nın önerisiyle yalnızca uçak fabrikamız kapatılmadı. Obüs gibi ağır sanayi ürünü topları bile üreten top fabrikamızı da üretimde NATO standartlarına uymuyor diye kapattırdılar. Dış mihrakların oyununa çok kötü geldik. Ancak Kıbrıs çıkartmasında ulusal silah sanayisinin ne denli önemli olduğunu anlayabildik ve savunma silahlarımızı kendi fabrikalarımızda üreterek kısmen de olsa dışa bağımlı olmaktan kurtulduk. Her musibetten bir iyilik doğar diye bir söz vardır. Irak savaşıyla birlikte başlayan Türkiye Amerika sürtüşmesinin izleri henüz silinmeden sevindirici bir haberle umutlandık. Batman’da günde 5000 varil kapasitede yeni bir kuyu açılmış. Yıllardır bu konuda ATO başkanı sayın Sinan Aygün, büyük uğraş veriyor. Kimileri onu şovenistlikle itham etti. Sinan Aygün’ün söylediklerinin ütopya olmadığı, açılan bu kuyu ile iyice anlaşılmış oldu. Bu durumda ulusal bir atılımın gerçekleştirilmesi gerekir. Yetersiz diye kapatılan tüm kuyular yeniden gözden geçirilmelidir. Petrol arama ruhsatı alıp da alanında ya da alanlarında petrol aramakta isteksiz davrananların ruhsatları iptal edilmelidir. TPAO elden geldiğince güçlendirilerek ruhsatı iptal edilmiş alanlarla birlikte yeni alanlarda da çok hızlı bir şekilde petrol sondajları yapması sağlanmalıdır. Çok yakın bir zamanda Trakya’da çok zengin doğal gaz yatakları bulunduğu açıklanmıştı. Daha önce de Dikili’de bulunduğu açıklanmıştı. Sonradan bulunan gazın metan gazı olduğu ve ekonomik hiçbir değeri olmadığı söylenilmişti. İnsanın kısa kes de sobaya sığsın diyesi geliyor ama neylersin. Onların beyanları geçerli. Silivri’de burnumuzun dibindeki platformdan çıkarılan doğal gaz Çorlu’ya pompalanıyor. O halde Trakya’da ya da başka yerlerde neden olmasın? Bulunan gaz rezervlerinin atıl bırakılmasının nedeni olsa olsa yapılan dış alım anlaşmalarındaki bağlantılardır. Trakya’da ve diğer yerlerde çıkarılacak doğal gaz kalorifer kazanlarında yakılmak üzere pazarlanıldığında en azından kömür ithalatına aktarılan para kasalarımızda kalır. Doğal gazda biten sözleşmeler yenilenmez ve o alanlara da Trakya doğal gazı verilmeye başlanır. Bu ülke başta Bor olmak üzere her türlü maden ve termal zenginidir. Ne yazık ki bu güne kadar bu zenginliklerimizi işletme becerisini gösterememişiz. Hep yabancılardan beklemişiz. Yabancıların aslan payını alıp götürmelerine aldırmadan. Maden ve jeotermal konusunda nice yetişmiş elemanlarımız var. Branşlarında iş bulamadıklarından hep öğrenimleriyle bağdaşmayan işlerde çalışmak zorunda kalmışlar. Aralarında nice yetenekliler olmasına rağmen çoğu silindi gitti. Dileğimiz kendi madenlerimizin kendi elemanlarımızla ve kendi olanaklarımızla işletilmeye başlanması. Bunu başardığımızda hiçbir yabancı ülkeye avuç açma zorunda kalmayacağız. Eski onurlu yaşamımıza yeniden kavuşma şansını yakalamamız mucize olmaz. Baharı yaşıyoruz. Hava bahara yakışır bir şekilde ısınmasa da, yaşadığımız yılın dilimlerine göre bahar sayılıyor. Deniz mevsimi başladı başlayacak. Sahillerde kirlilik diz boyu. Bir çok sahil kentinde kabuklu çerez satan esnaf çerez külahının yanında boş bir külah vermektedir. Kabuklar yere atılmasın, külaha konulsun diye. Bu kurala uyan da var uymayan da. Sahili gezerken banklardan hiç birine oturamıyoruz. Daha önce oturanların yedikleri çerezlerin kabukları bize mal edilir diye. Umarım belediyemiz bu konuda gereken hassasiyeti gösterir. Çerez kabuklarıyla yerleri kirletenlere uygun bir ceza verir. Özcan Nevres ozcannevres@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |