Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
İfade Akşam saat ona doğru, hayatım pahasına tıkladığımda, kerevetin üzerinde yatıyor ve yün battaniye altında kurşun kalemle duvara tıkırdatıyordum. Her an hücrenin içindeki lamba yanıyor ve nöbetçi, gözetleme deliğinden içeri bakıyordu. Ben de sessizce yatıyordum. Açılış olarak tekdüze aralıklarla başladım. O da aynı şekilde yanıt verdi. Sesler, çok uzaktan geliyormuş gibi derin ve hafifti. Bir kez tıkladım –a, iki kez tıkladım –b, üç kez tıkladım –c. Düzensiz aralıklarla bir şeyler tıkladı, anlamamıştı. Yineledim, gene anlamadı. Yüz kez yineledim, bir türlü anlamıyordu. Sıkıntımı gidermek için, alnımdaki teri sildim. Bu kez o, benim anlamadığım bazı işaretler tıkladı, benim tıkladığım işaretleri de o anlamadı. Çaresizlik içindeydim. Bazı işaretleri vurguyla tıkladı, bunları daha hafif olanlar izledi. Acaba bu mors alfabesi miydi? Mors alfabesini bilmiyordum. Alfabede 29 harf vardı. Her harfi, alfabede bulunduğu sıra sayısınca tıkladım: H’yı on kez, P’yi yirmi kez. Karşıdan farklı aralıklarla tıklamalar geldi, hiç bir şey çıkaramadım. Saat iki olmuştu. Kesinlikle anlaşmalıydık. Tıkladım: . = a, .. = b, ... = c Çok hafif ve uzaktan yanıt: -. -. - .. Anlaşılmamıştı. Ama ertesi gece birden doğru yanıt geldi, yine çok hafif ve emin: Sonra belirgin işaretler: bir kezlik tıklama sesi. Bu A harfi olmalıydı. Sonra saydım on yedi tıklama: N. Sonra, nefesimi tutarak soğukkanlı olarak saydığım L takip etti. Sonra I, sonra Y, sonra O, sonra R, sonra U, sonra M. ... anlıyorum... Battaniyenin altında hareketsiz ve sevinçli bir halde yatıyordum. Ağızla değil, ellerimizle, beyinden beyine temas kurmuştuk. Aklımız, Gestapo bodrumunda, ağır hücre duvarlarının üstesinden gelmişti. Terden sırılsıklam olmuş, kurduğumuz temastan çok etkilenmiştim. İlk insan kendisinden haber vermişti. Tıklayarak şu mesajla yetindim: ... iyi ... Korkunç derecede soğuktu, hücrenin içinde günde 20 kilometre aşağı yukarı geziniyordum, bu ayda 600, dokuz ayda 5400 kilometre ediyordu, aşağı yukarı Paris’ten Moskova’ya kadar bir mesafe, bekleyen kilometreler, titreyerek, ölümle biten kaderimi bekleyerek. Bunu biliyordum, ve komiser, “başımın yerinde” olmayacağını söylemişti. İkinci ifade verilmişti ve bunun değiştirilmesi olanağı yoktu. Fakat K. Bu ifadeyi geri alırsa, bir umut vardı. Gece karşıya tıkladım: “İfadeni .... geri ..... almak .... zorundasın.....” Yanıt verdi: “Neden?” Ben: “Bana ... karşı .... ikinci .... ifade ..... ölümüm .... demektir....” O: “Bunu .... bilmiyordum...” Ben: “Burada .... gerçeği .... söylemek .... için .... bulunmuyoruz....” O: “Geri ... alıyorum ....” Ben: “Teşekkür....” O: “Yarın ...” Ben: “Neye .... ihtiyacın .... var....” O: “Kaleme...” Ben: “Yarın .... volta.... atarken....” Bir anda ışıklar yandı. SS’lerin gözü içeriye baktı. Sessizce battaniyenin altında yatıyordum. Ortalık yine karardı. Gözlerime yaşlar dolmuştu. “Geri alıyorum.” Bunu hiçbir zaman unutmayacağım. Çok hafif ve aralıklarla geliyordu tıklamalar duvardan. Neredeyse duyulamaz bir dizi ses geliyor ve bu, benim için kurtuluşun yolda olduğu anlamına geliyordu. Bu kurtuluş, bir ölüm adayının sadece beyninde mevcuttu, karşıda, hücre sekizde ise görülemeyecek kadar küçüktü. Yarın sözcüklere dökülecek, sonra büroda altı imzalı bir protokol, ve günün birinde her şey mahkeme önüne gelecekti. “Sonsuza dek müteşekkirim, K.!” Kalemimin sivri ucunu kırdım ve volta atarken yanımda taşıdım. Hep aynı, tanımadığım altı adam, dar Gestapo avlusunun etrafında dolanıp duruyordu. Bizim koridorda sırtımız dönük olarak, biri birinden uzak mesafede bulunan üç adama karşı duruyorduk, ve nöbetçi arkamızdan gelene dek birkaç saniye bekledik. Gizlice hücre sekize doğru sıvıştım, kapağı açıp kalem ucunu içeri attım. Kapağı tekrar yavaşça kapattım ve aceleyle yerime döndüm. Masmavi gözlerinin şaşkın bakışlarını, solgun yüzünü, masanın üstüne koyduğu bağlı ellerini hiç unutmayacağım. Nöbetçi köşeden dönüp geldi. Kalbim göğsümden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Hücrelerimize kapatıldık. Geç vakit tıklama duyuldu: “Teşekkür ...ifadeyi .... geri .... aldım.” Kurtulmuştum. Herhalde. Türkçesi: Ali Osman Öztürk
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |