..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Tarih, hiçbir zaman orada bulunmamış kişiler tarafından anlatılan hiçbir zaman olmamış olaylarla dolu bir yalan. -Santayana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Dostluk ve Düşmanlık > Mehmet Sinan Gür




18 Ekim 2005
Erbil (Kuzey Irak) 2  
Mehmet Sinan Gür
Erbil izlenimlerinin devamı


:BFIG:
Merhaba sevgili okurlar,

Yazılarım oldukça seyreldi, biliyorum. Çok yazdığım zamanlar işim olmadığı zamanlardı. Şimdi bir işten diğerine koşuyorum. Yakında Rusya'ya gideceğim.

En son Kuzey Irak’ta Erbil’e gidişimi yazmıştım. Ondan sonra iki kez daha gittim Erbil’e. Yaklaşık 5 ay kaldım, çalıştım. Birkaç ufak olay oldu ama derleyip yazacak kadar önemli bulmadım. Kuzey Irak Kürt bölgesinde fazla olay olmuyor, kontrol sağlanmış durumda. Ben oradayken yalnız bir büyük olay oldu. Bir intihar bombacısı askerlik şubesinin önünde bekleyenler arasına dalıp bombayı patlatmış. 60 kişi öldü. İçlerinde ben de olabilirdim. Çünkü yoldan geçenlerden de ölenler olmuş. Aynı Türkiye’deki HSBC, elçilik ve Sinagog patlamaları gibi. Yani sözüm ona hedef gözeten, ancak masum insanların da ölmesine sebep olan eylemler. Bu herkesin bildiği gibi terördür. Ali’ye kızıp Veli’yi dövmektir. Adına da eylem diyorlar. Neyse, konumuz bu değil. Temmuz’da Irak defterini kapadım. Sıcağa dayanamadım. 46 derece olmuştu. Klima da yoktu. Sağlığım gözle görülür arazlar vererek bozuldu. Havalar biraz serinledikten sonra yine gidebilirdim ama gözüm korktu biraz. Çevresi 2 metre kadar duvarla çevrilmiş bahçeli bir evde yaşıyorduk. Yabancı olduğumuz çevrede biliniyordu. Sıcak olduğu için akşamları dışarıda oturuyorduk. Bağıra bağıra Türkçe konuşuyorduk. Bir kere bir arkadaş dedi ki, “Şimdi yoldan geçen biri buraya bir el bombası sallasa hiçbirimiz sağ kalmayız.” Dediği doğruydu. Bize saldırabilirlerdi, çünkü Amerika’nın işbirlikçisi olan Kürtlerin işbirlikçileri idik. Onlara binalar yapıyorduk. Hatta bir keresinde bir Amerikan kampına bile gittik.

Erbil’de Türk GSM operatörleri yoktu ama Korek isimli bir Güney Kore firması vardı ve cep telefonu ile konuşabiliyorduk. Bir gün patronlarımdan biri aradı. Bir arkadaşla birlikte kent dışında bulunan bir Amerikan kampına gitmemi istedi. Bir elektrik mühendisliği işi varmış. Ben mimar olduğum için o işler bana uzaktır, anlamam dedim ama o sırada başka kimse olmadığı için gitmek zorunda kaldım. Amaç yalnız firma adına orada bulunmakmış. Peki dedim. Oranın yerlisi bir şoför ve inşaat mühendisi arkadaşla otobanda kırk beş dakikalık bir yolculuktan sonra kampa ulaştık.
Kamp filmlerde, Tommiks Teksas’ta gördüğümüz vahşi batının öncü kalelerine benziyordu. Bütün çevresi kum torbaları ile kaplanmış, gözetleme kuleleri olan ve içeriye tek giriş yolu birkaç S yapan bir kamptı. İçeride iyi Amerikalılar ve çevrede kötü kızılderililer…

Ana giriş kapısının biraz ilerisinde bir bariyer, yanındaki küçük kulübede iki tane yerli vardı. Haliyle bizi durdurdular ve bizi kimin çağırdığını sordular. Bilmiyoruz dedik. Neyse ki o dağ başında bile cep telefonu çalışıyordu.
Patronu aradım, bizi kimin çağırdığını sordum.
“Michael” dedi.
“Peki soyadı yok mu?” dedim.
“Bilmiyorum” dedi.

Bu sırada asıl kapı açıldı, içerden iri bir araç çıktı. İçinde de iki Amerikalı. Herhalde geldiğimizi haber verdiler. Amerikalı da aynı soruyu sordu.
“Michael” dedim.
“Which Michael? We have many Michaels,” (Hangi Michael? Bizim bir sürü Michael’imiz var) dedi.
“Bilmiyorum” dedim.
Biz öyle bakışıp bekleşirken başka gelenler oldu. Anlaşıldı ki gerçekten çağırılmışız. Bıraktılar.

Korka korka içeri girdik. Cep telefonlarımızı aldılar. İçerisi de yine filmlerde gördüğümüz esir kampları gibiydi. Sıra sıra dizilmiş birbirinden bağımsız, penceresiz, çevresinde yine duvarların yarısına kadar kum torbaları olan barakalar vardı. Pencerelerin olmayışı içerinin dışarıdan görünmesini engelliyordu. Yani emniyet için böyle yapılmış olduğu anlaşılıyordu. Bir tanesine bizi buyur ettiler. Klima çalıştırıldı. İçerisi buz gibi oldu. Başka firmalardan temsilciler geldiler, sonra konu ile ilgilenen Amerikalılar geldiler. Baktım, hiç siyah derili yoktu. Hepsi beyazdı. Kiminde bizim MHPlilerin bıyıkları gibi bıyıklar vardı. Kulaklarımda ‘Country Music’ çalmaya başladı. Aklıma ‘ku klux klan’ geldi. Kendimi Amerika’nın güney eyaletlerinden birinde bir bardaymışım gibi hissettim. Hiç dost gibi değillerdi. Yalnız biz değil, onlar açısından da orada bulunmak zorunda olduğumuz için bulunuyorduk. Çünkü Türk, Arap, Kürt olmuşuz, fark etmez, biz kızılderiliydik.



Irak’a gidişlerimde bize bir bilgisayar çıktısı vermişlerdi. Ben oradayken Talabani Cumhurbaşkanı oldu ve Kürt bölgesinin özerkliği kabul gördü. Zaten birinci körfez savaşından beri süre gelen fiili durum onaylandı. O yüzden dönüşte, sınırda pasaportlarımıza ilk kez Irak çıkış damgasını vurdular. Şimdi de bugünlerde Anayasa oylaması yapılıyor.

Bu sürede orada ne yaptığımızı merak eden varsa, gecikmeli olarak bir içişleri bakanlığı binası yaptık, bir kültür bakanlığı binası temeli attık, bir spor kompleksi projesi ihalesi aldık (tasarım bana ait), bir arkadaşın deyişiyle oradaki kelelerden birine bir villa projesi (tasarım yine bana ait) yaptık. Bütün bu projelerin inşaatların malzemesi Türkiye’den geldi. Gümrükte Türk tarafında adam yetmezliğinden, bürokrasiden zorluklarla karşılaşıldı. Biraz da o yüzden gecikmeler oldu. Ben dahil Türkiye’de birçok insan namusuyla, adam öldürmeden, yolsuzluk yapmadan, uyuşturucu satmadan para kazandı. Bizimle birlikte Türkiye de kazandı. Sonuçta oralılarla el sıkışarak, dostça ayrıldık.

Dönüşte Zaho’da Türk lirası ile alışveriş yaptık. İnsan yurt dışına uçakla çıkıp uçakla döndüğü zaman bazı şeyleri anlayamıyor. Arabayla çıkıp arabayla girmenin başka bir anlamı var. Habur kapısında Irak gümrüğünden çıkıp köprüden geçerken uzaktan kırmızı üzerine beyaz ay ve yıldız işaretleri görünür. Bilirsiniz ki bütün tersliklerine rağmen sizin olan ülkeye giriyorsunuz. Bu ülke sizi kabullenmek zorunda, almamazlık edemez, reddedemez. Siz ona, o da size aittir. Yine her şeye rağmen kendinizi emniyette hissettiğiniz yerdir.

Ben ne düşündüğümü belli etmiyordum ama, köprüden geçip ilk kontrol noktasına yaklaşırken yanımdaki Kürt arkadaşım, “Oh, memleketimize geldik,” dedi.

18.Ekim.2005





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın dostluk ve düşmanlık kümesinde bulunan diğer yazıları...
Erbil (Kuzey Irak) 1
1915 Ermeni Tehciri (2002 Tarihli Yazı)
1915 Ermeni Tehciri (20. Şubat. 2008)

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yemen Türküsü
Kitap - Sevdalinka - Ayşe Kulin
Kitap - Karl Marx 32inci Dereceden Masonmuş
Rüya Gibi - Kafkas Halk Dansları Gösterisi
Empati Kelimesinin Anlamını Hrant Dink'ten Öğrendim
Sezen Aksu Konserinin Düşündürdükleri
Film Kitap - Turyetski Gambit ve Plevne Savaşı
Boykot Bütün Dünyada Yayılıyor
İngilizce Eğitim I, ODTÜ ve Oktay Sinanoğlu
Cola Turka Üzerine

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nazım Hikmet'ten Çanakkale Şiiri [Şiir]
Ateş ve Ölüm (Bütün Şiirler 16. 07. 2009) [Şiir]
Seni Seviyorum Bunalımı [Şiir]
İncir Ağacı [Şiir]
Bir Dosta E - Mektup [Şiir]
10 Ağustos 1915 Anafarta Ovası [Şiir]
Sevgisizlik [Şiir]
Mor Çiçekler [Şiir]
Eskiden [Şiir]
Bir Ruh Çağırma Operasyonu [Öykü]


Mehmet Sinan Gür kimdir?

Yazmayı seviyorum. Bir tümce, bir satır, bir sözcük yazıp altına tarihi atınca onu zaman içine hapsetmiş gibi oluyorum. Ya da akıp giden zamanı durdurmuş gibi. . . Bir fotoğraf, dondurulmuş bir film karesi gibi. Her okuduğunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman aynı tadı veriyorlar. Siz de yazın, zamanı durdurun, göreceksiniz, başaracaksınız. . . . Savaş cinayettir. Savaş olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanları ölenlerin ardından ağıt yakmayı edebiyat olarak kabullenmiş. Yazgımız bu olmasın. Biz demiştik demeyelim. Yaşam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceğimiz, dolarla, altınla ölçülemeyecek bir değer. (Ancak başkaları için değeri olmayabilir. ) Nazım Hikmet’in 25 Cent şiiri gerçek olmasın. Yaşamı ıskalamayın ve onun hakkını verin. Başkalarının da sizin yaşamınızı harcamasına izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir. Sevgisizlik öldürür. Karşımıza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldırmamak, bazen savaşa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çıkar. Nasıl oluyor da çoğunlukla siyasi yazılar yazarken bakıyorsunuz bir kedi yavrusu için şiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranışımı yadırgıyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her şey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarını çırpan bir kelebek İtalya’da bir fırtınaya neden olur. Ya da tam tersi. İtalya’daki bir fırtınanın nedeni Çin’de kantlarını çırpan bir kelebek olabilir. Bu düşünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaşır, kaynağına geri gelir. "Düşünüyorum, peki neden yazmıyorum?" dedim, işte böyle oldu. .

Etkilendiği Yazarlar:
Herşeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanık, Tolstoy ilk aklıma gelenler.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.