Mutlu insanlar tatlı şeylerden söz ederler. -Goethe |
|
||||||||||
|
Çocuk telefonu elinden bırakmadan, başında kasket, gözünde simsiyah güneş gözlükleri, üstünde eşofman, boynunda mp3 çalarla Sarıyer – Yeniköy parkurunun bir bölümünü arşınlamaktan geri dönen bu kadına garip garip bakıp (belki de bir kadın neden erkek dergisi alır diye düşünerek) dışarıdaki dergi standını eliyle gösterip “oraya bir bakıver abla, dergilerin arasında olması lazım bir tane” diyor. Hemen görüyorum ve alıp çocuğun garip bakışları altında “çöpün var mı?” diye sorup parayı uzatıyorum. Bana paranın üstünü verirken “var abla” diyor ama benim derginin üstündeki naylon poşeti parçalayışıma da şüpheyle bakıyor ve hemen ekliyor “abla, ne yapacaksın dergiyi?”. “Bir şey arıyorum” diyorum ve poşeti atması için çocuğa veriyorum. Neden çöp aradığımı anlıyor ama merakla bakmaya da devam ediyor. Kapak bana sır vermiyor, hemen içindekiler bölümüne bakıyorum: “Tamam, buldum” diye bağırıp 34. sayfayı açıyorum. Çocuk ilgiyle uzatıyor kafasını. “Hüsnü Şenlendirici” diyor sesinde bir memnuniyet ifadesi ve yüzünde gülümsemeyle. Paranın üstünü alıyorum, çocuk soruyor: “Abla, bu adam çok iyi müzisyen, bence daha iyisi yok, öyle değil mi?” Çocuğa gülümsüyorum: “Aynen öyle, çok haklısın, hatta bence dünyada daha iyisi yok!” Yokuşu tırmanmam gerek, eve yürüyerek gideceğim, yazıyı da okurum. Yürümeye başlıyorum, kulaklıkları takıyorum ve dergideki söyleşiyi okuyorum. Kulağımda Kıraç’ın ‘Senden Başka’ şarkısı. Gülümsüyorum. Tam uydu ortama diye düşünüyorum. Aslında benim fetiş şarkım ‘Gidiyorum’ ama hiç de sebebi yoktur, yani sözleri bana hiç uymaz. Sevgili dostum Savaş Dinçel bir gün bana ‘sen patetik kadınsın’ demişti. Belki de o sebepledir. Yani, ‘Senden Başka’ burada tam yerine oturuyor ilk cümleleri okurken bile. Biraz mecazi anlamda algılamak lazım sözleri... Yokuşu çıkarken tam üç kere okuyorum söyleşiyi, bu arada ‘Şurmat Remix’le biraz hareketlenip hızlanıyorum. Ama düşüncelere dalmadan da edemiyorum. ‘Çığ’ son noktayı koyuyor ve ben bu parçayı dinlerken bu yazıyı kurguluyorum. Çok güzel bir söyleşi olmuş. Tabiî derginin formatına uygun olarak konu belli yerlere de çekiliyor haliyle. Aslında söyleşi kasetinin tamamını dinlemek isterdim, tüm konuşulanları bilmek isterdim. Gerçi daha neler konuşulmuş olabileceğini tahmin etmem o kadar da zor değil ama isterdim işte tümünü okumak. Yer nedeniyle, görselliğin öne çıkması gerekliliğiyle vs vs söyleşinin bu kadarına yer verilmiş haliyle. Olsun! Bu da yeter... Ben çok beğendim. İşte benim Hüsnü Şenlendiricim! Doğru, dürüst ve dümdüz söylüyor ne düşünüyorsa. Helâl olsun. Bazı konularda mütevazı olmak kadar kötü bir şey olamaz. Özellikle de kim olduğunu ve ne olduğunu bilecek ve bunu söyleyeceksin. Çünkü sen yapmazsan bir şey olmayanlar sanki bir şeymiş gibi durmadan konuşurlar. (Bu genel bir saptama ve bir gerçek. Bunu her duruma ve herkese adapte edebilirsiniz. Öylesine...) Ama asla yüzeysel okunmaması gereken bir söyleşi bu, yüzeysellik her yerde olduğu gibi burada da konuyu çok farklı yerlere götürür. Aklıma ne geldi, biliyor musunuz? Birileri benim “Çarşamba Gecelerimi Çalan Adam(lar)” yazımdaki yazınsal oynamaları pek bir düz almış ve anlamamışlar, ya da olduğu gibi alıp arkasındaki anlamın ne olduğuna kafa yormamışlar, üstüne binen anlamı anlamamışlar. Herkes değil, bazıları... Biri bana “müzikten anlar mısın?” diye soruyor. Evet, anlarım. Tiyatro talebelerim bilir, hepsinden bir müzik enstrümanını çalabilmelerini isterim. Tüm vurmalı çalgıları çalabilecek, birinin yanlış tek bir notasını bile duyabilecek, tüm müzik enstrümanlarının doğru, yanlış, iyi ya da kötü çalındığını anlayabilecek, nota okuyup hatta yazabilecek kadar anlarım müzikten. Geçenlerde ROL’de oturuyoruz arkadaşlarla. (ROL = Rehberler Odası Lokali, yalnızca rehberlere ait bir mekân değil, hepinize tavsiye ederim gidin) (**) Bir müzik çalıyor, tanımadığım bir albüm ve kulak kabartıyorum. Bu tınılar tanıdık. Biraz daha dinliyorum. Ben eminim, ama bir de işi garantiye alalım diye mekân sahibine soruyorum: “Bu çalan müzik ne?” “Ezginin Günlüğü” diyor. Ben Ezginin Günlüğü’nü tabiî ki biliyorum, bende albümleri olmadığı gibi, bu albümü hiç duymamışım, ilk defa dinliyorum. “Şu albümün kabına bakabilir miyim?” diye soruyorum, getiriyorlar. Yanımdaki arkadaşlar ve mekân sahipleri “ne oldu?” diye soruyorlar. “Albümü ilk defa dinliyorum ama eminim Hüsnü Şenlendirici çalıyor. Bu tınılar onun” diyorum, İlk Aşk isimli albümün kapağını açıyorum ve gerçekten de Hüsnü Şenlendirici’nin bu albümde klarnet, trompet ve soprano saksofon çaldığını görüyoruz hep beraber. İşte bu beni düşüncelere daldırdı. Düşündüm. Beni yeni bir Hüsnü Şenlendirici hayranı sananlar var. Hayır, ben şimdilerde belki bunu ifade ediyorum. Geriye dönüp bakıyorum. Brooklyn Funk Essentials döneminden beri bildiğim takdir ettiğim bir sanatçı o. Sanatçı bizim dilimizde ne yazık ki çok içi boşaltılmış bir tanım. Halbuki bu örneğin Almanca’da öyle bir anlam yüklenir ki, korkar insan, çekinir kullanmaya. Sıkıysa ‘sanatçı’ de herhangi birine. Ancak gerçek bir sanatçıya ‘sanatçı’ diyebilirsin. O dilde konuşan ülkelerde inanın sanatçı deniyorsa birine, bu bir nevi tasdiknamedir. Aslında İngilizce’de de böyledir de, nedense Almanca’da neredeyse ulvî bir anlama bürünür. İşte ben de bu kelimeyi tıpkı Almanca’da olduğu gibi kullanmaya özen gösteririm Türkçe’de. Ayrıca, sanat iltimas tanımaz. Hemen diğerlerinin arasından ayrılıp kendini gösterir. İşte tam da bu noktada iyi gözlemci olmak ve iyi ayrım yapabilmek gerekir. Tanımların içini boşaltana kadar harcamak değil. Sizi zaman içinde bir gezintiye götüreyim. Görsel olarak her kareye Hüsnü Şenlendirici’yi oturtun ve her karede görüntü size biraz daha yaklaşsın. Brooklyn Funk Essentials, Laço Tayfa, Hüsnü Şenlendirici & Laço Tayfa ve Hüsn-ü Klarnet albümlerindeki seferi bir takip ederseniz, o fotoğrafın gittikçe size yaklaştığını ve her adımda ruhunuzun başka başka noktalarına dokunduğunu hissedersiniz. Hüsnü Şenlendirici’nin yaptığı müzik asla bir mozaik değil. Çok yanlıştır şu mozaik tabiri. ‘Türkiye Mozaiği’, ‘Kültür Mozaiği’ falan filan. Mozaik, kenarları, sınırları olan, asla dışarıdan bir başka şeyi içine almayan sert bir madde. Ebru sanatı ise, akışkan, birbirinin içine geçebilen ve bunu kaldırabilen, taşıyabilen ama bir o kadar da zor ve öyle her babayiğidin harcı olmayan bir sanat. Bu nedenle de bu tarz tanımlamalarda ‘mozaik’ benzetmesinin değil de ‘ebru’ benzetmesinin yapılmasını daha doğru buluyorum. Hüsnü Şenlendirici’yi bir yandan ruhunuzu dokunan tarafıyla dinleyin ama anlayın ya da anlamayın ama çaldığı her notaya ve müziğindeki alt yapıya da önem ve kulak verin. Zaman içinde belki bugüne kadar fark etmediğiniz o kadar çok şey görecek ve bulacaksınız ki, inanın siz de şaşıracaksınız. İşte tam da bu noktada Hüsnü Şenlendirici’nin müziğini ebru sanatına benzetebiliriz. Müthiş bir kültürler buluşması ve bunu da kendisi müthiş bir şekilde iç içe geçiriyor. Yadırganır normalde böyle şeyler, ama onun nefesinde, ruhunda bu tam bir uyuma, harika bir akışkanlığa ulaşıyor. Gerçek sanatçılar önce ruhlara şöyle bir dokunurlar ve hemen ardından da kalpleri değil ruhları çalarlar. Bunu Hüsnü Şenlendirici’nin müziğinin her notasında hissedersiniz ve birebir yaşarsınız. Gönlünü seveyim Hüsnü Şenlendirici, ruh hırsızı ebru ustası!ã (*) Bu yazı “Sevgilim Anadolu” çalışmasının önemli bir bölümünü oluşturan “Bergama’nın Büyüsü” yazısının bir ön çalışmasıdır. (**) ROL (Rehberler Odası Lokali) Soğancı Sok, No 7/4 Cihangir – İstanbul Tel: (0212) 251 63 23
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Nükhet Everi, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |