Hata! Klavye bağlı değil. Devam etmek için F11'e basın... |
|
||||||||||
|
- Ve aleyküm selam - Sorun nedir? - Tesisinize bir arkadaşım gelecekti iki gün önce. Uzun boylu, sarışın, gözleri çok ufak ve mavi. Elini çenesine götürüp biraz düşündükten sonra hatırladı: - Hatırladım, tamam da, birileri gelip aldı onu burdan. Arabaları vardı altlarında Yusuf sinirli bir vaziyette daha fazla dinlemeye tahammül edemeden sohbeti yarıda keserek: - Tamam tamam sağolun. Arkasını dönüp kamyona doğru giderken benzi sapsarı olmuştu. Aceba birşeyden mi şüphelenip gittiler, aksi takdirde gitmemeleri lazımdı, beni mutlaka bekleyip almaları gerekirdi, diyordu kendi kendine. Kamyona ilk bindiğinde kafasından geçen düşünceler vardı çelişkili, şimdi ise uygulamaya kesin kararlı ve öfkesini şoförden çıkartacak derecede katıydı. Şoför: - Haydi gardaş saat kaç oldu baksana yahu! - Kusura bakma oyaladım seni, arkadaşımın işi çıkmış bekleyememiş beni. - Hah, şimdi oldu, desene Kayseri'ye kadar beraberiz. - Yükün sahibi tanışınmış, geç kalsan da kızmaz değil mi? Bu soruyu şoförün ağzından laf almak için sormuştu. Şoför kontak anahtarını çevirip yavaş yavaş gaza basarken, yorgun görünüyodu. Başı: Vücudunun gerekli isteklerine meydan okuyan uyanık kalma çabasıyla, nöbet bekleyen, vazife aşkını edaya müptela mehmetçiğe dönüşmüştü gözünde. Sinirlendi. Bir zamanlar askerlik yapmıştı vatanına. Türk askeri yorulmaz, Türk askeri uyumaz, sesleri çınlıyordu kulaklarında. Andrenali daha da yükselmişti. Az önce ki sorduğu soruyu cevaplıyordu şoför; - Yükün sahibini tanıyorum da, gideceğim yerin adresini verecek olan adamı tanımıyorum. Yükü aldığım yerde telefonla gereken bilgi verildi. O beni bulur orda şimdi bekliyordur. Meşhur Beş Tepelerin sonuncu tepesini de aşmışlardı çoktan. Şehrin lambaları karanlıklar içinde yeryüzüne saçılmış bir avuç yıldız gibi parlarken, birazdan gökyüzündeki ve yeryüzündeki yıldızlar kat kat çoğalmış, ay bulutların arasından çıkmış ve Erciyes'i gece nöbet tutan dağ göğüslü mehmetçiğe çevirmişti. Sinirliydi. Elindeki minik anahtarı çantasının kilitine yerleştirdi. Şoförün dakikalardır anlattığı konuyu dinlemiyordu. Kiliti açıp fermuarı çekerken şoföre dönerek emir veren bir amir havasında: - Arabayı kenara çek. Şoför ise anlattığı olaya kendini kaptırmış ve en heyecanlı bölüme gelerek sesine de bir heyecan notası katmıştı ki, Yusuf'un kaba ve katı emri onu şaşırtıp kekeletmişti. - Ne! Ne dedin? Yusuf çantasından çıkardığı G-3 marka makineli silahın şarjörünü takıp eliyle silahı sıvazlarken tekrar etti - Kenara çek Şoför, kendisini baştan aşağı elektrik akımına kapılmış gibi hissederken kamyonunu yolun kenarına yaklaştırıyor ve bir taraftan da ter döküp bağırıyordu - Ahmet sen ne yapıyorsun Ahmet? - Ahmet değil Yusuf, Rovi Yusuf. Ve ben ne yaptığımı çok iyi biliyorum. - Lütfen beni öldürme! Evde beni bekleyen karım ve çocuğum var. - Başka çarem yok Şoför titriyor ağlamaklı bir vaziyette bela okuyordu. - Bak, hangi çetedensin hangi örgüttensin beni ilgilendirmiyor, ne istersen veririm ama canıma kıyma - Sinyali aç aşağı in! Şoför aşağı indi, Yusuf'un eli ensesindeydi. Boş bir inşaat alanında etrafı iyice kontrol etti. Kimse bizi göremez, diye düşünüyordu.Biraz daha ilerledikten sonra yeri ve zamanı olduğunu düşünerek soğuk namluyu şoförün ensesine dayadı. Şoför artık kaybedecek birşeyinin olmadığını anlayarak şansını denemeye karar verdi. Ani bir hareketle sağ ayağını arkasında ki silahlı adamın bacakları arasında ki belirli noktaya var gücüyle indirirken, namludan çıkacak kurşunun hedefinden uzaklaşmak için de yere attı bedenini. Yusuf'un tetiğe basmasıyla hemen hemen aynı anda gerçekleşen bu olaylar ikisinin de acı içinde yere yığılmalarına sebep olmuştu. Yusuf'un karnına dolan şiddetli sancı onu iki büklüm etmişti. Şoförün beynini parçalamak üzere olan kurşunun hedefinden sapmasıyla Şoför boynundan yaralanmıştı. Kalkıp silahı almayı denedi fakat başı döndü. Gözünün önünde büyük bir ışık kütlesi oluştu. Birkaç dakika önce attığı adımların karanlıkta nereye gittiğini bilmeyen şoför, o anda her tarafı ışık olarak gördüğünden gözleri kamaştı, kulaklarında uğultular vardı. Tehlikenin olduğu yeri hissediyor ve aksi yöne doğru uzaklaşmaya çalışıyordu. Yusuf, karnını tutarak yerden kalkmaya çalıştı. O anda büyük bir gümbürtüyle irkilerek kamyonun bulunduğu istikamete çevirdi gözlerini. Kamyona arkadan bir araba vurmuştu ve arabanın içindeki adamın attığı naralardan sarhoş olduğu anlaşılıyordu. Kelimeleri iniltiyle uzatarak küfür savuruyor feryad ediyordu. Elini G-3 e atarken, karnındaki sancı biraz hafiflemişti. Ayın tekrar buluta girmesiyle ortalık yine alacakaranlığa büründü. Karanlıkta bir ses bir kıpırtı aradı, kulaklarını iyice konsantre edip dinlemeye koyuldu. Sarhoşun naralarından başka bir ses duyulmuyordu. Ölmüş, dedi sevinerek. Arkasını döndüğünde gözleri irildi, sadece ağzından ''Abooovv'' kelimesi döküldü. Birkaç dakika önce sarhoşun arkadan vurduğu kamyon hareketlenmiş, kendiliğinden rampaya doğru gidiyordu. Kamyona yönelerek bütün gücünü ayaklarında toplayıp koşmaya başladı. Silahını vücuduna yapıştırmıştı. Şoförün öldüğüne kesin kanaat getirerek rahatlıyordu. Yola yaklaştığı sırada ayağına takılan bir engelle yüzükoyun yere yuvarlandı. Kafasını çarpmıştı, canı çok kötü acıyordu. İyice gerilmişti ve aklına gelen herkese herşeye küfretmeye başlamıştı, üstelik silahını da düşürmüştü. birkaç saniye içinde fırlayan silahı bulup tekrar koşmaya başlamıştı. Nihayet yola ulaşmıştı ve düz asvaltta daha rahat koşuyordu. Arada bir elini alnına koyup ıslaklık varmı, diye bakarken parmaklarına bişey bulaşmadığını anlıyor lakin alnından damla damla kan aktığını hissediyordu. Sarhoş arkadan: - Allah aşşşgına yardım ediinn Yusuf kızgınca: - Hestir eşşoğleşek, geber. Bir kaç adım daha biraz daha biraz daha ve işte kamyonu yakalamıştı. Açık duran kapıyı kaptığı gibi itiverdi kendini kamyonun içine. Bu arada karşıdan gelen uzun farları açık bir arabanın ışıkları gözlerine dolunca direksiyon hakimiyetini kaybedip şarampole düştü. Bu kadar terslik birbiri ardına gelmemeliydi. Silahı çantanın içine koyup arabanın ruhsatını ve şoförün ceketinin ceplerini aramaya başladı. İstediği sonuca vardığında mutlu olması gerekirken o hiç birşey hissetmiyordu. Başında müthiş bir uyuşukluk vardı. Sökülecek dişin acısını hissettirmemek için vurulan morfini, karanlığın içinde bir el başına koymuştu sanki. Dikiz aynasından yüzüne baktığında şaşırıp kaldı, böyle birşeyi daha önce görmemişti. Alnının alt derisi diri tabaka yarılmış fakat, ölü deri tabakası fazla bir hasar görmemişti ve akan kanları torba gibi tutmuştu. Gerilmiş sarkmış saydam bir hal almıştı. İçinde bulunan pıhtılaşmış ve sıvı kanlar en küçük bir hareketle çalkalanıyordu. Soğukkanlılıkla cebindeki sustalıyı çıkardı, gözlerini kapadı, alnına paralel olarak saplayıp eğildi, bıçağın deriden çıkmasıyla yırtıktan boşalan çoğu pıhtılaşmış kan ayaklarının altına döküldükçe şlak şlak sesler çıkıyordu. Parmaklarını derinin üzerine bastırarak biriken kanların tamamını temizlediğine kanaat getirdikten sonra, gözlerini açarak arandı ve şoförün buğulanan camları silmede kullandığı bir bez parçası buldu, parçalayarak yarısını yaranın üzerine tampon yaptı, diğer yarısıyla da sımsıkı sardı başını ve bütün bu emlemelerde de gözlerini kapattı kan tutmaması için. Tekrar kamyonu çalıştırarak iki pratik yöntemle asvalt yola ulaştı. İşlerin yolunda gitmemesiyle ortaya çıkan sorunlardan biri de para sıkıntısıydı. İstanbul'a kadar gidebilmek için lazım olacak o yüzü sıcak şey. Cebindeki bütün paraları Bağdagül'e vermişti ve yeni bir kaynak ele geçirmek için uğramaya karar verdi Kayseri Büyük Şehir Terminaline. Bağdagül'ün başına açtığı işlerden habersizce evi ve çocukları gelmişti aklına birden. Hüzünlendi. Dakikalar sonra ulaşmıştı şehir merkezine, birazdan da Terminal girişinden içeri geçiş yaptı. Kamyonu bir kenara çekip beklemeye koyuldu. Başındaki uyuşukluk gittikçe azalıyor ve yerini yeni ağrılara bırakıyordu. Vücudunun istemi dışında gerçekleşen gözlerindeki yaşarma dikkat çekecek boyutlara ulaşmıştı.Polis kulübesindeki güvenlik görevlilerinden tedirgin olmaya başladığı sırada dışardan üç delikanlı kamyonun camını tıklattı. Camın açılmasıyla söze başlayan ince bıyıklı esmer genç önce selam verdi ve sonra: - Siz Süleyman Toy'sunuz değil mi? - Evet, ee sizlerde gideceğim yerin adresini verecek olan kişiler olmalısınız. - Evet. Uzun boylu yakışıklı olanı merakla sordu. Başınıza ne oldu? - Önemli birşey değil, küçük bir kaza sadece! Üçü birden, geçmiş olsun, dedikten sonra esmer delikanlı tekrar söz aldı ve elindeki kağıtı uzatarak: - Yükü buradaki adrese götüreceksin, şimdilik sana otuz milyon vereceğiz paranın kalanını da eşya teslimatında alacaksın. Beklediğinin çok altında olan ücrete itiraz ederek. Otuz milyon yeter mi hiç, yolda bir aksilik çıksa arabaya birşey olsa en azından yirmisi gider, temel ihtiyaçlar da cabası. Esmer delikanlı, Vallahi bana da bu verildi, acil bir durum çıkarsa veya bir terslik olursa orada yazılı olan numarayı ararsınız. Yusuf sinirlenerek. Tamam tamam, diyordu ve paraya uzanırken sinirden elleri titriyordu. Uzun boylu genç: - Abi biz de binelim ilerde ineriz, hem yolunuzun üstü Yusuf: - Hestir ulan eşşoğleşek, nasıl geldiysen öyle git. Camı kapatıp parayı saydı, tamamdı. Aracın yakıt kontrolünü yapıp gaza bastı. Yükün gideceği yer Ankara idi, tabiki Yusuf'a göre yakıtın bittiği yerdi. * * *
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yasemin İnci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |