Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. -Cervantes |
|
||||||||||
|
Seval evinin penceresinden yağmuru seyrediyordu. Yağan sağanak yüzünden cadde tamamen boşalmıştı. Biriken sular üzerine düşen yağmur taneleri kabarcıklar oluşturuyordu. Hava mı soğuyacaktı, yoksa dolu mu yağacaktı. Camda takırdamaya başlayan dolular yüzünden içi ürperdi. Korkarak geri çekildi. Yağan dolu penceresinin kenarında kristal görünümlü kümeler oluşturdu. Korkusunu yenerek cama iyice yaklaşıp alnını cama dayadı. Cadde kristal görünümlü bir örtüyle örtülmüştü sanki. Ne kadar güzel görünüyorlar. Ne yazık ki bu güzellik çok ömürsüzdü. Az sonra yok olup gidecekti. Tıpkı benim aşkım gibi. İkimiz de aynı kaderi paylaşıyoruz diye düşündü. Daha ne olmuştu onu göreli ve ona ölesiye aşık olduğu. Ne umutlar yeşermişti gönlünde. Onun evli olduğunu öğrendiğinde yıkılmıştı. Gözlerini dolu tanelerinden ayırıp karşılarındaki eczaneye çevirdi. O yakışıklı delikanlı nedense bu gün dışarıya hiç çıkmamıştı. Yağan yağmur muydu onu böylesine dükkanın içine hapseden? Yağan yağmur ve dolu muydu kendisini böylesine pencere önüne çivileyen? Yoksa, yoksa onu görebilme umudu mu? Bu kez gözleri eczaneye kilitlenmişti. Umutla onun çıkmasını bekliyordu. Onun çıkmasını beklerken aklına yine evli olduğu geldi. Bir de çocuğu varmış. Birden beynini bir çocuğun ağlaması tırmalamaya başladı. Bebeği kucağında tutan annesi de ağlıyordu. Kadının gözleri kin ve nefretle kendisine yöneldi. Kadın, İyi bak bu çocuğa. Nasıl da ağlıyor değil mi? Utanmıyor musun kocamı elimden almaya? Hadi benden utanmıyorsun bari bu çocuğa acı dedi. Kadının gözlerinden ürkmüştü. Korkuyla, Hanım efendi, inanın benim senin kocanla hiçbir ilişkim yok. Onu tanımıyorum bile. Kadın, Halen yalan söylüyorsun. Kocamı tanımıyorsan, pencerede öyle dikilip kocamın çıkmasını neden bekliyorsun? Korkuyla pencereden geriye çekildi. Etrafına bakındı. Ne kadın vardı ne de çocuk. İçinden, ben bir yuvayı yıkacak ve bir çocuğu öksüz bırakacak kadar adi bir insan mıyım diye kendini sorguladı. Hayır, hayır ne olursa olsun, ne o kadını kocasından ayıra bilirdi, ne de o çocuğu babasız bırakabilirdi. Bu aşk onu öldüreceğini bilse bile o kadının yuvasını yıkmamalıydı. Gidip divana uzandı. Gözlerini kapatıp, karşılıksız aşkından başka şeyler düşünmeye çalıştı. Yakında Eczacılık Fakültesinden mezun olacaktı. Ne hayaller kurmuştu. Mezun olur olmaz hayal ettiği eczanesini hemen açacaktı. Evlerinin altındaki dükkan bu nedenle iki yıldır boş tutuluyordu. Dükkanını açar açmaz ne yapıp edip o delikanlıyı kendi eczanesine transfer edecekti. Ettikten sonra gerisi kolaydı. Bu hayalleri kurarken onun evli olduğunu bilmiyordu. Öğrendiğinde çok kötü yıkılmıştı. Aşkıyla vicdanı arasında bocalayıp duruyordu. Öğrencilik yıllarında nice arkadaşları olmuştu. Niceleri vardı, en az bunun kadar yakışıklıydılar. Hiç birinden bunun kadar etkilenmemişti. Hiç birine aşık olmak aklından geçmemişti. Ne vardı bunda? Kendisini böylesine delirten aşkı mıydı? Yoksa onun ilgisizliği mi? ........ *** Okuldan mezun olduğu günün ardından açacağı eczanenin hazırlıklarına başladı. Raflar önceden hazırlanmıştı. Eksik olan çalışma masası ile birlikte kendine bir döner koltuk, sehpa ve müşterileri için de iki koltuk satın alıp dükkanına son şekli verdi. Sipariş ettiği ilaçlar, kozmetikler ve diğerleri geldiğinde kardeşlerinin yardımıyla raflara yerleştirdi. Camlar kağıtlarla kapatıldığından meraklı gözlerden ırak oldukça rahat çalışmışlardı. Bu yüzden yerleştirme işi umulandan kısa sürmüştü. Açılışı ilçe pazarına denk getireceği için acelesi yoktu. Maliyeye de açılma tarihini o şekilde bildirdi. Davetiyeleri ağabeyinin yanında çalışan çocuk dağıtacaktı. Davetiyeler arasından karşı komşusu meslektaşına ve kalfasına ait olanları bulup aldı. Komşusuna davetiyeyi kendi eliyle vermesinin gerektiğini düşünmüştü. Komşu eczaneye girerken yüreği yerinden fırlayacak gibiydi. Dükkana, Hayırlı işler diyerek girdi. Komşusu kapıda karşıladı kendisini. Hoş geldiniz Seval hanım. Hoş bulduk efendim. Önce sizi şöyle alalım diyerek oturması için koltuğu gösterdi. Hal hatır sorduktan sonra, Mezuniyetinizi kutlamak için gelecektik ama, henüz camlarınızı açmadığınız için uygun görmedik. Bu nedenle açılışı yapacağınız gün iki kutlamayı birden yapacağız dedi. Gönüller bir olsun Şevki bey. Bu sırada kalbini çalan kalfa gelip önüne dikildi. Seval hanım ne alırsınız? Çay, kahve veya soğuk bir şey mi almak istersiniz? Size zahmet olmasın. Heyecandan boğulacak gibiydi. Sanki o ne alırsınız değil de, sana her şeyim feda olsun demişti. Konuşacak hali kalmamıştı Ne almak istersiniz efendim? Çay alayım. Az sonra kahveci çayları getirdi. Çayları yudumlarlarken, Kusura bakmayın. Dükkan hazırlamak gerçekten zor işmiş. Yorgunluk bende akıl bırakmadı. Unutmadan davetiyelerinizi vereyim dedi. Davetiyelerden birini dükkan sahibine, diğerini de kalfaya uzattı. Kalfa davetiyeyi alırken göz göze geldiler. İçinde sımsıcak bir şeyler aktı. Gözlerini birbirlerinden ayıramıyorlardı. Kaçamak bakışlarla sanki birbirlerinin duygularını algılamaya çalışıyorlardı. Kalkıp gitmek için izin istedi. Eczaneye girdiğinde el sıkışmamışlardı. Belki de bayan olduğu için çekinmişlerdi. Önce meslektaşıyla el sıkıştılar. Sonra da kalfa ile. Yalnızca avucu değil tüm bedeni sanki alevler içinde kalmıştı. Duyguları sezilir korkusuyla dışarıya hızla çıktı. *** Açılış çok görkemli oldu. Çiçekçilerin kamyonetleri durmadan çelenk getiriyorlardı. Davetliler ile tek tek ilgilenmeye çalışıyordu. Bu gün çok önem verdiği en güzel hayaline kavuştuğu gündü. Aklına yine o geldi. Ne yazık ki o gerçekleşmeyecek diye düşündü. Oysa bu iş yerini onunla birlikte açmayı nasıl da özlemişti. Evli bir erkekten ne bekleye bilirdi? Onunki olmayacak duaya amin demek gibi bir şeydi. Gelenlerin arkası kesilmişti. Saatlerdir ayakta olması nedeniyle iyice yorulmuştu. Masanın arkasına geçip oturdu. Oturmasıyla kalkması bir oldu. Nasıl kalkmasın ki? Zira o elinde kocaman bir aranjmanla dükkanına girdi. Kapıya doğru yönelip karşıladı. Uzattığı aranjmanı alıp masasının üzerine koyduktan sonra, Hoş geldiniz diyerek elini uzattı. Tokalaştılar. Yine tüm bedenini alevler sardı. Oturması için koltuğu gösterdi. O oturunca karşısındaki koltuğa da kendisi oturdu. Yardımcısı şekerlikle gelip ikisine de çukulata ikram etti. Kalfa çukulatayı aldıktan sonra, Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım diyerek ağzına attı. Seval, Amin dedi. Karşısındaki genç adam aylardır aşkıyla alev alev yandığı delikanlıydı. Onunla nasıl konuşması gerektiğine bir türlü karar vermiyordu. O kendisi için nasıl bir duygu besliyordu? Bunu bilmemek kendisini çıldırtıyordu.Bu kadar güzel bir çiçekle gelmesi, komşuluk ve dostluk göstergesi miydi? Yoksa, yoksa o da kendisi gibi ateşli duyguların pençesinde mi kıvranıyordu? Göz göze geldiler. Seval içinde bir sevgi seli oluştuğunu hissetti. Genç adamın da heyecanı yüzünden okunuyordu. Nail, Ben izin isteyeyim diye kalktı. İlk nöbetinde tüm gece size yardımcı olmaya çalışacağım. O gece hem çalışır, hem de bol bol konuşuruz. Seval, İzin sizin, nöbetçi olduğum gecede yapacağın yardıma şimdiden teşekkür ederim. Teşekküre değmez. Size yardımcı olabilirsem sevinirim. Yardımınıza ben de sevinirim. Hoşça kal. Güle güle, yine beklerim *** Akşam eczanesini kapatınca evine çıktı. Günün yoğunluğu nedeniyle çok yorulmuştu. Televizyonun karşısındaki divana uzandı. Televizyondaki programın ne olduğunu bile anladığı yoktu. Zira aklı fikri komşu eczanenin kalfası Nail’deydi. Annesi, Hadi kızım daha yemeğe gelmeyecek misin? diye seslendi. Annesinin sesiyle irkildi. Tamam anneciğim geliyorum. Öyle yorulmuşum ki mayışıp kalmışım. Para kazanmayı kolay mı sanıyordun kızım? Neyse ki yorulduğuma değdi. Babamın çevresinin geniş olması sayesinde açılış çok görkemli oldu. Onca gelen kalabalık benim de ilgimi çekti. Gelip gidenleri seyretmekten az daha yemek yapmayı unutacaktım. Öyle yorgunum ki, yemek mi yiyeceğim? Yoksa yemek mi beni bilemiyorum? Hadi oradan sende. Bu genç yaşta yoruldum dersen vay benim halime. Para gençlikte kazanılır kızım. Yaşlandıktan sonra parayı ne yapacaksın? Doğru söylüyorsun anne. Her şey gençlikte olur değil mi? Yemeğini yer yemez yine divana uzandı. Televizyondaki programı izlemektense hayal alemine daldı. *** Meslek hayatının ilk nöbetiydi. Gözü kapıdaydı. O söz verdiği gibi gelecek miydi? Ya gelmezse? Saatine baktı. Saat henüz gecenin dokuzuydu. İçinden bir ses “ümidini kesme. O mutlaka gelecek” diyordu. Zaman sanki hiç ilerlemiyordu. Sık sık saatine bakıyordu. Birden gözleri parladı. Gecenin loş karanlığında pek seçemiyordu ama, ileriden gelen oydu. Belki o değildi ama, o olmasını öyle arzuluyordu ki. Kalbi olağan üstü bir hızla çarpmaya başladı. Gözleri kendisini yanıltmamıştı. Gelen oydu. Hemen kapıya seğirtti. Onu kapıda karşıladı. Hoş geldiniz diyerek elini uzattı. Tokalaştılar. Kusura bakma, biraz geç kaldım. Gelmenize çok sevindim. Koltuklara karşılıklı oturdular. Nöbet nasıl geçiyor? İyi geçiyor. Bir ara gelen çok oldu. Yardımcımla birlikte epeyce zorlandık. Gelenler azalınca yardımcımı gönderdim. Yalnız başıma idare etmeye çalışıyorum. Bazı geceler çok yoğun olur. Bazı gecelerde gelen olmaz. Alışacaksın. Ne içelim? Çay mı, yoksa soğuk bir şeyler mi? Çay içelim. Seval kalkıp arka bölmeye geçti. Çay suyunu çaydanlığa koyduktan sonra ocağı yaktı. Demliği çaydanlığın üzerine koydu. Gönül verdiği adamın sesiyle irkildi. Burası hem laboratuar, hem de çay ocağı ne kadar güzel olmuş. Her yer tertemiz, pırıl pırıl. Yeni olduğu için olsa gerek, ileride nasıl olur bilemem. Sizin gibi güzel bir hanımın buraya eli değdikçe her zaman pırıl pırıl olur. Seval içinden ılık ılık bir şeyler aktığını hissetti. Yoksa o da mı bana karşı ilgi duyuyor diye düşündü. Göz göze geldiler. İçinde dayanılmaz bir arzu ona sarıl diyordu. Nail elini uzatıp omuzuna koydu. Yüzünü yüzüne yaklaştırdığından heyecandan boğulacak gibi oldu. Dudakları dudaklarına uzanırken karşı koymadı. Birbirlerine sımsıkı sarıldılar. Uzun uzun öpüştüler. Dış kapı açılmasaydı ayrılacakları yoktu. Seval hemen dışarı çıktı. Müşterisine Hoş geldiniz dedi. Müşteri bir reçete uzattı. Bu ilaçların ne kadar tuttuğunu hesaplar mısınız? Dedi. Reçetedeki ilaçları raftan alıp fiyatlarını hesap makinası ile topladı. Elli dört milyon sekiz yüz bin lira tutuyor efendim. Ücretini yarın ödemem mümkün mü? Üzgünüm efendim, veresiye veremiyorum. Peki hanım efendi. Gidip bakayım arkadaşlarımın birinden borç alabilirsem gelir alırım. Kusura bakmayın. Biliyorsunuz iş yerimi yeni açtım. Krediyle çalışmaya gücüm yetmez. Hoşça kal diyerek çıkan adamın arkasından uzun uzun baktı. Çok üzülmüştü ama elinden gelecek bir şey yoktu. Nail bey, gelir misiniz? Siz gelin buraya. Hayır olmaz. Bir hata yaptık. Sürdürmeye gerek yok. Niye? Niyesi var mı canım? Hele gel bakalım buraya. Ben çayları koyayım. Çayımızı içerken konuşuruz. Nail ısrar etmenin aksi etki yapacağını düşünerek çıkıp koltuğa oturdu. Seval tekrar arka tarafa geçip bardaklara koyduğu çayları getirdi. Çayları ve şekerliği sehpanın üzerine koyduktan sonra geçip Nail’in karşısına oturdu. Çaylarını yudumlarlarken bir süre konuşmadılar. Yine de gözlerini birbirlerinden ayıramıyorlardı. Nail bey, Evet canım. Neden öyle yaptın. Beni çok gafil avladın. O hareketi yaptığında bağırabilirdim. Ben de bilmiyorum neden yaptığımı. Bildiğim tek bir şey var. O da seni ilk gördüğümden beri sana sırılsıklam aşık olduğumu. Nasıl olur? Siz evlisiniz. Evet evliyim ama mutlu bir evliliğim yok. Eşimden ayrılmak üzereyim. Neden? Çocuğunuza rağmen mi? Evet. Artık evliliğimiz çekilmez oldu. Her gün evde hırgür sürüyor. Bu da çocuğumuzu çok kötü etkiliyor. En iyisi bu evliliğe son vermek. Peki eşiniz ne düşünüyor bu konuda? Ayrılmam diyor. O halde ayrılmayın. Çocuğunuzun hatırı için evliliğinizi sürdürün. Niye anlamak istemiyorsun? Benim için bu evlilik bitti. Ayrılmayacak ta ne yapacak? Zorla güzellik olur mu? Boşanmayı kolay mı zannediyorsun? Bir boşanma davası kaç yıl sürer biliyor musun? Kaç yıl sürerse sürsün. Benim için bundan böyle sadece sen varsın. Sana kavuşabilmek için elimden gelen her şeyi yapacağım. Sen beni unut. Ben hiçbir zaman yuva yıkan bir kadın olmak istemem. Hele hele çocuklu bir anneye bunu hiç yapamam. Ne olur ısrar etme. Bundan böyle sadece arkadaş olarak kalalım. Hatta ağabey kardeş gibi olalım. Ne olur benden böyle bir şey isteme. Evliliğimi severek değil, görücü usulü ile yapmıştım. Bu evliliğin olmaması için çok direnmiştim ama olmadı. Nikahta keramet var dediler de başka bir şey demediler. Biraz da cahilliğimin etkisi oldu ve bu evlilik gerçekleşti. Oysa ben aşkı seni ilk gördüğümde buldum. İlk gördüğümden beri sana sırılsıklam aşık oldum. Bana kalırsa bu geçici bir heves. Beni çabuk unutursun. Yeter ki unutmaya karar ver. Bak Seval, yemin ediyorum. Hayatımda ilk defa aşık oldum. Bundan böyle yaşamımda yalnızca sen olacaksın. Bir gün eşimden boşanmayı başarırsam ilk işim sana gelmek olacak. Eğer beni ret edersen, hiçbir zaman başka birini aramayacağım ve ömür boyu bekar yaşamayı yeğleyeceğim. Bak Nail, rica ediyorum, ne olur benim için yuvanı yıkma. Eğer yıkarsan ömür boyu bana vicdan azabı çektirirsin. Senin vicdan azabı çekmen için hiçbir neden yok. Ben zaten çok daha önceden yuvamı yıkmaya karar vermiştim. Kararını çok önceden vermen beni etkilemeyecek. Boşansan bile seninle evlenemem. Ne olur beni kırma. Bundan böyle yalnızca arkadaş olalım. Seni kırmamak için peki diyorum ama sakın seni unutabileceğimi sanma. Unutursun, unutursun. Zaman her şeyi siler süpürür. İzin verirsen ben çaylarımızı tazeleyeyim. Zahmet olacak. Çayları defalarca yenilediler. Saat gecenin ikisine geldiğinde Nail kalkıp izin istedi. Tokalaşarak ayrıldılar. *** Nail gittikten sonra yatmayı düşündü. Müşteri de gelmez olmuştu. Kapıyı kilitleyip arka bölmeye geçti. Nöbet için hazırladığı yatağa soyunmadan uzandı. Avucunda ve dudaklarında sanki Nail’in sıcaklığı vardı. Uyumaya çalıştı. Sanki Nail’in hayali gözlerinde çivilenmişti. Ne yaptıysa onu gözlerinden silemedi. Ondan kurtulmak için onun eşini ve çocuğunu düşlemeye çalıştı. Olmadı. Onu hiçbir şey gözünden silemiyordu. Zil çalınca kalkıp ön tarafa geçti Kilidi açarak müşteriyi içeri aldı. Müşterinin uzattığı reçetedeki ilaçları raftan alıp parasını hesapladı. Üzerlerine kullanma zamanlarını yazdı. İlaçları reçeteyle birlikte küçük bir poşete koyup müşterisine verdi. Müşteri bedelini ödeyerek çıktı. Kapıyı yine kilitledi. Canı yatmak istemedi. Koltuğa oturup boş caddeye bakarak hayallere daldı. Onu ilk gördüğünde ne ummuştu? Nereden bilecekti onun evli olduğunu? Söyledikleri gerçek miydi? Yoksa boşanmalarının nedeni ben mi olacağım? Asla, asla yuva yıkan biri olmayacağım. Ya gerçekten boşanırsa? Kötü söylentilere neden olmamak için bir süre beklerler ve sonra evlenebilirlerdi. Kapıya yeni bir müşteri geldi. Kapıyı açıp içeriye buyur etti. Onun arkasından başkaları geldi. Gün ışımaya başladığında yine bir durgunluk oldu. Kapıyı kilitlemeye gerek duymadı. Koltuğa oturup yavaş yavaş hareketlenen caddeyi seyre daldı. Gözleri caddedeydi ama aklı yine ondaydı. Saat sekizde yardımcısı geldi. Mehtap’çım tüm gece uyutmadılar beni. Eve gidip yatacağım. Önemli bir şey olursa telefon eder çağırırsın. Tamam abla, sen rahatına bak. *** Günler geçiyor, aşk ateşi sönmek bilmiyordu. Onun yemek saatindeki gidiş gelişlerinde sanki yolunu gözlüyordu. Onunla uzaktan merhabalaşması bile heyecan vericiydi. Her nöbetinde beraber oluyorlardı. El ayak çekildiğinde arka odaya geçip doyasıya sevişiyorlardı. Her defasında bu son olsun. Boşanıncaya kadar bir daha bir araya gelmeyelim diyorlardı ama olmuyordu. İkisi de nöbet gecesini sabırsızlıkla bekliyorlardı. Artık bu aşkın dönüşü olamazdı. Eşine boşanmak istediğini söylemekten başka umarı kalmamıştı. Nail eşine ayrılmak istediğini söylediğinde kıyamet koptu. Eşi, Beni kimin için boşamak istediğini çok iyi biliyorum. Hiçbir şekilde bu fırsatı sana vermeyeceğim. Seni kimin için boşamak istiyormuşum? Kim olacak o eczane sahibi eczacı kız için. Nereden uyduruyorsun bunu? Ben seni, senden soğuduğum için boşamak istiyorum. Ona buna çamur atarak kendini haklı çıkarmaya çalışma. Sen istediğin kadar inkar et. Ben gerçeği biliyorum. Onun her nöbetinde eve niçin sabaha karşı geliyorsun? Ben ona yardım ediyorum ve karşılığını da alıyorum. Nasıl alıyorsun? Onunla sevişerek mi? O kıza çamur atıp durma. Yoksa parçalarım seni. Ne duruyorsun? Hadi parçalasana. Öfkeden çılgına dönen Nail eşine vurmaya başladı. O vurdukça eşi daha da dikleniyordu. Nail’in annesi çığlıklar üzerine evinden fırlayıp oğlunun evine koştu. Evleri aynı avlunun içindeydi. Annesi, Ne oluyor böyle. Bu çığlıklar ne? Anne, Nail öldürecekmiş beni. Neden? Benden boşanmak istiyor. Ben de boşanmayacağım deyince de vurmaya başladı. Gelin bakayım. Oturun şöyle. İkiniz de aklı başında insanlarsınız. Üstelik bir de çocuğunuz var. Boşanmak ta ne oluyormuş? Bilmiyorum anne. Onu Nail’e sor. Zira boşanmak isteyen ben değilim, o. Oğlum, gelinim doğru mu söylüyor? Evet anne. Doğru söylüyor. Ne oldu ki birden böyle boşanmaya kalkışıyorsun? Üstelik siz birbirinizi severek evlendiniz. Hani görücü usulüyle evlenmiş olsanız, birbirlerine ısınamadılar diyeceğim. Bilmiyorum anne. Birden bir soğukluk geldi. Artık onunla evli kalamayacağım. Ne demek oluyor birden bire soğudum. Evlilik pazara kadar değil mezara kadardır. Ben evlilik hayatımda ne çileler çektim. Hiçbir zaman boşanmak diye bir şey aklımdan geçmedi. Anne, Evet kızım, Beni neden boşamak istediğini biliyor musun? Hayır kızım. Nerden bileceğim. O, hani yeni bir eczane açıldı ya. Sahibi eczacı bir hanım. Nail ona aşık oldu. Sürekli onunla birlikte. O kız o dükkanı açtığından beri Nail benden soğudu. Nail tekrar eşinin üzerine yürüdü. Annesi araya girdi ve bağırdı. Otur yerine, terbiyesizlik etme. Anne, Evet kızım. Nail istediği kadar inkar etsin. Onun o eczacı kızla olan ilişkisi bütün kadınların ağzında. Nail, Yalan söylüyor anne. Oğlum, ateş olmayan yerden duman tütmez. Mutlaka bir şeyler vardır. Beni iyi dinle. Gelinimi boşamana hiçbir şekilde izin vermeyeceğim. Böyle bir şeyi ancak ben öldükten sonra yapabilirsin. Hadi bakalım sarılın birbirinize. Üstelik bir daha kavga ettiğinizi duymayacağım. Aksi halde annelik hakkımı sana helal etmem. Ama anne. Annesi man nesi yok. Ben son sözümü söyledim. Hadi bakalım sarılın birbirinize. Nermin bu fırsatı kaçırmak istemedi.Eşinin yanına gidip oturdu. Kolunu omuzuna attı. Nail, seni eskisinden daha çok seviyorum. Sana karşı bir kusurum olduysa söyle bileyim. Seni kırmamak için elimden gelen her şeyi yaparım. Anne, Hadi ne duruyorsun? Sarılsana karına. Tamam anne. Seni kırmayacağım. İsteksizce eşine sarıldı. *** Annesini kırması olası değildi. O kavga sırasında çocuğu perişan olmuştu. Korkuyla divanın yanına büzülmesi gözlerinin önünden gitmiyordu. Kararını verdi. Yuvasını yıkmayacaktı. Peki bu durumu Seval’e nasıl söyleyecekti. En iyisi bir daha onun yanına uğramamaktı. Seval’in nöbetçi olduğu geceler, içindeki dürtüye yenilmemek için meyhanelere takılmaya başladı. Oysa hemofili hastasıydı. İçki içmesi kesinlikle yasaktı. Hastalığına rağmen giderek alkol batağına daha çok batıyordu. Alkol yüzünden defalarca ölümle burun buruna geldi. Her defasında atın ölümü arpadan osun diyerek içmeye devam etti. Ufacık bir çizikten akan kanın dinmek bilmemesi bile onu içkiden uzaklaştıramadı. Yine sevdiği kızın nöbetçi olduğu bir gece, durmadan içti. Hastaneye kaldırıldığında her şey bitmişti. Ölüm onu henüz otuz yaşındayken yakalamıştı. Geride gözü yaşlı iki kadın ve bir de öksüz bir çocuk kalmıştı. Özcan NEVRES 9 Haziran 2002
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |