Bir kimse, neden oltasını, içinde tek bir balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır? -Adalet Ağaoğlu |
|
||||||||||
|
Başıma çökmüş bir akşamın sığlığında uğradım gözlerinin enginliğine. Rengi nedir diye bile bakmaktan korktuğum gözlerinin avuçlarına bıraktım cocukluğumu. Sen konuştukça, ben büyüdüm sana. Birkaç dakika yanında olmanın kattığı umut deryasına bıraktım Suna boylu yangınlarımı. Kaç gündür sesinin renginden düşecek haberleri beklerken, ben sen oldum. Saçlarındaki beyazlara dayadım çamurdan yüreğimi. Her arayana sen diye koşarken, sesinden yoksun düştü içimdeki nehir.Susadı dışımdaki çember, daraldı gökyüzü…Oysa ki sen benimle aynı gökyüzünün altında yaşamaktaydın..Fark edemedim, sezemedim..Meğer sen bana ben kadar yakınmışsın. Yabancı dursa gözlerin gözlerime, şimdiye kadar dudak kenarlarından kovulmadı çocukluğum..Sende – şimdilik - sessizce büyümeye devam ediyorum. Kim bilir birkaç gün sonra öleceğim dudaklarında..Sahi ölmek dedin de; ben senin yüreğinde kaç gün yaşabileceğim ? Çünkü bu yürek hiçbir deniz de yaşatılamadı..Şimdi diz çöktüm çocukluğumun başına, bir denizin maviliğini bekliyorum…Çünkü benim hiç denizim olmadı bur terli coğrafyada.. Evet, benim yüreğim şehrim gibi çoraktır.. İçi yangınlardan olma, dışı yalnızlıklardan doğma bir yaranın tam ortasına düşmüş ceninim. Keza kim bilir senin yazgında imlası bozuk bir cümlenin gırtlağına yazılmıştır. Şimdi uzandım Suna boylu rüzgarın koynuna..Ayak dibimde şiddeti yalnızlıktan ibaret bir deprem büyürken, ben senin gözlerinin avlusunda ömrümü huzura sıvamaktayım. Az sonra koşacaksın ya bana…Saçlarının arasına sevda alfabesini çözüp beni gözlerinin denizine kavuşturacaksın ya..Guslettim sensiz geçen ömrümü, değmese de bir yürek bu kurak toprağa yine de terimle yıkadım..kapındayım, beni gözlerinle buluştur. Beni de kabul et gözlerinin avlusuna.. Bilmem dikkat ettin mi, gözlerimin toprağa olan aşkını…İçimdeki çocukluğunun büyümemeye olan inadını..Sen sorma sakın..Boşa tüketme nefesini..Morg sessizliğine dönmüş yüzüm tüm soruların cevabıdır. Başım toprağa dik açılardan vurulsa da, ben sen kadar yalnızım..Küçüğüm senden biliyorsun lakin sana yetişmek isteyen ayaklarıma cevap ver. Sakın dur deme bana..Sakın herkesin dediği gibi – sen çok iyisin ama üzgünüm bana geçe kaldın – masallarını vurma yüzüme..İlla benim ol demiyorum sana..Ama gitme, sende gözlerimin içine bakıp yalnızlığın musallasına yatırma..Öldürme beni, hayat ver nabızlarından süzülmüş bir avuç suydan..Sakın karanlık bırakma beni..Sevda alfabesini çökmüşken başıma bir mum uzat yanağıma..Bir nefes bırak cocukluğuma… ----- Gideceksen / Dinle son kez beni --- Gelmeyeceksen eğer, şehrin son durağına bırak beni. Taze bir ağacın gölgesine indir avutulmamış yüreğimi..Bir tutam saçını da bırakmayı da unutmayasın sakın. Uğradığım her kapıdan kovulan bir yüz, gömülmeli sabaha kalmadan..Aynalara pek alışık değildir gözlerim, kır içimde sana kurduğum köprüleri..Sana uzattığım dalları da bırak ayak altına..Merak etme – gelmedin diye – acımayacak kalbim..Çünki hiçbir zaman diliminde bir yüreğe yoldaşlık etmedi yüreğim. Sende git / ki kalbim yıkık bir kentin hatıralarıyla dolu..Senin tarafından vurulur bir kez daha yüreğim..Senden önce kaç kez öldürüldü içimdeki düşler..Kaç kez sürüldü cesedim yüreğime.. Kaç kez devrildi üzerime alfabe..Yalnızlık tarafından kaç kez iğfal edildi umutlarım..Rehin kalmışken karanlığa, son bir kez cenin oldu gözlerin yarınlarıma…Gelmeyeceksen eğer, son bir cümle kur bari… “ Üzgünüm, seni büyütecek bir denizim yok yürek toprağında.. Sıksan tenimdeki ter bulutlarını, Tek bir umut bulamazsın sana dair.. Unutma, ayaklarını bastığın yer kara iklimi.. ……………… Beni yaşayıp acıyı yaşamaktansa, Gözlerimin yabancılığından olsun kefenin… Sancağın düşse de saçlarıma, Kalkmayı bil küçük çocuk.. Çünkü ben unutulmuş bir mezar bekçisiyim.. ………….. Keşke sana kucak dolusu denizim olsa da yürek coğrafyamda.. Ama ben çoktan kırdım dallarımı.. Git hadi küçük çocuk… Yüzüne vurulan onca kapı olsa da.. Büyü be cocuk… Büyü.. Ölme bende… Bak göreceksin.. Bensiz de yaşamayı öğreneceksin.. Çünki sen ………….. ** Bu yazı - kadim dostum-Mustafa Gökçe ve unutamadığı D. Küçük’e ithaf edilmiştir 26/06/2008 19.56 İsmail Sarıgene
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İsmail Sarıgene, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |