Bir ülke bağımsız olmadan, bağımsızlık da erdem olmadan ayakta duramaz. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Bir sevdiğim var uzakta. Sadece senede bir defa gelir. Tüm sene gelmesini dört gözle beklerim, zamanı iple çekerim. Öyle cömert öyle cömerttir ki; hep eli kolu dolu gelir, aklıma bile gelmeyen hediyeler getirir. Hayatımı bahara çevirir. Hiç o varken ki gibi mutlu geçiremem günlerimi. Ancak bir ay kalır fazla kalamaz. Öyle alışırım ki ona gitmesini istemem, ama mecburdur gitmeye. Kendini özletmeyi ve bekletmeyi sever, hem düşüncelidir de “Yarın bayram, benimle buraya kadar. Bayramını diğer sevdiklerinle geçir. Ben sana yük olurum.” der. Gözyaşlarıyla ayrılırız. Gelince ilk önce nasihate başlar, sıkı sıkıya tembihler beni: “Beni kalbine koy, diğer salih amellerle süsle beni. Kıymet ver bana, önüne hayal bile edemeyeceğin fırsatlar sunuyorum. Bak işte Reyyan Kapısı açıldı, bana değer verenleri bekliyor. Beni el üstünde tutanları çağırıyor , bu fırsatı kaçırma, gir o kapıdan… Benimle beraberken hep bunları düşün, sakın günahlarla benim sevabımı tüketme. Yoksa ziyan edersin de, elinde açlıktan başka bir şey kalmaz.” Haklıdır tüm söylediklerinde, bu yüzden daha bir özenirim incinmesin diye. Öyle neşeli geçer ki onlu günler; bütün sevdiklerimizle onun gelişini kutlarız. Beraber olmanın, kardeşlik kavramının kıymetini anlarız. Gözümüzün önünde durduğu halde göremediklerimizi gösterir bize. Mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz ama o bir ay nede çabuk geçiyor. Bizi sıkmadan usandırmadan gitmek istiyor. “daha fazla kalırsam usanırsın, şimdi gideyim seneye yine gelirim. Hem ben gideyim ki; sende bir an önce müjdelerime kavuş” diyor. “nedir o müjde “ diyorum. “şimdi değil acele etme, ancak ben gidince öğrenebilirsin” ve ekliyor: “ ama beni dilinle değil, kalbinle seviyorsan yani sadece mideni değil, elini, dilini de tutuyorsan günahtan, ancak alabilirsin bu müjdeleri. Ey orucum! Nazlı misafirim, göz bebeğim, beni özüme döndüren amelim, Cennet sigortam. Seninle geçirdiğimiz günler ne güzel günler, seninle geçirdiğimiz zaman, ne kıymetli an. Gitme… Bırakma beni, sen gidince alt üst oluyorum. Dengem şaşıyor, önceki benle şimdiki ben arasında bocalıyorum. Sonra yine dönüyorum o eski halime. Yada gitmeden önce beni sars, kendime getir, öyle içime işle ki; sen gittiğinde ruhun benimle kalsın. Beni sakındırsın yalandan dolandan, riyadan haramdan. Anlıyor gönül dilimden söylediklerimi. Cevap veriyor hemen: “ oruç insan için bir kalkandır, insan onu delmediği müddetçe… bunu Hz. Peygamber buyuruyor. Yani anla ki; ben seni şeytandan ve cehennemden koruyorum şartlarımı yerine getirdiğinde. Daha ne söyleyeyim ki…” Daha ne söylesin ki… Veda anı gelip çattığında konuşan yine ben oluyorum. “seneye yine geleceksin değil mi? Söz ver bana.” diyor ki: “söz, eğer seni bulabilirsem gelirim.” Susuyorum. Ben susunca o suskunluğumun nedenini anlıyor, diyor ki: “korkma, eğer seni burada bulamazsam hemen koşarım sana, hem bu defa seni rahatlatmak, korkularını gidermek için gelirim. Hem öyle mahzun da olma. Çünkü oruçlu için iki sevinç vardır: birincisi iftar vakti ikincisi ise: Rabbine kavuştuğu an. Diye müjdeliyor Hz. Peygamber. Niçin korkasın ki…” “Gerçekten bana yardım edebilecek misin ?” diyorum. Yine tebessüm edip “korkma” diyor. “sevilen sevdiğine hiç yardım etmez mi? Sen bana değer verdiğin , beni çirkin söz ve davranışlarla incitmediğin müddetçe sakın korkma. Mutlaka beni kendine yardımcı bulacaksın ama eninde sonunda ayrılacağız. Fakat bu ayrılık hüzünlü olmayacak. Kendisinde hiçbir korku, hüzün ve sıkıntının olmadığı Cennet süslenmiş seni bekliyor olacak. O gün bende ancak Reyyan Kapısına kadar sana eşlik edeceğim. Selametle o kapıdan içeri gireceksin…” Akşam ezanının okunmasıyla sessizce çekip gidiyor. “İşte sana hediyelerim. Müjdelerim şunlardır. “ diye yankılanıyor bir ses. Hz. Peygamber buyuruyor ki: “bu ay öyle bir aydır ki: başlangıcı rahmet, ortası mağfiret ve sonu ise Cehennem ateşinden kurtulmaktır. Bu ay sabır ayıdır, sabrın karşılığı da cennettir. Oruçlunun ağız kokusu Allah indinde misk kokusundan daha hoştur. Denizdeki balıklar bile onlar için iftar edinceye kadar dua (istiğfar) ederler. Cennet her gün onlar için süslenir. Allahü Teala şöyle buyurur: “yakında benim salih kullarım dünyanın meşakkatini üzerlerinden atıp sana geleceklerdir.” Diğer aylarda yaptıkları kötülükleri bu ayda yapmasınlar diye, azgın şeytanlar bağlanır. Ramazanın son gecesi oruç tutanlar bağışlanır. Sahabe-i Kiram: “ Ya Rasulallah o mağfiret gecesi Kadir Gecesimidir?” diye sorduklarında. Rasulallah (s.a.v.) “Hayır fakat kaide şudur ki; işçiye ücreti işini bitirdiğinde ödenir.” Arkasından öylece bakıp kalıyorum. Söyleyebildiğim tek şey şu oluyor: “ bu müjdelere sahip olmak için yaşamak güzel ama bu müjdelere kavuşabilmek için de ölüm güzel. Her halükarda ÇABUK GEL...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ayşe kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |