Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka |
|
||||||||||
|
Biz de şimdi biraz çenemizi yoralım: Türkiyemizdeki zengin sayısı 29 bin olmuş.Yani bankalardaki mevduatı bir milyonun(eski parayla trilyonun) üzerinde olan kişi sayımız tamı tamına 29 bin. Bu zenginlerimizin toplam mevduatı ise 204 milyar 227 milyon (Eski parayla katrilyon ve trilyon olarak okuyun) lira imiş BBDK(Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu) verilerine göre. Daha iyi anlaşılsın diye söyleyelim Türkiyedeki paranın yarısı bu zenginlerimize ait. Bir düşünsenize bu kadar para ile ne yapılmaz?Bu servetin karşısında hangi güç durabilir?Bunlar isterlerse para piyasasını parmaklarının ucunda oynatamazlar mı?İstedikleri siyasi görüşü iktidara getiremezler mi? İşin özeti: Yoğurdun kaymağını aileleriyle birlikte düşünürseniz yaklaşık 150 bin kişi yiyor.Helal yollardan bu servetleri elde ettilerse afiyet olsun,Allah daha çok versin,servetlerinde gözü olanın gözü çıksın(kendi payıma)..Ama işin içinde haram varsa,garibanın ekmeğinden,hastanın ilacından,depremzedelerin evlerinin temelinden çaldılarsa… *** Rahmetli Menderes “Her mahallede bir milyoner yaratacağız” dediği için az eleştirilmemişti. Ey gidi günler ey!... “” BBDK’nın bir başka verisine göre ise hesaplarında 250 bin lira ile bir milyon lira arasında para bulunanların toplam mevduatı ise 69 milyar lira imiş.Tahminen söylersek bu kişilerin sayısı da 230 bin kişi civarındadır. Aileleriyle birlikte düşünürseniz yaklaşık bir milyon ikiyüz bin kişi diyebiliriz. En zenginleri de aileleriyle birlikte bunlara eklersek bir milyon üçyüzelli bin kişinin tuzu kuru sayılır. Diğer mevduat sahiplerini ve kıyıda köşede parası olanları da 3-4 milyon kişi olarak düşünüp yeni bir toplama yaparsak,demekki sıkıntı içinde olmayan insan sayımız beş milyon civarındadır *** Zenginlerin mallarıyla çenemizi bu kadar yorduğumuz yeter.Gelelim fakir fukaraya,garibanlara,çilekeşlere… Bir başka resmi kurumun açıklamasına yani Merkez Bankası’na göre: ” 2010 yılı Ocak ayında borcunu ödeyemeyenler listesine, ürkütücü bir artışla 68 bin 227 kredi kartı borçlusu, 51 bin 716 ferdi kredi borçlusu daha eklendi. Fazla rakamlara boğulmadan bir önemli bilgi daha aktaralım: Toplamda kredi kartı ve bireysel kredi borcunu ödemeyenlerin sayısı 2 milyon 95 bini buldu. Bu borçluların 1.2 milyonu sadece 2009 yılı ve 2010 yılı Ocak ayında eklenenlerden oluşuyor. **** Aileleriyle beraber düşündüğümüzde on-onbir milyon civarında insanımız borç batağındadır. Bu demektir ki birçok insanımızın mutfağında artık tencere kaynamıyor. İnsanları müsriflikle suçlamak en kolay yol.Halbuki borçların önemli bir kısmının nedeni işsizliktir.İşsiz kalanlar çareyi kredi kartında ve ferdi kredide aramışlardır.Kurtulmak istedikçe borç-faiz sarmalı onları daha da dibe doğru çekmiştir. Gene bir diğer resmi kurum verisiyle konuşalım: TÜİK son olarak Türkiye genelinde işsiz sayısının 2008 yılına göre 860 bin kişi artarak, 3 milyon 471 bin kişiye çıktığını duyurmuştu. Gerçek işsizlik bazı ekonomistlere göre bu rakamın çok üstündedir.5-6 milyon civarında olduğunu söyleyenler bile var.İşsizleri aileleriyle birlikte düşünürseniz yaklaşık 20-25 milyon eder.Bu insanların sofrasına “kriz ” bombası düşmüştür. *** KRİZ İNCİLERİ Bazı siyasilerden,yalaka patron ve yazar-çizerlerden birkaç kriz incisi: -Türkiye ekonomisi krizi ucuz atlatıyor. -Şükürler olsun bizi fazla etkilemedi. -Gazete köşe yazarları yazdıklarıyla ekonomiyi olumsuz yönde etkiliyor.Patronların onları uyarması lazım.(Sanki sanırsınız ki köşe yazarlarının yazılarını her gün milyonlarca kişi okuyor.İnternette sitesi olan gazeteler dürüst bir şekilde yazarlarının tıklanma sayısını göstersinler bakalım cesaretleri varsa.O zaman gerçeği daha iyi anlarız.) -Komşularımıza göre durumumuz daha iyi. -Teğet geçecek dedik,nitekim öyle oldu. -Bankacılık sistemimiz şoklara karşı dayanıklı.(Zaten tek övünülecek ekonomik başarımız da bu.Onu da bu hale getiren iktidarı kaybetmek pahasına gerekli ekonomik tedbirleri alan,seçim ekonomisi uygulamayan rahmetli Ecevit’in başkanlığındaki koalisyom hükümetiydi.Hatırlayın bu hükümeti oluşturan siyasi partilerin hiç birisi seçim barajını bile aşamamıştı Neyse fazla uzatmayalım zaten çoğunu sizler de duymuş ve acı acı gülmüşsünüzdür. BU DÜZENİN DEVAMINI KİMLER İSTİYOR Bir kere yukarıda kaç kişi olduklarını belirttiğimiz tuzu kurular istiyor.Servetlerine servet kattıkları,vur patlasın çal oynasın yaptıkları,lüks tüketimlerini bu krizde bile azaltmayan kapitalistlerimiz bu düzenden niçin şikayetçi olsunlar ki…. Bir de sayıları milyonları bulan fakir-fukara dediğimiz bir grup var ki onlar da bu düzenin devamından yanalar.Dilenciliğe,sadaka kültürüne alıştırılmış olan bu insanlarımızın ödleri kopuyor bu düzen değişecek diye.Neden?Çünkü: - Elelktrik bedava(zira kaçak) -Su bedava(O da kaçak) -Kışın kömür geliyor. -Erzak paketleri kapıya geliyor,ya da alışveriş çekleri ellerine. -Resmi ve gayri resmi birçok kurum,vakıf,fon onlara yardım etmek için yarışıyor(Suyu olmayana çamaşır makinesi bile verilmedi mi?) -Yeşil kartları var.Yani muayene de ilaç da bedava. -Okula giden oğlana şu kadar,kıza bu kadar para devletten. -Aşevleri yemek dağıtıyor. -Belediyeler yardım ediyor. -En büyük mülki amirlere “kömürünü sen götür” emri verildiğinden onlar da ellerinden geleni yapıyorlar. Peki bizim bu vatandaşlarımız işsiz güçsüz ne yapıyorlar,nasıl vakit geçiriyorlar?Nasıl olacak evde yan gelip yatıyorlar ve de yapacak başka işleri olmadığı için bol bol çocuk yapıyorlar.(Biliyorsunuz zaten bir büyüğümüz “en az üç ” emri vermişlerdi,ama onlar yanlış algıladıklarından onüç çocuk yapıyorlar. ) Ya kriz biter de fabrikalar açılırsa,her tarafta "eleman aranıyor" ilanları görülürse,devlet de "artık çalış,bundan sonra sana yardım etmem" derse bu tembelliğe alışmış değil,ama alıştırılmış olan insanlarımız ne yapacaklar?(Şaka yapmıyorum,bu ciddi bir sorundur.Tembelliğe alıştırılmış olan bu insanlara uzmanlar tarafından işe başlamadan önce ilk iş olarak uyum kursları verilmelidir.) TOPLUMSAL PATLAMAYA DİKKAT Polis devletinin ezici gücü olmasaydı,böylesi bir sosyal ve ekonomik yapıda çok daha önceleri patlamalar olurdu.Tabii bu bundan sonra da olmaz demek değildir. Aslında sözünü ettiğimiz olay ilk işaretini birkaç gün önce verdi bile,ama nedense bizim medya bunu görmemezlikten geldi. Hatırlayanlar vardır.Bir elektronik mağazası indirim yapacağını duyuruyor.Erken saatlerde çok sayıda insan birikiyor mağaza önünde.İnsanlar sabırla mağazanın açılmasını bekliyorlar,ama birden bir kargaşa oluşuyor.Meydana gelen izdiham sonucunda mağazanın kapıları,vitrinleri kırılıyor ve ne varsa talan ediliyor.Hem de yüzlerce insan tarafından. Bu yüzlerce kişinin hepsi oraya talan amacıyla gitmemiştir,ama biraz sosyoloji bilgisine sahip olanlar bilir ki toplumsal yığınlar çeşitli etkenlerle bir başka yığın biçimine dönüşüverirler.Mesela bu örneğimizdeki kişiler mağaza önünde bekleşirken bir adi(sıradan) kalabalıktırlar,sağa sola saldıran,çalan birkaç kişiyi görünce onlar da toplum psikolojisiyle olaya iştirak edip,”herkes alıyor,bari ben de alayım” diye düşünüp bir “etkin kalabalık”a dönüşmüşlerdir. Bir başka olay hatırlıyorum:Romanya Devlet Başkanı Nikolay Çavuşesku,21 Aralık 1989 günü Bükreş’de konuşuyor.Yüzbinlerce kişi onu coşkuyla alkışlıyor.Derken küçük bir topluluk sağa sola saldırmaya başlıyor ve bu küçük topluluk giderek büyüyor.İşte sonun başlangıcı…Ve karısıyla beraber 25 Aralık 1989’da bir odada kurşuna dizilerek idam ediliyorlar… O nedenle toplumsal olayları önlemenin tek yolunun polisiye tedbirler olduğunu düşünmemek gerekir.Sosyal, ekonomik, siyasal,kültürel, demokratik faktörleri de göz önünde bulundurmalı.Hepsinden önemlisi her konuda vatandaşı fazla sık boğaz etmemeli. Son söz: Bir ülkede ekonomi tüm insanların çıkarlarına hizmet etmiyorsa,bölüşüm adil değilse o ülke peşinen büyük felaketlere gebedir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |