Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. -Joe Louis |
|
||||||||||
|
- Dördüncü Bölüm - Yüz yüze olduklarında ve telefonda kadın, bir kere bile adını söylemedi, Abdülrezzak’ ın sormalarına karşın! Her sorulduğunda değişik adlar sallıyordu, ciddiyetten uzak bir takım davranışlarla; ve konuyu hemen geçiştiriyordu!... Adam, daha sonraları kadının bu tutumunu, ‘ beni adam yerine bile komadı gahpe!, diye açıklıyordu kendi kendine!... Bir yanda kadının, adamdan kurtuluş mücadelesine ilişkin stratejiler; öte yanda Abdülrezzak’ ın, karısı Güldane’ ye madik atarak karıyı eve almayı da kapsayacak şekilde inceden inceye hesap kitap yapması süredursun, Abdülezzak, üçüncü buluşma için atağa kalkmasın mı? Ve iki haftadır telefon üstüne telefon ederek kadını buluşmaya zorlamakta ve yarım ağız söz almaktadır kadından… Sözüm ona üzerinde anlaşılan(!) yerde ve belirlenen saatte orada olabilmek için gitmektedir; gitmektedir de buluşma muluşma yoktur ortada… Kadın gelmeyerek bir tavır almaktadır, Abdülrezzak’ a karşı… Amma ve lakin Abdül Rezzak da bunu kavrayacak ya kafa kalmamıştır, ya da anlamazdan gelmeyi daha akıllı bir yol olarak görmektedir. Ki bu olasılık, sanki daha ağır basıyor gibi duruyor. Bu gün durakta tanıklık ettiğimiz manzara ufak tefek farklılıklarla üç gündür sürmekte ve kaç gün daha süreceği de belli değildir. Belli olan iki nokta vardır: Birincisi, kadının iğrenme kaynaklı isteksizliği… İkincisi, adamın sınırsız arsızlığı!... Dün akşam, Abdülrezzak’ ın evinde neler olduğuna gelince, durum kısaca şöyle: Adam geçkin akşam keman yayı gibi gergin döndü eve… Zira, yukarıda anlatıldığı gibi, her ne pahasına üçüncü kez buluşmayı kafasına koyduğu için evden ayrılıyor, buluşamadan geri dönüyordu iki günden bu yana… Çocuklara bağırıyor, karısı Güldane’ ye olur olmaz çıkışıyor; sağa sola çalım satmak için fırsat kolluyor gibiydi. Evde sıklıkla ortaya çıkan bu gergin ortam, buluşmak için gidilen ilk günden başlayarak göreceli bir biçimde artarak sürüyordu… Özellikle bir haftanın dolmasıyla gerginlik de tavan yapıyordu. Dün ikinci gün olması nedeniyle evdeki hava gelecek bir kaç gün içindeki denli olası fırtınalara dönmemişti henüz!... Ama, Abdülrezzak’ ın karısı, “ büyük kızı istemeye gelecekler, ne halt edeceğiz; sen onu düşün.” deyince, ‘Eşek kaçtı, palan düştü, derler ya! İşte tam da öyle oldu!... Abdülrezzak, diklenerek ayağa kalktı! Sağ elinin im parmağını da ‘ Allah birdir! Allah birdir, diye slogan atıyormuşçasına başından yukarıya kaldırarak “ Bi’dakka!... Bi’dakka! İhi de ben Ab’durazak olaraktan burada eşek başı mıyım, yoğsa babağız mı? ” diye bağırdı!... Ardından ayağının dibinde durmakta olan, on yedi yıl önce sel önünden kaptığı yıpranmış sehpayı kavradığı gibi karısının üstüne yürüdü! Baba dışında kalan hane halkı büyüklü küçüklü elbirliği ettiler de, facia kıl payı önlendi!... Büyükler köşe – bucak sinerek durumu kurtarmaya çabalarken; küçükler birlikte ağlaşıyorlardı!... İçlerinden mendil, kibrit, peçete satan oğlu Samet ile sokakta ayakkabı boyacılığı yapan bir başka oğlu Furkan, gün içinde kazandıkları bozuk paraların bir bölümünü babalarına uzatınca, ortalık yatışmaya durdu!... İş oldukça ev temizliklerine giden Hatçe ile onun küçüğü İrem de katkıda bulununca Abdülrezzak’ a acilen kaynak sağlanmış oldu!... “ Möhüm bir telefon görüşmesi yapacağım!... Ben çıkıyorum. Bundan kelli bu evde düğürcü, müğürcü sözü duymek istemeyim eyi mi? ” diyerekten evden ayrıldı. Dönelim bu güne!... Abdül Rezzak’ ı durakta telefonla konuşurken bulduk! Ancak, “ Temam!... Temam!... Fakülte Hastanesi!... Annadım!... Orda buluşur, giderik!.” dediği anlaşılabildi… Belediye otobüsü durağa yanaştı, Abdül Rezzak kendini attı içeri. Bir hayli heyecanlıydı!... Bu günkü buluşma iki aşamalı gerçekleşecekti anlaşılan; Üniversite Hastanesi ve ondan sonra kurdunu dökeceği bir başka mekan!... Önceki belirlenen yerin değiştirilmesine bir anlam veremedi; üzerinde de fazla durmadı. Ancak, ‘ bundan eyisi can sağlığı, diye geçirdi, içinden… Abdülrezzak, üçüncü kez laf atılmasıyla kendine geldi: “ Hey!... Hemşo, kokun ne, kokun!... Kendisine yönelik seslenmenin ilk ikisini hiç duymamıştı… Bir başka yolcu, “ Çoban mı ne?” diye yorum getirirken, bir diğeri, “ Ben en çok Karakedi severim” diyerek düşüncesini ortaya koydu. Arafat, He Man ve Charly yorumları arka sıralardan geldi… Abdülrezzak, vakur bir eda ile yarım sağ dönerek, “ Bilemediğiz!... Hacerül Esved!... ” diyerek herkesi meraktan kurtarmış oldu… Bundan sonra iki - üç kişinin de en arka sıralardan, “ Ben biliyordum da, söylemedim… Ben de!… Ben de!...” gibi aralarında konuşarak koku konusunda ne denli bilgi sahipleri olduklarını ortaya koymuş oldular… ………/…… Devam edecek
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mudi Beya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |