Deney, herkesin hatalarına verdiği addır. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
"Neyi arıyorsan O'sun" der ya Mevlana. Ben hep böyle denge denge dedikçe acaba dengesiz miyim yoksa dengede kalabilmek için sürekli salınmakta mıyım tepeme vuruldukça? Sahi neyi arıyoruz bu hayat yolculuğunda? Hepimiz birer garip yolcu değil miyiz hayat yolunda yolunu kaybedince perişan (Ne güzel şarkıdır, çok severim ben de). Peki yolun sonunu bilen var mı? Ya da varış zamanını? Yolun sonu belli, ama gideceğimiz yolları anlık kararlarla seçiyoruz ve hayatın içinden böyle geçiyoruz. Yarın ölmeyecek kadar kolay kırıp herşeyi tüketip, büyük hırslarla tükeniyoruz. Nereye gittiğimizi unutmak için saçmalıyoruz belki de. Hatta ben de yazılarımı belki de yolun sonunu unutmak için yazıyorum kimbilir. Bir yol olduğu ve sonu olduğu, bizim de o yolun o sona ilerleyen yolcuları olduğumuz kesin de, yolculuğun bizim için ne anlama geldiği, nerelerde durup nerelerde hızlandığımız belli değil. Geride kalanlara keşke, elimizdekilere iyiki derken bir bakmışız bir anda yol bitivermiş ve yolculuğun asıl önemli yeri de tam orada bizi kim yaptığında belirlenmiş. Kim olarak geldik kim olarak gidiyoruz? Keşkelerimiz mi çok iyikilerimiz mi? Ne yol ama! Monoton sandığımız hayat her gün yeniden başlıyor aslında. Hergün bir sürü yol çıkıyor karşımıza seçmemiz üzere. Hangi yolda karşımıza ne çıkacak bilmiyoruz, tahmin ederek ya da hislerimize güvenerek adımımızı atıyoruz, karamsarlıklarımızı umutlarla süsleyerek. Bir keşke bir iyi ki diyerek. Keşkeler hüzünlü, iyikiler kararlı kılıyor adımlarımızı. Yıldırımlar düşüyor bazen duvarlarımıza, ufak rötüşlarla geçiştirip devam ediyoruz yolculuğa. Kimi zaman yolda bizi kandıran şeyler oluyor yolculuğu yavaşlatan. Bir çiçek sarkıyor balkonun birinden, koklamak için burnunu uzatınca böceğin teki çıkıp içinden sokuveriyor. Bir çığlık yükseliyor içimizden ani. Yani güzel görünen tuzaklar var yolculukta. Bazen aynı yolda bazı mesafeleri defalarca gidip geldiğimiz oluyor. Aklımıza, gözümüze, gönlümüze takılan şeylere geri dönmek adına. Ama ne var ki kalamıyoruz geride, hep yürümek zorundayız. Ve bu geri dönüşlerde tökezlediğimiz de oluyor bir önceki geçişten kalan taşlarla. Bir süre ağrı içinde yüreği topal ilerliyoruz sonra onu unutturacak yeni sürprizler ya da zorluklarla karşımıza çıkıyor yol. Öğrendiklerimizle nasıl hareket edeceğimizi belirliyoruz bu şekilde. Başka balkondan sarkan çiçeği koklamadan içine bakmak gibi ya da taşları ortadan kenara çekmek gibi. Sonra sözü sözüne, yüreği yüreğine uygun insanlar yarenlik etmeye başlıyor zaman zaman seninle. Kiminin yarenliği sürüyor yolun sonuna dek, kimisi geliyor geçiyor hancı yolcu misali. Kimisi diken gibi hep tetikte tutuyor sizi, kimi kuş tüyü kadar hafifletiyor yüreğinizi. Şu düalite mereti bütün seçimlerimizde hatta sevgilerimizde bile var. Kötüyü, bile bile seversiniz mesela. Doğru tek değil midir? Kötü sevilmez! Ama içinizdeki iyi dışınızdaki kötüyü yener. Nefret duygusu yerine sevgi duygusu taşırsınız bu kötüye bile. Sizi kırar, üzer, yıkar,sağlığınızı bile önemsemez (günümüzde en çok ihtiyacımız olan şey bu oysa) yine de onu sevmekten vazgeçemezsiniz. Bir gün nefret eder, bir gün seversiniz. Birgün kızar çeker gider, öbür gün dönersiniz. Al bakalım düalitenin zararlı yanı, affetmekle affetmemek arası gel git, kararlılıkla kararsızlık arasında savaş dur. Bunun hikayesini bir sonraki mektupta anlatacağım. Düalite zıtlık, kararsızlık, dengesizlik getiriyor gibi görünse de hayatımıza, aslında yaşadıklarımıza anlam katmak için var. Savaş olmasa barışın, ayrılık olmasa birlikteliklerin, ölüm olmasa yaşamın, hastalık olmasa sağlığın, acı olmasa tatlının, yalan olmasa gerçeğin, nefret olmasa sevginin, yokluk olmasa varlığın kıymetini nasıl anlardık? Ya da yaşadıklarımıza doğru anlamları nasıl katardık? Bırakmamız ya da sımsıkı sarılmamız gereken şeyleri nasıl anlayabilirdik bu çelişkiler bizi düşündürmese, zaman zaman içimizi acıtıp, zaman zaman bizi güldürmese? Umarım keşkelerimizle iyikilerimizin yarışında galip gelen iyikilerimiz olur ve bu yolculuk macerası bizi istediğimiz kişi haline getirerek son bulur.. KEŞKE bu mektubu daha uzun yazsa idim ama İYİ Kİ uzatmadım da okuyanları sıkmadım:) Düalite mi arıyorum:)her an her yerde. Yolculukta karşılaşmak ve birbirimize güzellikler katmak üzere sevgiyle.. Rüya 25 Mart 2010
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Rüya Bayram , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |