..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Hemen yüzüne gül suyu seperek Leyla'yı ayılttılar." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İlişkiler > Rüya Bayram




16 Haziran 2010
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (21) (Kimi Zaman Giden, Kimi Zaman da Gidilenin Yüreğinden... )  
Rüya Bayram
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer. Korkulacak bir yanı yoktur aşkların... insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer. O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar, son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer. Sen gittikten sonra yalnız kalacağım. Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya, canım ellerini tutmak isterse... Evet sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, Kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, Mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer! Ne güzel demiş Can Yücel. Allah rahmet eylesin. Kimileri sürekli gitmek istiyor..Sevse de sevmese de .. En mutlu olduğu insanların yanında bile olsa hep gidesi oluyor. Birşeyler sürekli dürtüyor. Bence gitmek istedikleri aslında memnun olmadıkları kendileri.. Kendilerinden kaçamadıkları için herşeyden sıkılıyorlar.


:BCGG:
Neyse konumuz kendinden sıkılanlar değil özlenenler, özlenecekler... Özlem ağır bir yüktür yüreğe, ama özlemleri, sevgileri olmayan bir yürek de boş boş bakar be dünyaya. Bizi zenginleştiren, hatta insan kılan da bu yaşadıklarımız değil mi? Ama asıl özlem ölümlerle geliyor. Allah'ın takdiri deyip kabullenmesi nispeten daha kolay ayrılıklar bunlar. Gerisi ise yalan ayrılıklar. Bunu sorgularken arada öfkeli cümlelerim olacaktır. Şimdiden affola....

Kayahan'ın şarkı sözlerinden birinde geçer ya : Seni aramıyor, seni sormuyorsam bu senden vazgeçtim demek değildir. Peki nedir?? :)) Tabii ki vazgeçtiğinden! Otur sen buna kendini inandır:) Hangi ulvi sebebe sığınacağın senin yaratıcılığına kalmışşş. Ararsam sitem eder mi diyeceksin, onu kendimin 1/10 u kadar bile sevmediğimden buna katlanamam mı diyeceksin karışmıyoruz. Zaten önemsesen durmazdın, arardın, uzak kalmazdın böylece sitem de oluşmamış olurdu. Ha bunu yapmamak için bile kendinde değil karşındakinde bahane araman da hiç değişmediğini bir kez daha gösterir o ayrı. Eskiden bunlara da inanırdık. İnsanların sebepleri olduğuna ve olayları o sebeplerle bütün olarak ele alırdık ki affederdik aranmamazlığı, sorulmamazlığı ve kaçışları.. İnsanların sıkıntılarından dolayı sevdiklerinden saklandıklarını düşünürdük. Bu kadar da sarışın olunmaz ki kardeşim. Kimse gerçek yüzünü göstermiyormuş meğer kendine bile. Kendi menfaati kulağına ne fısıldadı ise ona göre yaşıyormuş hayatını. Özleyen, özlendiğini bilen arar. Özledikleriniz özlenmeye değiyordur umarım. Komik kızmışım ben eskiden harbiden:) Büyüdüm mü ne:)

Çok sevdiğim ama çok uzaklardaki bir dostum ki hakiki dosttur, bedeni dünyanın öte ucunda ama kalbi kalbimin hemen yanında durur, bugün beni aradı ve büyüdüğümü söyledi. Yazılarımı okuyunca içimdeki iyiyi dizginlemeye çalışan ama iyinin her fırsatta hortladığı bu kendimle kavgamı çok sevdiğini anlattı. Yüreği güzel, sözleri güzel, gözleri güzel dostum benim doğru söylüyor. Bitiremedim şu kavgamı kendimle..

"İnsan bir kuyuya düştüğünde, itenin ne önemi vardır ki. Onu en çabuk şekilde dibe götüren, kendi ağırlığıdır.” demiş John Webster. Dediği doğru :) Bir de şu sözümüz var "Kendi düşen ağlamaz ".. Nedenmiş! Bal gibi de ağlar hem de daha çok ağlar. Kendin düştün diye canının yandığını inkar etmek zorunda mısın ki. Bu konularda dilimizde söz çok. "Herkesin ipiyle kuyuya inilmez". Ya seni bırakır oracıkta ya da seni senin ipinle boğuverir canı sıkılınca. Kal orda beter ol! Niye güveniyorsun elin ipine:) Niye kanıyorsun gerçekleştiremeyeceği ama kurmaktan çekinmediği o hayallere. Şiirleri yazdıran o güzelim duyguları böyle karanlık dehlizlere yollamanın ne alemi var. Ya kendi kısıtlarımıza bakmadan beklentilerimizle milleti bunaltmanın. Görünen o ki, krallık bitmedi hala. Eskiden her ülkede bir tane filanmış ya da her yönetimde diyelim. Şimdi elimizi sallasak krala çarpıyoruz. İnsanlar kendilerini ne zannediyorlar gerçekten merak ediyorum. Nasıl bir dev aynasıdır bu kendilerine baktıkları? Hangi haklarla hadlerini aştıkça aşıyorlar? Ya ilahi adalet yoksa. Oh ne ala ya. Bu gibilerden mecburen ayrı kalırsın, zaten birarada olunmaz, nerede seni boğacak, nerede ortada bırakacak güvenemediğinden. O düşünmüyorsa senin ellerinin sıcaklığını özlemeyi, bırak sen de düşünme!

Dedikodunun, kıskançlığın, kötülüğün, planların dikalası bizde. Yeri gelir koyu müslüman, dindar oluruz, namaz oruç deriz ama kimsenin kalbine, hayatına ne ettiğimize bakmayız, yeter ki menfaatimiz doysun. Bizde herkes herkesin işine burnunu sokma hakkına sahip, onu yargılayıp infaz etmek için can atıyor. Her yanımız birinin düştüğü duruma kendi düşse normal karşılayacağı bir çok şey için sizi dışlamaya hazır gardiyanlarla dolu. Bırak menfaatlerine ters düşmeyi hayata karşı en ufak açığını yakalamaya görsünler bitirirler oracıkta işini. Para bende tanrı benim mantığı olan patronlar, içlerinde en büyük hafif meşrep ruhunu taşıyıp namuslu görünmeye çalışan hemcinsler, derdi sadece pantolonlarının cebi ya da ortasında kalmış karşı cinsler tek tek yaşam enerjilerimizi emen vampirler gibiler. Namus cinayetine saygı duyan insanlar var günümüzde. İçindeki iki kelimenin hangisi daha dehşet verici ? Namus adı altında bebek öldürmeyi mi haklı buluyoruz (Karslı bir aile iki aylık bebeği yasak ilişkiden oldu diye asfalta gömmüştü haberine atıftır. Bebeğin suçu ne) ? Bu gidişle cennet hayal derim haddimi aşıp. Bu kadar birbirini yiyenleri Allah niye bir araya getirsinki. Cennete bir tek peygamberlerle evliyalar gidecek kanımca yoksa iyi de olsan seni bırakmıyor bu kötüler. Ya kötü düşünce, ya kötü eylem, en azından kötü söz ürettiriyorlar mecburen. Bunlarsa özlemeyi bırak uzakkk upuzak olmamız gereken insan tipleri.

Geniş olacaksın bu dünyada yaşayabilmek için. Ya da kaskatı katı ki kimse moralini bozamayacak, kendine güvenini çalamayacak. Derin düşünmeyeceksin, zeki olmayacaksın, hiçbirşeyi sorgulamayacaksın, yüreğindeki insanlık sevgisi dahil sevgileri silip atacaksın ki dünya hayatında başarıyı yakala, öbür tarafta cehennemdesin ama her türlü gideceksin oraya zaten. En azından uğramadan geçemeyeceksin. Bizim gibi ince düşünen insanların mutlu olmaları zor ve kısıtlı işte böyle.. Ama yine de buna da şükür diyorum.

Aslında herşeyde anahtar kelime emek vermek. İnsan verdiği emeğin karşılığını istiyor. İster tarla eksin, ister kalplere sevgi . İstiyorsun ki en ufak menfaatine ters düştüğünde elinin tersi düzüne karışıp bizi hayrete düşürüvermesin güvendiklerin. O kadar çok fırtınanın içinde insan sevdiklerinde dinmek istiyor. Onlar onu anlasın, korusun istiyor. Tecrübe denilen şey sanırım hayalkırıklıklarımız ve o bizi , içimizdeki şeyleri yokederek akıllandırıyor. Yani tecrübe olayı hikaye, o kısmın bitmiş oluyor zaten istesen de bir daha yaşayamıyorsun..

Ayrılıklar özlemler derken ben konudan saptım yine duyguların güzelliklerini böyle katledenleri hatırladıkça... Hafta sonu yine eski dostlarımla birlikte şimdilerde ellerimin sıcaklığını özlemeyen birinin bulunduğunu bildiğim ama görmediğim, aslında görmek de istemediğim yerlerde, çınar ağacı kadar geniş ve köklü anıların gölgesinde, onların benzer hikayelerine objektif yorumlar yapar ve gerçeği olayın içinde iken görmek istemeyen itirazlarına içimden hoşgörü ile gülümserken oluştu bu mektup. Yaşayıp görecek ve hakverecekler nasılsa. Hakvermeleri hiç önemli olmasa da.. Bir kez daha anladım ki; insan inanmak istediğine yeniliyor ve gerçekleri ancak savaş meydanında yapayalnız yaraları kanar halde kaldığında farkediyor. Sonrası bırakıp gideceği yerlerin önünden bile geçmemek oluyor.

Neyse canım neyse, ağlatırsa Mevlam yine güldürürmüş her gözyaşı damlası ayrı bir bereketi getirirmiş. Hadi bakalım, içimizi kanatan yaraların üzerine bu merhemi kondurup yüzümüze yerleşecek gülümsememizi görmek üzere aynaya bakmaya ..

Ey sadece kendini düşünen insafsızlar; şu ölümlü dünyada her saniye bir bir yenilirken kaçınılmaz sona doğru değişmez bir ritmle ilerleyen zamana, birkaç günlük eğlence uğruna, sırf canınız istedi diye, aklınızda kaldı diye, birilerine inat olsun diye sorumsuzca, yalan dolanla girmeyin kimsenin hayatına.. Herkes sizin kadar kurnaz olmayabilir, size safça inanabilir, gerçek yüzünüzü görmek için geç kalabilir, kendini size harcatabilir, aptal oyunlarınıza alet olabilir. Eğer ipiniz sağlam değilse, yüreğiniz ve bileğiniz boş laflarınız kadar güçlü değil ise, ruhunuzda cesaret kırıntısı dolaşmıyor ise, karakteriniz oturmayı bırak yollarda aylak aylak geziniyor ise kimseyi o kuyulara indirmeyin!! Ve bu insanlara inanan grup da lütfen akıllanın. Bırakın gönül gözünü, akıl gözünüzü açın.. Affetmeyin.. Nasılsa kendinizi özel sansanız da bu insanların sizden sonra da benzer hikayeleri başkaları ile de yaşayacağını göreceksiniz. Sözüm yine meclisten dışarı elbet.

Ve son olarak diyorum ki; o kadar da önemli olmazdı bırakıp gitmeler, bırakıp gittiğin ya da bırakıp giden en azından bu saygıyı haketseydi eğer...

16.06.2010
Rüya


.Eleştiriler & Yorumlar

:: Aynada sohbet
Gönderen: Müşerref ÖZDAŞ / , Türkiye
25 Haziran 2010
Sevgili Rüya.Severek okudum. Bir çoğumuzun yüreğinden geçenleri dile getirmişsin.Biraz da ayna karşısında insnın kendisi ile sohbeti gibiydi. Kutlarım. Çok teşekkür ederim Sevgili Müşerref.

:: ...
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
16 Haziran 2010
Agressif,ama güzeldi.Anlatılanlara katılmamak mümkün değil! Bir başka oldu insanlar, dünyamız da bunlara ayak uydurdu maalesef.Baksanıza mevsimler bile şaşırdı.Yürekten kutluyorum bu mektup için...Saygılarımla. Çok teşekkürler Ömer bey. Bu aralar biraz agresifleşiyorum hep aynı şeyler oldukça duyduğum hikayeler birbirine benzedikçe tepkilerim de sertleşiyor:) Saygılarımla.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İlişkiler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (10) (Sıradan Bir Masaldan... )
Herşeyin Bir Nedeni Var Ama Unutmayın Bir de Sonucu...
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (9) (Kalpten Kalbe Nasihatlerden... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (4) (Kuyunun Dibi... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (22) (Bir Dizinin Ardından Aldanmaların Sorgulanışından... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (20) (Antikacı Dükkanından... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (13) (Sevmelerden Vazgeçip Sövmelere İntikal Edişten... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (6) (Cümlenin Sonu... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (2) (Bardağın Boş Tarafından... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (5) (Hırsızlar Diyarından... )

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
En Kusursuz Cinayet Yaşama Sevincini Öldürmektir
Hani Tek Bir Kişiyi Özlersiniz Her Yer Issız Gelir Derler Ya...
Uzun Metraj Korku Filmi, Bol Kan, Bol Siyaset, Bol Kavga, Boş Hayat!
Mutluluk
Hayatı Kuralına Göre Oyna!
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (19) (Agah Efendi ile Söyleşirken... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (11) (Çocukluğumdan... )
Tüp Bebekler ve Çöp Bebekler
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (15) (Keşkelerle İyikilerden... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (7) (Okyanusta Bir İstiridyeden Desem... )

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Çelişki [Şiir]
(Kürtaj) Olmak Ya da Olmamak, İşte Bütün Mesele Bu... [Eleştiri]


Rüya Bayram kimdir?

Yaşamayı tüm anları ile seviyorum. Bazen acıtıyor her yanımızı hayat, bazen güldürüyor yüzümüzü beklemediğimiz bir anda. Yaşanmışlıklar anılarımız oluyor ve ben uslanmaz bir anı biriktiricisiyim. Hayat biriktirdiğimi ve kaçırdığım tüm zamanları yazıyla bir yerlerde sakladığımı düşünüyorum yazıya döktüğümde kendimi. . . Ve bir gün bir yerlerde onların içinde barınan herşeyin beni bulup kucaklayacağını hissediyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Can Dündar,Ahmet Altan,Paolo Coelho,Goethe,Shakespeare,J.J.Rousseou


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Rüya Bayram , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.