Avukatlar da bir zamanlar çocuktular herhalde. -Charles Lamb |
|
||||||||||
|
Yaşadığımız her an iyi veya kötü binlerce olay, düşünce ve duygu içeriyor. Kendi içinde bunları da anlara filan bölmeye kalkarsak buradan uzaya kadar bir liste yapabiliriz sadece bir gün için bile. Gün biter, gözler uykuya kapanır.. Bu kez bilinç muhasebeye devam eder, kimini bilinçaltına iter, kimini unutturur, kimini rüyana saklar. Uyandığında herşey normalken, hani kalkıp evi derlemiş toplamış çıkmak üzere iken küçük bir tokaya basar küt yere düşersiniz ya; işte öyle unuttuğunuza inandığınız, hasır altı yaptığınız, zihninizi toplayıp yeni güne dimdik hazırlandığınızı sandığınızda birden, nerden hangi güç gönderdi bilinmez küçük bir şey size herşeyi anımsatıverir. İyiyse havalara sıçrar, kötüyse yerin dibini boylarsınız. Bazen affedilemez durumlara da düştüğümüz olur. Affedilmeyen kendimiz, affedemeyen de kendimiz.. Zayıflık mı evet, iyilikten mi tabii, zaman zaman bunun aptallık olduğunu görmemiz de uzun sürmez.. Bunu anladığın anda bir kuyunun dibindesin. Karanlık ve çıkışı görmek güç. Ben küçücük de olsa yalan söylemeye bile korkanlardanım, hemen yalan kuyusu belirir de inerim çıkış yolunu bulmak zor olur diye. Yaşadıklarımızla ya da yaşattıklarımızla kuyumuzun derinliği de karanlığı da değişir. Dipsiz ve kör kuyulardan Allah sakınsın.. O anlarda içine düştüğünüz kuyuya uzatılacak ipi beklersiniz. Var mı ki başka çare. Çünkü kuyuyu siz oluşturdunuz ve çıkışı içinizde bile olsa hemen anlamanız zor. Bunun için sizi yürekten seven birileri ve onların o kuyudan çıkış yolunu görmeniz için heryeri aydınlatan sevgisi gerekir.. Anneniz hayatta ise önce ona koşarsanız bilirsiniz ki sizi herşeyinizle karşılıksız seven tek varlık odur; ama hayatta değilse kuyu daha derin gelir olduğundan ve karanlıkta o eli beklemeye başlarsınız. Sizin gibi biri olmasını ki, onu bulmak çok zor. Benim gibi bu devirde bile ruh arkadaşlığı boyutuna inanıp hala bulmayı ümid edenseniz hele bekleyiş uzun sürer. Sizi kuyuya atan nedeni yoketmesini, sizi yargılamak yerine anlamasını bekler, siz ona derdinizi anlatırken kendininkileri araya sıkıştırmasından aslında yüreğine sizi sığdıramayacağını görüp susmamayı dilersiniz. Ama yoktur öyle biri. İnsanın en büyük dostunun da düşmanın da kendisi olduğunu bir kez daha kavramaktan öte gitmez bu görüşme. Sonra yalancı eller de çıkabilir sizin aydınlığa hasretinizi dolandıracak, hazır kanmaya da hazırsınız. Onların yaptığı ise; kısa sürede çıkardığı kuyudan sizi sömürüp daha derin olanına düşürmektir sadece. Dostlarım bu yazıma kırılıp darılmasın herkesi her hali ile seviyorum, her birinin ayrı ayrı değeri var yüreğimde. Hala hayatımda iseler dostumdurlar, düşman bellesem hayatımda tutmazdım zaten. Bana bakmayın siz, benim beklentilerim fazla. "Bir dost nedir öteki ben" demiş Zenon. Ve "derdini dostlarına dökemeyenlerin de yüreklerini kemiren yamyamlar" olduğunu eklemiş. Ben böyle miyim bunu dostlarıma sormak lazım. Böyle dostluğu bir tek Mevlana ile Şems yakalamış kanımca. Ben onlar kadar büyük bir yüreğe de sahip değilim ki öyle olsun. Dostların da işi zor aslında. Kim boş boş "dur ya biri benden yardım istesin de edeyim" diye bekliyor ki. Herkesin binbir derdi var uğraştığı. Hem genetik özelliklerinin yanında yetiştiriliş ve yaşanmışlıkları ile oluşturdukları ve olayları değerlendirirken süzdükleri filtreleri de var. Siz ona sesleneceksiniz önce, duymak için kendi hayatı müsait olacak sonra, sizden ona ulaşacak yürek sinyallerine açık olacak kadar size bağlı olacak, e bir de üstüne filtreleri devre dışı bırakacak kadar görüşü geniş alana yayılacak. O nedenle ihtiyacınız olan herşeyi istediğiniz şekilde duymanız ve gerçekten anlaşılabilmeniz çok güç. Önce dosta sığınıyorsun, baktın aradıkların eksik sonra dine. Din olmasa gerçekten dünya korkunç bir yer olurmuş. Hayatta kalabilmek için bize verilmiş olan güdülerden yoketme kısmı ile bizi üzenlere neler yapabileceğimizi ya da onların bize neler yapabileceğini düşünüyorum da yine şükrediyorum Allah'ın ve dinin varlığına. Ne var ki tek olmaya programlanmamış bir doğamız olmalı. Üzülsek de anlaşılmasak da birileri ile olmak paylaşmak ihtiyacındayız hep. Kendimizi kendimizle bırakamıyoruz. Hadi olmadı benim gibi adresi olmayan mektuplar yazıyorsunuz.. Belki bir yerlerde yüreğinizi okuyup kuyularınıza ışık tutacak, kırıklarınıza önem verecek kadar size özen gösterecek birileri duyar ve elini ver bakalım der diye.. Umudu korumak da güzel.. 04.11.2009 Yağmurlu bir İstanbul Rüya
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Rüya Bayram , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |