Öküzün rengini dışında, insanın rengini içinde ara. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Acımasızlar ordularının komutanlarına.. Soruyorum ben onlara, hani sevgi ile yoğurulmuştu hamurlarımız? Hani bir nefesten meydana gelmişti bütün beşer, hepimiz bir bütüne ait zerreciklerdik? Peki nasıl oluyor da bu kadar sevgisiz, bu kadar bencil, bu kadar acımasız olabiliyoruz? Taktım işte yine.. Takınca yazmazsam somurtuyorum. Yazınca da içimi döküp rahatlıyorum. Okuyorsanız affınıza sığınıyorum. Bu yazıyı okuyorsanız sözüm size değil demektir zaten. Hala okuyorsanız siz de buna benzer adresleri adres defterinizde tutuyorsunuzdur, o zaman buyrun beraber sövelim biraz da. Bana kalsa sövmeyi değil herkesi sevmeyi seçerdim, ama atıp tuttuklarıma rağmen ben de bazen onlara karışıyorum. Nasıl oluyor da bütüne değil sadece kendimize sevgiyi abartarak geri kalan herşeyi hiçe sayıyoruz? Hangi geçerli sebep var bunları anlamama yardım edebilecek? İnsan insanın katili, insan insanın haini, zevk için, kendi ihtiyacı için, umursamadığı için, bencilce, vicdansızca nasıl yokediyoruz birbirimizi? Hepimizi anneler sevgi ile doğurup, sevgi ile büyütmedi mi? Nasıl bu kadar duyarsız yaşayabiliyoruz? Gel de düşün, düşün ama delirme. Satılık sevdalar, zehirli aşklar, 5 para etmez dostluklar, insan sıfatı ile gezen ama insan olmayan varlıklar, ana baba adı taşıyıp o mertebenin yanına varamamışlar varmış duyar inanmazdım. İyi niyet gözlüğüm ne zaman ki çatır çatır kırıldı görmeye başladım maskelerin altındaki gerçek yüzleri. Kimisi sevdasını yere göğe sığdıramazmış sevebilecek kadar yürekli adamlar varmış, kiminin sevdası ucuzmuş 3 kuruşa bakarmış. Hani şu gülüp geçtiğimiz Türk filmlerinde çok geçerdi zengin kız fakir ama gururlu oğlan. Gülerdik filmlerin konularına ya da işleyişlerindeki basitliğe ama verdikleri mesajlar güzeldi o zamanki filmlerin ya. Ben bazen o basit ama olumlu mesajları özlüyorum hayattan gelen. Şimdiki dizilerdeki gibi baldız baldan tatlı muhabbeti çok yoktu. Neredeyse bütün güncel dizilerde kim kiminle belli değil, ama yalnız diziler değil ki gerçek hayatta bu halde. Eskiler sevdi mi adam gibi severdi, kimse kandıramazdı kalplerini. Ama filmlerde kaldı. Onlar satmazdı sevdalarını kız babalarının verdiği çeklere. Şimdi herşey daha küçük şeylere satılır oldu. Bunlar paraya değer veren insana değer vermeyenler. Sevgi, aşk lafları onlar için herkesin dilinde var şimdi kalpsiz olduğum anlaşılmasın diye kullandıkları ama aslında anlam yüklemedikleri kelimelerdir. Modaya uymak gibi birşey olsa gerek. Günümüz insanının araçları var, amaçları yok. İntikam araçları, cezalandırma araçları, sefahat araçları vs. Onlar için en önemli ilk kelime "BEN" "BEN" "BEN" dir. İkincisi de başında "BENİM" ile başlayan kelimelerdir. Paramparça ederim param için.. Kırarım dökerim egom için. Kralını tanımam çıkarlarım için.. İnanmak istediğime inanırım olmayan vicdanımı baştan rahatlatmak için. Hani hep derler ya insanlara kendinizi affedin ondan sonra herşey güzel olacak. Ah işte herkes bunu aynı algılayamıyor, keşke kimileri kendilerini bu kadar kolay affetmese idi. Belki o zaman defalarca aynı ya da farklı insanları üzemezlerdi. Kendilerini affettikçe bencilleştiler, kendilerini affettikçe acımasızlaşmaya devam ettiler.. Hiçbir zaman bütünü göremediler. Affettmeyin kendinizi o kadar kolay lütfen affetmeyin. Öfke kızgın yağ gibi ateşi aldıkça coşar. Üzerine az su atarsanız sıçrar patlar, size de zarar verir. Onu sakinleştirmek için suyun oranını çok tutmanız gerekir. Birini kızdırdığımızda ya da kaybettiğimizde göstereceğimiz çaba da bu orantı ile uyumlu olmalıdır. Yoksa ben elimden geleni yaptım deyip, kızgın yağa iki fiske su serpmek birşeyi değiştirmez, kendimizi kandırmaktan öte gitmez. Çabaladığımız şeyler önemsediklerimizle doğru orantılıdır. Kendimizden başka önemsediğimiz birşey kaldı mı? Bazen korkaklıklarımıza, başarısızlıklarımıza ulvi anlamlar yüklememiz bile bu kandırmacanın eseri değil mi?Olayın özünde sadece kendi mutluluğumuza çabalarız biz. Kimse hiçbirşey için kendini feda etmez, yok öyle kahraman kişilikler gerçek hayatta. Dünya bu mudur? Ye iç eğlen, çalış tüket,para kazan insan kaybet, kimseyi umursama sonra öl ama ölene kadar ölmeyecekmiş gibi bencil ol. Doğanın kanunu yaşamak için öldür mü? Yaşamak için yaşatmak kimin görevi? O zaman niye ruhlarımız var? Yaşamak için öldüreceksek maddi manevi, neden adımıza hayvan değil insan diyorlar? Niye bilinçli (çok kullanmasak da) düşünen, konuşan, birşeyler üretme yeteneği olan varlıklarız o halde? Nasıl oluyor sorumluluklarımızdan kolayca sıyrılabiliyoruz? Hatta neden isimlerimiz Zehra, Fatma, Hasan, Hüseyin de zebra kobra tavşan maymun değil? Farkında mıyız? Din bile bize birlikte yaşamak, zarar vermemek için kurallar sunarken biz insan olduğumuzun dahası insan olmak zorunda olduğumuzun farkındalığını hissedemiyoruz.. Çaresizliğe çare arıyorum bazen.. Var mıdır? Sabrımın eşiği ne kadardır? Dünyanın ağacı, kuşu börtü böceği, türlü nimetleri var ama bir de sabır eşikleri var.. Sabrede ede o eşikleri atlayarak yol alıyoruz bu kimine uzun kimine kısa yolculukta. Ama sabretmek zorunda mıyız? Ben de patlayamaz mıyım hakkımı yiyenlerin üzerine doğru. Asil olmak sessiz kalmak zorunda mıyım? Yapacağını yapan yaptığı yanına kar ayrılsın mı yanımdan, ben alacağımı hep öbür tarafa mı bırakayım ömrümüm sonuna dek dişlerimi sıkıp? Gel de sövme obur hak yiyicilere şimdi.. Allah hiçbir kuluna taşıyamayacağı yük vermezmiş ya sanırım bana çok güveniyor bu konuda. Tepkilerim var insan olduğunun farkında olmayan insanlara, sadece kendini düşünerek yaşayıp adı insan olarak ortada salınanlara. Koca bir dünya üzerinde milyonlarca yaratık milyonlarca şeyi paylaşıyoruz. Herkesin sadece kendini düşündüğü bir dünyanın yaşanılmazlığından korkuyorum. Orman kanunlarından korkuyorum, yeryüzünden sevginin silinmesinden korkuyorum. Kötü enerjilerin iyi enerjileri geçip herşeyin daha da kötüye gitmesinden korkuyorum. Ürettiğimiz her duygu ve düşüncenin bütüne karıştığına ve bütünü en küçük kötü düşünce ya da en küçük iyiliğimizin bile etkilediğine inanıyorum. Bütünün içinde kaosun hakimiyetinin artmasından endişeliyim( bu ara çok fazla bilim kurgu filmi izledim idare edin:) ), bu nedenle hep insanları ve insanlığı sorguluyorum haddimi aşarak. Sırça sarayımdan oturup konuşuyorum yerli yersiz ve mektubumu bu kez Melih Cevdet Anday'ın yaşamakla ilgili karamsarlık bulutlarını aralayarak güneşe izin veren şiiri ile bitiriyorum. Yaşamak güzel şey doğrusu / üstelik hava da güzelse / hele gücün kuvvetin yerindeyse / elin ekmek tutmuşsa bir de hele tertemizse gönlün / hele kar gibiyse alnın / yani kendinden korkmuyorsan / kimseden korkmuyorsan dünyada iyi günler bekliyorsan hele / iyi günlere inanıyorsan / üstelik hava da güzelse / Yaşamak güzel şey Çok güzel şey doğrusu! Acımasızlar ordularının komutanlarına selamlarımla.. Dilerim birgün olgunlaşıp acımasızlıklarının farkına varıp da oturup kendilerine acırlar.. Son nefeslerinde kırdıkları kalpler için üzülür bulacaklar kendilerini ama herşey için çok geç olmuş olacak. Ve hakettikleri yalnızlık onları sonsuza dek kucaklayacak.. Diğer insanlara ise yaşamanın hep güzel şey olduğunu söyleyerek ve böyle hissederek yaşamalarını diliyorum. Sakinleşmek üzere sevgiyle.. 11 Mart 2010 Rüya
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Rüya Bayram , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |