“Dini seven dinsiz”, makalenin baþlýðýna konu olan bu tanýmlama, yazar tarafýndan muhtemelen okuyucu üzerinde oluþturacaðý düþünülen ilgi nedeniyle özellikle seçilmiþ olsa da gerçekte böylesi bir tanýmlama ile örtüþebilecek herhangi bir inanç ve deðerler sistemi bulunmamaktadýr tarihin akýþýnda. Bu olsa, olsa ancak her iki taraf arasýnda iyi niyetlerle uzlaþýyý amaçlayan bir temenni olabilir. Ýnsanlýðýn savaþ, tabii felaket ve salgýn hastalýklar nedeniyle dayanýlmasý güç, bunalýmlý dönemlerde bir an için aradaki görüþ ve inanç farklarýný bir tarafa býrakýp karþýlarýna çýkan sorunlara birlikte çözüm arayýþýna girdikleri bilinen bir gerçektir. Nitekim sanattan edebiyata, mimariden müziðe pek çok alanda bu arayýþýn yansýmalarý olduðunu görmekteyiz. Makalede, izahýna çalýþtýðým anlatýmla örtüþen içeriðe katýlmamak elde deðil fakat öte yandan sosyolojik baðlamda, geliþerek günümüze gelen felsefi ekoller ve inançla ilgili deðerler sistemini doðru okumak zorundayýz. Kâinatta, basit bir tanýmlama ile yaratýcý bir güç bulunamayacaðýný öne süren öðretilere ateizm denilmektedir. Bu kendi içinde deðiþmez tek bir öðretiye sahip deðildir. Antik dönemden bugünlere kendisine muhatap alýp karþý duruþ sergilediði inançlar karþýsýnda deðiþerek bugünlere ulaþmýþtýr. Ve yine karþýsýna aldýðý kanadýn yoðun karþý çýkýþlarýna maruz kalmýþtýr. Karþýlýklý olarak tezler ve anti tezler atýlmýþtýr ortaya. Somut ve nesnel olanýn konu edildiði metodolojisi nedeni ile bilimselliði temsil ettiði düþünülmüþtür. Ateist yaklaþýmlarýn ihmal ettiði erdemlilik ve ahlaki olgu, tanrýnýn varlýðýný kabul etmekle birlikte vahyi görmezden gelen bir baþka felsefi akým tarafýndan karþýlanmak istenir ki buna Deizm adý verilir. Resmi anlamda kabul gördüðü 16. yüzyýl Fransa’sýndan önce Ýtalya’da ortaya çýktýðý kabul edilir. 164 yýlýnda Paris’te Charbury baronu Edward Herbert, deizm hakkýnda bir eser yazmýþtýr. Kendisine dindar bir görüntü vermeye çalýþarak ileri sürdüðü þeylerin birer dini gerçek olmayýp sadece bir din anlayýþý olduðunu belirtmiþ ve aradaki ayrýma dikkat çekmiþtir. Sonraki dönemlerde ara, ara çýkarak ortaya, varlýðýný hissettirmiþtir. Yaklaþýmýný kýsaca, tanrýya, on emir ve tabletlerde verildiði biçimden tamamen farklý bir nitelik kazandýrma eðilimi þeklinde özetlemek mümkün. Bugün dahi Musevilik ve Hýristiyanlýk öðretilerinin önce kendi içlerinde ve sonra birbirleri ile kýyasýya rekabet ve mücadele içinde olduklarý gerçeði, bahsi geçen coðrafyalarda bu akýmlarýn niçin yaygýnlýk kazandýðýný sanýrým bizlere somut bir þekilde açýklamaktadýr.
Aydýn AKDENÝZ