Anlaşamıyoruz
Okadar derindeyiz ki, kaybolmuşuz; birbirimizi bulamıyoruz. Sadece seslerimizi duyuyoruz. Ne O beni ne de ben O'nu görebiliyorum. Ama aramızda öyle kuvvetli bir bağ var ki, her şeye rağmen bir bütünüz.
"Yarın 13 Ekim. Bazı fikirler, tıpkı bazı insanlar gibi, çok yaşlanmak için yaratılmamıştır." - Oscar Wilde"
"Yarın 13 Ekim. Bazı fikirler, tıpkı bazı insanlar gibi, çok yaşlanmak için yaratılmamıştır." - Oscar Wilde"
Okadar derindeyiz ki, kaybolmuşuz; birbirimizi bulamıyoruz. Sadece seslerimizi duyuyoruz. Ne O beni ne de ben O'nu görebiliyorum. Ama aramızda öyle kuvvetli bir bağ var ki, her şeye rağmen bir bütünüz.
Yağmur, kirpiklerinde yıkandığı için bu kadar ıslak. Güneş, yeni sabahlara gözlerinde uyanıp ılık nefesinde soluklandığı için bu kadar sıcak.
Su diye düşlerini icerim sebillerden..Utanırım bazen, gözlerindeki nemli kirpikleri kurutamadigim icin...Üzülürüm inceden inceye, kapılarına bir gül tomurcugunda düsemedigim icin...
“Vakit Tamam” dedi, terk etti ve gitti. O incecik veda havasından ardıma bıraktı, “soykırım acımasızlığında” her yanımı…
Kahpe kadın Mona Lisa…
Gülüyor musun söyle, Ağlıyor musun yoksa!
Kucuk bir duanin eseriyse yazdigin satirlar
Yapilan onca duayi melekler de hatirlar
Sarılmaya çalıştığım her ses birbirine benzer tınılara sahip oldu zaman içerisinde. Farklı sesler benzer seslere dönüştü önce. Sonra da benzer sesler aynı tona dönüştü acımasız bir monotonluk içinde. Peşine takılıp gittiğim sesin ufacık bir izi bile kalmadı. Kayıp seslerin peşinde, kayıp bir ruh silueti gördüğüm bugün. Tüm harfler
İnsan en çok kendi hikâyesini anlatırken zorlanırmış ve en çok kendi hikâyesini dinlerken ağlarmış.
Seviyorum seni...Uçsuz bucaksız bir nehir gibi sana akıyorum...Gülüşlerini gördükçe çağlıyor umutlarım...İçimdeki tüm acılar eriyor sanki....Uçurumun kenarında nefes alırken acıya inat sana tutunuyorum. Hayata sımsıkı sarılıyorum...
Bıraktığın minik kedicik büyümüş, kendi ayaklarıyla koşturur olmuştu dilediği yöne. Gitmek istediği yönde sen yoktun. Yağmurlar da bitmişti zaten. Şimşekler çakmıyor, onu korkutmuyordu. Islak da değildi tüyleri. Çoktan vazgeçmişti bulduğu her sıcaklığı dost sanıp sarmalanmaktan. İnsanlar olgunlaşır, kediler büyürdü.
Günümüz aşkları... Ne kadar da çok seviyoruz bu lafı kullanmayı. Sanki geçmişin aşkları farklıymış gibi. Günümüz aşkları şöyledir yok efendim böyledir.
Bagirarak uyandi. Biliyordu, kalbiydi yine. Gozlerini hemen acip elini gogsune goturdu. Derin bir nefes alip kalkmaya calisti fakat kalbi oylesine hizli ve ritimsiz atiyordu ki ilkinde basaramadi.
Seni Seviyorum.” Bal köpüğüm” derken bal damladığı için dilinden, “Nisan Tomurcuğum” derken hayatıma adım attığın günü yaşattığın için yeniden. “Kadınım” derken hissettirdiğin için her hücreme kadınlığımı derinden. Bir masalın kahramanı gibi yaşattığın için aşkı en güzelinden. Seni Seviyorum kocam ben…
Aşkını gönlüme bırakıp gittiğinde, gözbebeğindeki siyah esir almıştı beni. Bu yüzdendir kendimi, deniz gözlerinin dalgalarında kaybetmem. Bu yüzdendir körlüğüm. Bu yüzdendir lâl oluşum. Yüreğimden akıp gidenler bir kalemin ucundan süzülüyor şimdi. Sayfalar dertlerimi bağrına çeken, sabır yarenliği sıfatında gönlüme bir bir düşmekte. Sensiz denizler geçiyorum. Mavi, titrek, alev
Dil; bazen gönlün her istediğinin dışından akar, tersine koşar, aksine eser... Her şeyi geride bırakıp uzaklaşmak isteyenlerin değil de kalmak istediğini söyleyemeyen aşkların cümlesidir bazen “Ben gidiyorum”
Doğan Cüceloğlu