İkinci Bahar...
İç titreten soğuk ve yine can dostum uzun bir gece
yağmur azgın dalgalar gibi penceremi döverken her damla kirlenmiş şehri ve bedenleri kırklıyor..
İç titreten soğuk ve yine can dostum uzun bir gece
yağmur azgın dalgalar gibi penceremi döverken her damla kirlenmiş şehri ve bedenleri kırklıyor..
Sevdigine yapilirmis sitem
Duygular durulsun diye
Geldigini bile bile uzaklardan
Yoksun ne diye
ve sen sadece düz yazıyla anlatılamazdın, tamlamalamalar kifayetsizdi güzelliğin karşında, olmayan sevigli; satırlar sanaydı ve sen yoksun...
Hiç kuşku yok ki insanlığın ikinci Orta Çağını yaşadığı bu günlerde bile, dünyanın bütün köprü başlarında sevdiklerini sayılara vurmaktan kurtaran bir edebiyatçı vardır ve bundan sonra da sayı sevicilerin yanlış hesabı Bağdat’a varmadan edebiyattan
Tenimdeki yalnızlığı, ruhumdaki Aşk ile yendim ben. Tenimin hükmü yalnızlıktı, ruhumun tek kaderi SEN.
Ruhum teneffüs etti seni; teneffüs ettiği o Aşk ile yaşattı bedenini.
Bedenim teneffüs etti nefesini; şimdi ruhum da, bedenim de özlüyor seni.
“Sakin göllerin kuğusuyduk” diyor ya hani bir şarkıda, gecenin bu vaktinde bu şarkı da, nerden aklıma geldiyse dilime dolanıveriyor, mırıldanmaya başlıyorum.
Adını nefes koyacağım. Ensemde , yüreğimde onu hissedeceğim. Hayallerimi gerçekleştirene kadar yenileceğim , yenile yenile yenmeyi öğreneceğim ! Yorulacağım Dinlenerek geri geleceğim. Rüyalarımdaki şeytani sorular kafamda ki trilyon düşünce ve şerefsizlerin küstah gülüşü kadar, hırs kusacağım şimdilik beyaz sayfalara
Peki aşk bu mudur? Sözcükleri hapsetmek yüreğimize, sonsuza kadar. Öyle bir hapislik ki her iki yüreğe de acı veriyor.
Ölüyorum desem anlamaz. Kanıyorum desem anlamaz. Bıçak yaradan anlamaz. Dilim dilim eder beni sevgili. En güzel güller de güneşe muhtaçtır desem anlamaz.
Tenini ezbere biliyorum, her ayrıntın hatırımda, ama ruhundan bir haberim.
Sessizim bugün, duygularımın parmaklarımın ucundan ayrıldığı bir haldeyim. Karanlık odamın penceresinden süzülen ışığın önündeyim, küçük bir kâğıt ve kalemimle. Her defasında bir şeyler yazıyorum ve yine her defasında siliyorum. Belki de son yazım olmasındandır diye avutuyorum kendimi. Yalnız kalacağım korkusu ile beklide yazıma bir türlü başlayamıyorum. Derin bir
Terleyen alnının sınırlarında sabaha ümitle uyanan mavi gözlü kırlangıçlarla iğde kokulu rüyalar taşıdım her sabah güneşin serildiği üstüne. Sen biçilmemiş gök ekin tarlası kadar asil, zengin ve bereketli bir çağ gibi uzanırken yatağında, ben gelincik çiçekleriyle seni renk kıyametine tutmuş serin ve ak bulutlarla buharlanmış bedeninin terini kirpiklerimle
Hadi unuttum ezberimdeki tüm replikleri. Acele et..Güneş doğuyor kirpiklerinin bir adım ötesinden..
Eğildim yüreğinin baş ucuna..Hayatın en gerçek suflesini ver dudaklarıma…Fısılda misk-i amber kokulu mutlulukları kulağıma.Gayri ben SEN’İM…
Gayri ben sana AİT’İM…Düştüm bendeki “benden” …
Şimdilerde bende varolamayan “ beni “. Bundan
Yaşamınızda temel taşı olan sevginin eşliğinde yaslar, yaşlar, izler, yaralar, çizikler de olacaktır. O zaman dolu dolu yaşadım diyebilirsiniz.
Yüreğimin ne olduğunu bilmediğim huysuzluğunda, duygularımı dizginlemeye çalışırken, sana çalakalem bu satırları yazıyorum.