"Dünyanın En Masum Yayıncısı"
başlık abartılı değildir. o dünyanın en masum, en samimi, en hakiki yayıncısıydı.
kimdi bu yayıncı, onun kişisel dünyasında kısa bir yolculuk yapalım...
"Yazdıklarıma inanmak zorunda değilsiniz, ben bile inanmıyorum." - Franz Kafka"
"Yazdıklarıma inanmak zorunda değilsiniz, ben bile inanmıyorum." - Franz Kafka"
başlık abartılı değildir. o dünyanın en masum, en samimi, en hakiki yayıncısıydı.
kimdi bu yayıncı, onun kişisel dünyasında kısa bir yolculuk yapalım...
Saçlarımı döktüm..Tel tel..Ve mi telinden şarkı çaldım yokluğa..Kimseler yoktular..
Beni çok da güzel alkışladılar.. Sessizlik..Boşluk..Yokluk..
Çoğunluğa uyduğumuz zaman, bizde görevimizi yapmanın rahatlığı içerisine gireriz. Çünkü çevre tarafından onaylanırız, çevre ne der korkusu ortadan kalkmıştır artık. İnanmadığımız, içimizden gelmediği halde, sırf etraf ne der korkusuyla yaşamımızı sürdürüyorsak, kişiliğimizden, özgürlüğümüzden bahsetmek ne derece doğru olabilir.
İma ettiğimiz konu, karşımızdaki kişi tarafından her türlü yönden algılanabilir. Bizim söylemek istediğimizin dozu, karşı taraf için ucu açıktır.İma edilen konu her seviyede değerlendirebilir . Dolayısı ile, aslında, ima etme yolu ile karşımızdaki kişiye daha çok zarar veriyoruzdur.
Yardımsever bir insandı. Liseye geçtiğimizde okul tiyatrosunda oynuyordum. Yurtta kalıyordum. Hafta sonu olduğu için yemek olmazdı. Paramız da bitmişti. Yanımda tiyatroda beraber rol aldığımız Murat Özsoykal arkadaşım vardı. Beraber, Güzin Hocanın evine gittik. Hocam, biz okul tiyatrosundayız. Prova için kaldık. Yurtta kalıyoruz. Ama yiyecek bir şeyimiz kalmadı. dedik.
Gezmeyi çok sevdiğim için Türkiye'de birçok otogarı görme şansım oldu. Hemen hemen çoğu insanın gördüğü, gelip geçtiği yer olan garajların birçok ilginç özelliği vardır. Kısa bir göz atalım mı şu garajlara ne dersiniz?
Hayat işte, karanlıktan sonra aydınlığa varacak, bilinmezliklerdeki bilineni hep arayacak, hayallerden asla vazgeçmeyecek, yine bekleyecek ve yine bekletecek. Hayat işte…
O gün, kaldığı yerden okuyarak ezanı devam ettiren küçük çocuğun Reis/Erdoğan olduğunu filmde de çok açık belirtiyor. Zira sahnenin tam orasında davudi bir ses:
“...minareleri, sen, ezansız bırakma Allah’ım!”
O ses; Reis’in sesi…
Meğer Reis, taa o günden beri susturulmak istenilen ezanı
Evet susturuldum. Yok yok, kimse kapıma gelip ağzımı kapatmadı henüz. Ancak anladım ki yüreğimde bir kazı yapılması halinde bulunacak “ucundan tutacak hiçbir şey kalmadı mı!” sorgusundan müteşekkil silah ve mühimmatım suç yeni tanımında. Susturuldum ve sustukça büyüyor İçimde telafisiz susmalardan derin bir yara
Kanayan kırıkları canımın
Torunlar çocuklardan daha fazla sevilir derler. Külliyen yanlış bir ifade bana göre. Gençliklerinde çalışma hayatı, zaman darlığı veya toyluk nedeniyle çocukları ile fazla ilgilenemeyen anne ve özellikle babalar, çocuklarla oynama zevkini ancak torunları ile giderirler. Kılıfta hazırdır “ torunlar çocuklardan fazla sevilir”.
Eğer bir gün sende beni susturmaya kalkışırsan.................