Fikriye
çocuklarımız bizim çocuklarımız,onlar daha güzel yaşamalı...onlara en büyük mirasımız güzel bir gelecek olmalı...
çocuklarımız bizim çocuklarımız,onlar daha güzel yaşamalı...onlara en büyük mirasımız güzel bir gelecek olmalı...
Ve işte o anda bir ses kulağına derinden geldi Önce aldırmadı Ses bu kez bir çığlığı andırınca dikkat kesilmişti:
sımsıkı sarıldı bebeğine
üşüyor ürküyor ve titriyordu
dantel örtünün motif aralarından izliyordu herşeyi
İlk başlarda çok yüzsüzdü, şımarıktı arkadaşım. Bakmayın sonradan onu bu kadar çok sevdiğime. Gelir-gelmez, her yere girip çıktı izinsizce. Sonra da benden kaçmaya başladı. Kısa bir süre sonra da, iyice alıştı. Bu kez de, ne yiyip içiyorsam, o da yiyip iç
Ama Josef bunu önemsemedi ve hemen pijamasının cebinde hep duran sihirli sarı ipliği aldı. Bu ip sihirliydi, iğne olmadan kendi kendine yırtılmış bayrağı dikebilirdi yani...
Kimimiz evlat,kimimiz çocuk kimimiz de anne adaylarıyız.Kutsal analarımıza ayrılan bugün tek bugün de olsa onları mutlu edelimmi...İyiki varım ve bunu anneme borçluyum...
Bir varmış, bir yokmuş. Kimi yürekler sımsıcak, kimi yürekler sopsoğukmuş. İnsan bir masalın içinde hem var hem yokmuş. Masalların içinde gerçekler gün yüzü gibi aydınlıkmış. Bunu görebilen ancak gönlü sıcak insanlarmış...
Güneşin olanca coşkusunu ortaya koyarak, kendisini cömertçe sergilediği bir gündü. Güneşin alev alev ısısını önüne katıp kovalayan rüzgar, insanların yüzüne hafifçe bir tokat gibi çarpıyordu.
Özellikle kocaman bebeğin o küçük burundan nasıl düştüğüne takılıp kalıyorum.