İkilem, Üçlem, Dörtlem, Gözlem
Bu yazıyı bitirdiğimde, eski bir aşkın küllerini örtmeye çalışırken yakaladım kendimi.
"Yazmak, aslında, 'Ben buradayım, bakın ne kadar da yalnızım!' demenin kibar yoludur." – Franz Kafka"
"Yazmak, aslında, 'Ben buradayım, bakın ne kadar da yalnızım!' demenin kibar yoludur." – Franz Kafka"
Bu yazıyı bitirdiğimde, eski bir aşkın küllerini örtmeye çalışırken yakaladım kendimi.
Nasıl yazdım bilmiyorum, ama mahallemizdeki evsizin öldüğü karlı bir izmit akşamı idi..mahalleli derin bir yazık çekip, yataklarına girmişlerdi. İşte ahalinin üç maymunculuğunu görüp telaşla masaya oturduğum biz zamandı sanırım. yazık...
Bu benim ilk öyküm. Ben öykücü değilim. Öykü yazmayı da bilmem. Bazen ilham gelir, bir hikaye oluşur kafamda ancak elime kağıt kalemi aldığım anda kelimeler uçuşur, yok olur ve öylece kalakalırım kılıçtan keskin kalemimle ve pirupak sayfamla.
Bir gece yaşadım..Yüz yıllardır hayatımda biriktirdiğim görüntülerin sahteliğini yüzüme çarpan bir gece..Gezdiğim bütün insan yüzü coğrafyalarının sahte haritasını bana sadece tek cümle ile anlatan bir fısıltının, kulaklarımda sağır edici çığlıklar ya
“Yaş kemale erdi ama ben hala eremedim”. Bu lafın ardına okkalı bir hikaye iyi giderdi aslında. Ortaya piyaz, biraz peynir bir de rakı. Şeker, çikolata da nereden çıktı?
yarımyamalak yazılar…
ne başı belli ne sonu. Ne aşktan haber
verir ne nefretten. yarımyamalaktır bu yazılar ,
eksik kalmıştır her zaman. Korkunun , cesaret
edememişliğin ardı ardına dizilmiş halidir yani.
saçları başları dğınık, saçı sakalı birbirine karışmıştır. Pistir, kirden geçilmez üstleri başları. Beyinleri, gönülleri........
Bizim Mustafa hoca İmam Hatip Lisesini yeni bitirmişti. Yaz Kur-an Kursu için müftülükten izinle bir cami-i’de kur’an- Kerim derslerini vermeye başlar…
Çocuklara yazılmışsa da aslen öyle değil...
Bir toplumun olması ve burada büyüklerin olmaması önemli olan!
Sahildeyim, masmavi bir gökyüzü ve güneş akşam gidişlerinde. Gökyüzü gri ve mavi ile içiçe geçmiş. Denizin dalgaları yavaş yavaş kabarıyor. Tıpkı insanların içi gibi... İnsanlar, insancıklar denizi içmiş gibiler. İçlerinde denizin dibe vurmuş sarhoşluğu.
Arkalarından medya görevlileri yere dökülen beyinlerini toplayıp bunlardan küpeler yapıp,halkın kulağına asıyorlardı.Kulaklardaki ağırlık,beyinlerdeki sağırlığı artırıyor,kulaklar büyüdükçe,beyinler küçülüyordu.
" Seninle kalmamı istemediğine emin misin ? " soruyu soran Faruk en yakın arkadaşıydı. Ona bile henüz anlatmamıştı gerçeği, belkide hiç bir zaman anlatamayacaktı.Aslında yaşadıklarının gerçek olduğuna önce kendisinin inanması gerekiyordu.
“Aslında kafası karma karışıktı.” “Hatta ne yaptığını, ne düşündüğünü bile bilmiyordu.” “Dahası hayatta bugüne kadar istemediği kadar bu sorunun cevabını bilmek istiyordu.” “Durmadan istiğfar ediyordu.” R
Adam tekrar geldiğinde ben neredeyse kendimi bile bilmiyordum. Gel dedi. Hiçbir şey demedim. Çocuklara baktım. Ağlıyorlardı. Ben başka ne yapabilirdim ki?Sadece tamam dedim.