• İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey |
341
|
|
|
|
Elbet kutlamalara karşı değiliz. Kutlanılacak bir şey varsa kendi dini ve kültürel değerlerimizle gayri meşruluğa kaçmadan kutlanmalıdır. Güçlü batı kültürü tüm dünyaya yılbaşını kendi kültür kutlamalarını dayatarak kutlatıyor. Müslüman toplumlar açısından Müslüman biri olarak bu dayatmada dini sakıncalar görüyorum.
|
|
342
|
|
|
|
Yıllar yılı televizyonlardaki tartışma ortamlarında yüzlerce değişik konuyu tartıştık durduk sabahlara kadar hem de. Sonuç ne? Bir yere varabildik mi, hiç kimse karşısındakinin düşüncesini kabul etti mi, çok azı dışında. Ancak programı sunanlar çoğunlukla ceplerini doldurdular, bir de televizyon kanalları reyting aldıkları için reklam gelirlerini arttırdılar, gerisi boş... |
|
343
|
|
|
|
Bazen sadece para için çalışılmaz hayatta kalabilmek için emek harcanır . |
|
344
|
|
|
|
Açlık, ilaçla ve acımayla tedavi edilmez. Açlık yoksulların varlıklı kişiler üzerindeki haklarının teminiyle tedavi edilir. |
|
345
|
|
346
|
|
|
|
“Bir Mahalle Ki” adlı oyunda şenlik ve müzik hiç bitmiyor. Oyun fasılla başlıyor zaten… Davul zurna hiç susmuyor. Oyun erkeklerden kurulu… Kadınlar oyunun sonundaki dans bölümünde görülüyorlar. Kavuklu’nun karısını bir erkek oyuncu canlandırıyor. Kavuklu ile Pişekâr sürekli çatışma halinde görülüyor. Kavuklu halkı, Pişekâr iktidarı temsil ediyor. Bu da halkla iktidar sahiplerinin birbirleriyle olan münakaşalarını hatırlatıyor bize. Son yıllarda Türkiye’de yabancılara mal satılması, her şeyin peyderpey özelleştirilmesi eleştiriliyor burada. Ne zamanki halk bedava olan suyu parayla alır, sürekli zamlarla karşılaşır, işte o zaman özelleştirmenin, AB’nin, İMF’nin karşısına dikilirler.
|
|
347
|
|
|
|
Türkiye'de durmadan eğitimin öneminden, eksikliğinden, şart olduğundan söz ederiz. Annem her zaman "Eğitim cehalet alır, eşeklik baki kalır" derdi. Çok da doğru söylermiş…
İnsanlara okuma yazmayı, hesap yapmayı öğretebilirsiniz. Böylelikle cahil kalmazlar ama davranışlarını değiştirebilir misiniz?
Davranışlarımız bize ailemizden geçer. Ailenin değerleri, ebeveynlerin önem verdiği konular ve onların davranış kalıpları bizi etkiler.
|
|
348
|
|
|
|
Sabah işe gelirken gördüm o amcayı. Kaldırımın kenarına öylece uzanmış, sanki her şeyi boş vermiş gibi gökyüzüne bakıyordu. Siyah ve bir giysiden başka her şeye benzeyen pantolonu yırtılmış, dizi kanıyordu. Yanında birkaç polis, amcaya sorular sorarak ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Oysa her şey açık seçik belliydi. Amcanın elindeki simit tablası yola saçılmış, hatta birkaç simidin üzerinden de arabalar geçmişti. Belli ki, arabanın biri amcaya hızlı bir şekilde vurmuş ve durmadan kaçmıştı. Üstelik başka hiçbir araç da durmamış, bu adamcağızı kırılmış dizi, dönmüş başı ve insanlara lanet okuyan kalbiyle kaldırım kenarında yalnız bırakmışlardı… |
|
349
|
|
|
|
Saydığım vergilerin sayısını, niceliğini, niteliğini bilenler beri gelsin. Bilip de parmağını kaldırmayan Milletvekillerine ithaf olunur. |
|
350
|
|
|
|
-O kadar iyi bir insan ki herkese iyilik yapmaya çalışıyor.Yüzündeki ışık tüm karanlığı aydınlatıyor.
- Gül sunan bir elde daima bir miktar gül kokusu kalır.
|
|
351
|
|
|
|
İlden ile telefon sohbetleri de öyle, aynı şekil de sürüp gidiyor. Adam bir yakınını arıyor cep telefonundan ya da sabit telefondan. O anlatıyor öbürü anlatıyor. Dedemgil nasıl? İyi işte ne olsun? Sen nasılsın, hanım nasıl? O da iyi yanımda selam eder sana ve yengeye... Tamam, sohbet gayet güzel gidiyor. Tarladan tapandan bahsediliyor... Uzuyor da uzuyor kelimeler cümleler uzamasına da konuşmada değişik bir cümle yok. Ve işte o an geldi o cümle için ''Daha daha nasılsın?'' Burada kopuyor film... Ya arkadaşım en başta sormadın mı sen nasılsın, diye? Karşı da ki ne diyecek? Daha daha iyiyim enişte ya da bacanak neyse işte... |
|
352
|
|
|
|
Bakkallar yavaş yavaş hayatımızdan çıkıyorlar. Ekonomik gelişmeye kurban gittiler, kapitalizmin çarkları onları da öğüttü... Oysa ne güzeldi seksenli doksanlı yıllarda ve hatta daha öncesi yetmişli yıllarda, mahalle bakkalları... Erken açılırdı bakkallar. Saat altı altı buçuk dedi mi, bakkallar faaliyete geçerdi. Şimdiki büyük marketler gibi saat dokuzu, onu beklemezlerdi... Sabah erkenden okula gidecek öğrenciler, işe gidecek memur ve işçiler bakkallar sayesinde erken kahvaltı ederler, sonra yola koyulurlardı...
|
|
353
|
|
|
|
Gelen zaman, geçen zamana denk düşmüyor bugünlerde... Her şey gerçek rengini yitirmiş gibi... |
|
354
|
|
|
|
Bilginin geçer akçe olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Günümüzde bilgiye ulaşmak geçmişe nazaran çok daha kolaydır. Tabir caizse bilgi deryasında yüzüyoruz. Fakat bu nimetten faydalanmayıp cehaletin kör karanlığında debelenenler az değildir. Bilgiye ulaşma konusunda sınıfta kalanların durumu Divan Edebiyatı şairi Naili’nin “Ol mâhiler ki derya içredir deryayı bilmezler” berceste mısraını hatırlatır. Erişimi olmayan malumatın kimseye hayrı yoktur. Demek ki mühim olan şey, bilgiyi stoklamak değil, hayatın her yanına yaymak ve yeri geldiğinde cömertçe kullanmaktır. Ancak bununla çağa ayak uydurabilir, sağlıklı neticelere varabiliriz. Şair Ruhsatî’nin “Basma cahilin izine, gitme şeytanın sözüne” dizesi cehaletin bir ucunun şeytana dayandığını gösterir. Sırat-ı müstakimden ayrılıp, yolu şeytanla kesişenlerin sonunun cehennem olacağını hatırlatmakta fayda vardır.
|
|
355
|
|
|
|
hayatın içinde olup bitenlere müdahil olmada çoğu zaman insanın iradesi pek işe yaramıyor. bir güç bir çizgi insanı, biyerlere alıp götürüyor, yönlendiriyor. belirsizlik ve tutarsızlık içinde süren günümüz toplum düzeni artık insan varlığını tehdit ediyor... |
|
356
|
|
|
|
Okyanus damlanın değil, damla okyanusun içindedir… |
|
357
|
|
|
|
Yöneticilik, hüner gerektiren meşakkatli bir iştir. Çünkü insanları memnun etmek, doğru yönlendirmek, verimli çalışmalarını sağlamak sanıldığı kadar kolay bir şey değildir. Bu sadece okumakla, yani eğitimle gerçekleştirilemez. Kişinin şahsiyeti ve olaylara yaklaşımı çok önemlidir. Sert mizaçlı olmak her zaman otoriteyi sağlamaya yetmez. Hatta çok kere iticiliğe zemin hazırlar. Hoşgörünün fazlası da gevşekliğe yol açar. Bu hususta dengeyi sağlamak gerekir. İnsanlara ufuklarının genişliği hesaba katılarak yaklaşılmalıdır.
|
|
358
|
|
|
|
Kişinin gerçek eğilim ve isteklerinin tam zıttını sergilemesidir.
|
|
359
|
|
360
|
|
|
|
Değilse ölümlü dünyada hepimiz yanlışlarla da yanlış insanlarla da karşılaşmaya devam edeceğiz. Hatta yanlışlar yapacağız. Birileri doğrular yüzünden acı çekmiyorsa ne yazık ki bu yanlışların telafisi olmayacak…
|
|