"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Dün bir türlü ısınamayan havalar karşısında mevsimlerin sanki dört değil de üçe düşmüş olduğunu düşündüm. Kış kışlıktan, bahar da baharlıktan vazgeçmemişti bir türlü. Havada kırlangıçların can yakan çığlıkları asılıydı. Her yağmur öncesinde sürüyle alçaktan uçuşan kara kargaların akortsuz seslerini bastırıyordu kırlangıçların şen sesleri. Kuzeye doğru hızla ilerleyen yağmur bulutlarını izledim bir süre. Kazdağlarının zirvelerinde küme halinde toplanıyorlardı. Belli ki, göknarlar ve zeytin ağaçları suya hasrettiler. Haziran ayı, kendi sıcaklığını unutmuştu. Sarı ayazın serinliği değildi tenimde diken açtıran. Neredeyse yazın sonu gelmiş, ama bahardan çıkamamıştı Sarıkızımız Haziran. Oysa bir kaç gün sonra elinden alınacak aylık nöbetine, devriye turuna çıkacak Temmuz-dan eser yoktu. Gece sokak kapısını kapamayı unutmuşuz. Bunu ancak sabah yürüyüşüne çıkmadan önce farkettim. İçim üşüdü o an."Ya hırsız gelseydi" diye endişeyle kapıyı, dikkatle inceledim. Birinci kata inince beni peşisıra sürükleyen endişeli düşünceden uzaklaşmıştım. Nedeniyse; koca kış beslediğimiz sokak köpeklerinin her biri merdiven basamaklarına sere serpe yatmışlardı. Aşağıdaki komşum bu halime tanık olunca "Geceleri yerleşiyorlar, size gelen yandılar, vallahi yukarı çıkamazlar." Komşumun bu sözleri hoşuma gitmişti. Kahkahalarımı duyan eşim "neden güldün" diye seslendi yukarıdan. Sesimdeki neşe hala devam ediyordu: "Bremenin Mızıkacılarının üzerlerinden atlayarak iniyorum." Aklıma yan komşumun evine giren hırsızlık vakası gelmişti: ...Hırsız açık bırakılan balkon kapısından bir güzel giriş yapmış. Elindeki uyku spreyini yedi kişilik aileye sıkmış. Tabi herkes horul horul uyuklarken hırsız bir güzel evi kolaçan etmiş. Daha sonra da hem cüzdanları boşaltmış hemde iki aracın anahtarını alıp, dışarıdaki iki araçla birlikte sırra-kadem basmışlar. İkinci bir komşu hırsızlık vakası da daha ilginçti:Hırsızlar mı desem hırsız mı ama bu bir kişinin uygulayacağı bir iş olamazdı. ...Hırsız bir şekilde eve giriyor ve yine sprey sıkıyor evdekilere. Sonrası malum...evde ne var ne yok çalıyorlar. Ama işin içinde de filimlere konu olacak bir olay yaşanıyor; alt katındaki hırsızlık vakasını komşum şu şekilde aktarıyor bana: "...Hırsızlar iki daireye girmişler. Her iki daireyi bir güzel soyduktan sonra, uyuttukları karı-kocaların eşlerini yanlarından almışlar ve değiştirmişler. Hatta değiştirdikleri eşleri de soyup bırakmışlar yabancı yataklara. Sabah uyanan eşler, bakmışlar ki yanlarında yatan komşu kadınları var, hem de anadan doğma. Eyvah, bu ne rezillik!" Bir süre sonra da evlerinin de soyulduğunu anlayınca durumu polise bildirmişler. Lakin hırsızlık vakası, evlerdeki dengeyi de bozmuş. Eşlerin değişimi, birbirlerine olan güvenleri de bozmuş, mahkemeye boşanma davası için baş vurmuşlar. Güven duygularımız, bu kadar çabuk mu tüketiyoruz, bozuyoruz? Kendi kendime söylendim: "Acaba Değişen zaman mıydı, mevsimler miydi hala anlamış değilim," ama insanların değiştiğine kesin inanıyorum. Düşlerin ağırlaşmış terazilerinde, birlikte soluyoruz mevsimleri, ama içimizde nedense toprak örtüyoruz dış dünyadakilere karşı. Bakışlarım telaşlı kırlangıçlara yöneldi yeniden: bir kaçı minik alaca gagalarıyla hala Zeytinli Çayının en sığ ve batak kıyısına dokunuyor, sonra yuvasına doğru havalanıyordu. Onların bir inşaat mühendisi gibi sağlam yaptıkları yuvaları kışın hiç boş kalmıyordu, çünkü güz başında taşınan serçeler onların yuvalarını hor kullanıyor, hatta bir kaç yerlerini kırmışlar bile...Yaz başlamadan eski yuvalarına dönüş yapan kırlangıçlar, işgal edilmiş yuvalarını yeniden onarmaktan yorulmuyorlar.Doğada bile adaletin terazisi şaşıyor demek. Değişim neden kötüye doğru gitmekte? Ben bunları soluklarken kulağıma tatlı bir melodi gibi geçen gün bir videodan izleyip de dinlediğim İspanyol Şair Gustavo Adolfo Becquer ait "O Kara Kırlangıçlar" adlı şiiri çalındı kulaklarıma. Lirik akan ırmak gibiydi, öyle anlamlı ve öyle hoştu ki, dizeler... "...O kara kırlangıçlar dönecek Balkonuna yuvalarını asmaya, Ve oynaşırlarken, kanatları yeniden Çarpacak camlarına; Ama senin güzelliğinle benim mutluluğumu Seyretmek için uçuşlarına ara verenler, Hani adlarımızı da bilenler… İşte onlar…dönmeyecekler! Bahçendeki o gür hanımelleri dönecek Duvarlara tırmanmak için, Ve daha güzel kokularla yeniden Açacaklar akşamleyin; Ama kırağı çalıp da donanlar, Günün gözyaşları gibi, üzerinden Titreyen çiğ tanecikleri dökülenler… İşte onlar…dönmeyecekler! O yakan sevda sözleri dönmeyecek Kulaklarında çınlayarak; Ve kalbin uyanacak yeniden O derin uykusundan; Ama Tanrının huzurunda diz çökmüş, Sessizce yakaran insanlar gibi, Tıpkı benim seni sevdiğim gibi…hiç kimse Seni bir daha öyle sevmeyecek!" Şiirin son mısrası hangi yüreğe hüzün bulutlarını yüklemez ki... Uzun bir süre gökyüzünden ayırmadım gözlerimi, bir yağmur damlası içince tenim, terastan ayrılmak zorunda kaldım. Az sonra sağanak başlar, dedim kendimce. Niobe'nin gözyaşları kadar hüzünlü bir başka kuş öyküsüne yolcu oldu düşüncelerim: "...Pers mitolojisinde adı sıklıkla geçen Butimar bir efsanevi bir kuştur. Genelde bedeninin su gereksinmesini denizden karşılarmış. Denize olan hayranlığı ve sevgisi o kadar fazlaymış ki, her gün deniz kıyısına konar, tek başına saatlerce denizi gözleriyle severmiş. Ama bu anlarında içine doluşan kuşkulara da bir tülü engel olamazmış. Çünkü denizin bir gün kuruyup, yok olacağından korkarmış.İşte bu nedenledir ki artık su içmez olmuş. Hikayelerin sonu hep ya ayrılıkla bitermiş ya da ölümle. Mitolojik Kuş Butimar sonunda susuzluktan ölmüş..." Aşk da öyle değil mi? Sevgiye kanamadığı zaman yüreği terkediyor, ve ölümden beter bir ayrılığa yürek yasını sürdürüyor. Ve aşk gece yarısı ormanlarında iki alev halinde sürdürüyor ebedi varlığını. Hayat bu, değil mi? Ateşten yollarını döşüyor insanın ayaklarına doğru... Ateş üstünde yürümek hiç de kolay olmuyor. Başarana kadar... Sevgi ve Saygıyla Emine PİŞİREN Edremit-Akçay
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |