Uygarlýk, gereksiz gereksinimlerin, sonsuz sayýda artmasýdýr -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Yaþadýðým yeri kýsaca anlatacaðým size; kýrsal olduðu kadar, yörenin zengin bitki dokusu, tarihi deðeri, özellikle mitolojik öyküleri olan, farklý medeniyetlere ev sahipliði yapmýþ olmasý yaný sýra, yaz aylarýnýn “olmazsa olmaz” dedikleri, havasý ki, önemle üzerinde durulmasý ve saðlýk turizmi neden yapýlmadý, sorusu sorulmasý gereken bir oksijen okyanusu. Þimdi bu yer neresi, sorusunu duyar gibiyim. Sizi fazla merakta býrakmayacaðým. Yaþadýðým yer Kuzey Ege Sahilleri, Kaz Daðýnýn zümrüt yeþili yamaçlarýna bakýyor. Adý Akçay… Akçay; yazýn büyük þehir kültürünü yaþarken kýþýn çok farklý bir sosyal kültürü taþýr. Sosyal dokusu bu yüzden büyük þehirlerdeki gibi yerleþme rengini gösterir bize. Yöre halkýnýn yaz-kýþ daimi konuklarýysa; “havasý-suyu” güzel düþüncesiyle büyük þehirlerden gelen emekli insanlar oluþturuyor, desem yeridir. Gelelim yaþadýðým o iki anýmý aktarmaya… “…Bayram öncesiydi ve içimde bir sýkýntýyla Zeytinli Çayý boyunca yürümeye baþladým. Genelde, doða yürüyüþlerine çýktýðým zaman yanýma mutlak bir poþet alýrdým. Mevsimine göre faydalý otlarý toplar ve evde onlarý bir güzel yýkayýp haþlardým. Üzerine zeytinyaðý, limon bir de sarýmsak ezip ekledim mi, lezzetine doyulmazdý. Ýþte o gün yanýmda poþet taþýmadýðýma bu nedenden ötürü üzülmüþtüm. Yabani otlarýn arasýnda gezinirken gözlerim, dikenli kozalaklarý da o anda fark etmiþtim. O kozalaklarýn “hemoroit” hastalýðýna çok iyi geldiðini biliyordum ve bir dostum için sürekli kýrlarda gözlerim onlarý arýyordu. O gün Kaz Daðlarýnýn baðrýndan nazlý nazlý süzülen kar sularýnýn, hemen kýyýsýnda bana bakmaktaydýlar. Hem de sýra sýra dizilmiþlerdi. Gözlerim çevreyi bir radar gibi taramaya baþlamýþtý. Geniþ arazide otlayan büyük baþ hayvanlarý görünce aklýma eski evimin komþusu geldi. Eski komþularýmýz olan; Aliye teyze ve eþi besicilikle uðraþýrlardý. Önceleri çið sütümüzü onlardan satýn alýrdýk. Aliye teyze ve eþi, sýk sýk romatizmalarýndan þikayet ederlerdi. Aðrýlarýn, onlarý yürütmekte zorladýðýný söyler, sýzlanýrdý. Evi ile hayvanlarý beslediði alan arasýndaki mesafe 1-2 km kadardý. Þimdi ben, þu geniþ yeþilliklerde otlayan hayvanlarýn, onlara ait olabileceðini varsayarak, otlaðýn hemen yanýndaki dam veya kulübe sandýðým yere doðru yürümeye baþladým. Yanýlmamýþtým. Aliye teyze ve eþi küçük bahçelerinde oturmaktaydýlar. Beni gördüklerinde çok sevindiler. Üç beþ söz sonrasý konu besiciliðe vardý. Amann, bu konuda bir dertlilermiþ, sormaz olsaydým. Efendim, belediye yetkilileri; bazý kiþilerin þikayetleri üzerine sosyal konutlarýn yakýnlarýnda hayvanlarýný otlatmaya izin vermemiþ. Onlar da dað eteklerine yakýn bir araziyi kiralamýþlar, kiralamýþlar da þimdi kederli kederli düþünüyorlar. Arazi sahibi, mimar ve mühendislere ölçüm yaptýrýyormuþ, betondan siteler inþaat etmek için. Yaþlý çift, damlarýnýn baþýna kara bulutlar çökmüþ gibi düþünüyorlar: “100-200 hayvaný, biz þimdi nerede ve nasýl otlatacaðýz?” diye… Onlara dedim ki: “Siz yaþlandýnýz artýk, satýn hayvanlarý ve o beton yýðýnlarýndan alýp kiraya verin, ömrünüzün sonuna kadar refah içinde yaþayýn.” Ee, akýl vermekle olmuyor. Ýþ baþa düþünce bu þekilde konuþmak kolay olur mu acep? Aliye teyzemiz ve eþi hayvanlarýný beslemek için yem üreticilerine oldukça borçlanmýþlar. Yemin kg 35TL. ederken, etin kg. satmaya gelince, alýcýlarýn yaþlý çifte teklif ettikleri fiyat yarý yarýya bile etmezken, alýcýlarýn canlý hayvanlarýna biçtikleri fiyat ise kg baþý 10-15 TL. mýþ. Büyük firmalar onlardan çið sütü 20-40 krþ gibi bir fiyata alýyorlarmýþ. Ben poþet peþindeyken, meðerse yaþlý çiftin bulunduklarý yanlarýna dert dinlemeye gitmiþim. Aliye teyzenin eþi; ezan okunur okunmaz oturduðu yerden bastonu eþliðinde zorlanarak, ayaða kalktý. Dizlerindeki kireçlenme ve bana acý acý gülümsedi: “Kapitalist toplumun esareti altýnda olan bizler, asla kalkýnamayýz, lokma aslanýn aðzýnda kýzým, sen bir kg peynirin, sekiz kg sütten yapýldýðýný biliyor muydun?” Aðzým açýk kalmýþtý: “Hayýr, bilmiyordum!” diye fýsýldadým. Yaþlý amca; “Ýþte gerisini sen düþün artýk, marketlerdeki yoðurt ve peynirlerin nasýl yapýldýðýný ve neden ucuza satýldýðýný! O içtiðin”gerçek süt” dediðiniz kutu sütlerin, hakiki süt olup/olmadýðýný bile bilmiyoruz, deðil mi?” Þaþkýnlýðýmý ifade edecek sözcük bulamamýþtým: “Nasýl yani!” Aliye Teyzemizin eþi elindeki bastonu havaya sallayarak, öfke biçiyordu gök mavisi gözleriyle… ” Süt kutularýnýn ambalajýna, nakliyesine, pazarlamasýna yetmez o bir TL’sý. Toz katýp, süt diye içiriyorlar size kapitalist uþaklar iþte, neymiþ adý bilmem ne sütmüþ, vitaminliymiþ, hayýr efendim hayýr, melaminli süt o sizin içtikleriniz! Günümüzde kanser hastalýðýnýn artýþ sebebini bir düþün artýk sen…” Vay, vayyy! Kaným donmuþtu sanki üþüdüm. Biz þimdi çocuklarýmýzý yýllarca, melaminli süt mü içirmiþ ve beslemiþtik? Eþi yakýnlardaki camiye doðru yol alýrken, Aliye Teyze kederli kederli baþýný salladý: “Ýþte böyle kýzým, ne sendeki dert bana, ne de bendeki dert sana uymuyor. Balýk baþtan kokuyor. Sana hakiki bir ayran hazýrlayayým da iç.” Güleyim mi, aðlayayým mý, öylece küçük bahçelerinde kala kalmýþtým. Ayranlarýmýzý içerken, elimdeki bardaðý inceleyip durmuþtum: “Ben þimdi eskiden olduðu gibi, gerçek sütten mayalanmýþ ayran mý içiyorum?” diye… Aliye Teyze, sordu bana: “Sahi, sen uzun zamandýr görünmüyordun kýzým! Seni hangi rüzgar itti buraya?” Keyfimin kaçýklýðýný mý anlatsam, bayram öncesi hüzünlerimi mi der dest etsem onun yaþlý gönül sayfasýna, bilemedim: “Çay boyunca merkeze yürümek istedim teyzem. Baktým þu dikenleri gördüm. Adýný bilmiyorum, ama bir dostun rahatsýzlýðýna iyi geleceðini biliyorum. Toplamak istedim, ama poþetim yoktu. Senden isteyecektim teyzem.” Aliye Teyze gözlerini kýsarak baktý; bakýþlarý hemen çay boyunca bitmiþ, olgunlaþmýþ dikenli kozalaklarý taradý: ” Ha, onlar mý? Onlara biz tantana deriz. Buralarda çoktur. Astýma ve hemoroite iyi geldiðini söylerler, dikenler eline batmadan topla, emi kýzým? Sert dikenler parmaklarýný deler, yara yapar. Sahi dur da sana bir torba getireyim, bizim barakadan.” Bir saate kadar Tantanalardan topladýktan sonra bayram öncesi elini öptüðüm ilk büyüklerimden biri olmuþtu. “Ayran içtik ayrý düþmeyelim, sende bize gel olur mu Aliye Teyzem… Hayýrlý bayramlar.” diye vedalaþtýk. “Sað ol kýzým. El öpenlerin çok olsun. Ýnþallah yolumuz düþerse uðrarýz. Eþinle, çocuklarýnla saðlýklý bir bayram geçirirsiniz inþallah, eþine selamýmýzý söyle.” — Emine PÝÞÝREN/Akçay 09.12.2010 Devam Edecek
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Emine Piþiren, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |