..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve alçalamaz. -Hölderlin
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Felsefe > selim koç




12 Şubat 2012
İnsan ve Diyalektik  
selim koç
diyalektik kavramına (sartre etkilenimli) salt insan boyutundan bir bakış.çok kopukluklar var bu yazımda.çoğu yerini düzeltmeye çalıştım.yalnız yine de çok eksik.kusurlarımla...


:CJFF:
İNSAN VE DİYALEKTİK


1)GENEL BİR GEZİNTİ
I)MADDİ YAŞAM KOŞULLARI
insanın çevresinde oluşan ve ondan bağımsız olarak gelişen ve
bizim bilincimizin dışında olup yine de bilinçle kavrayabildiğimiz
dişsal koşullardır.insanın maddi yaşam koşulları onun altyapısını
oluşturur.maddi yaşam koşullarının olumlu-olumsuz gidişi
durmaksızın sürer.
II)ALTYAPI
ikili bir karakter taşır
a)üretici bir güç olarak insan (virtüel gerçeklik olarak ve düşünsel ve
sosyal)
b)varolan dünyayla ilişkileri olarak insan (aktüel gerçeklik olarak
insan;bilinçsel,sosyal,ekonomik,çevreyle olan oturmuş statik
bilinçsel,sosyal,ekonomik ilişkiler.)
maddi yaşamın koşulları insanda gerilimli ve olasılıklarla dolu maddi
bir altyapı oluşturur.
III)ÜSTYAPI
ortaya çıkmış bulunan altyapı,belli bir üstyapıyı oluşturur.
genel olarak bu üstyapı iki geniş alanda oluşur.
a)nicelik olarak insan (karakter,sosyal durum,yaşama biçimi,maddi
üretim ve işgücü olarak insan.)
b)nitelik olarak insan (fikir ve inanç,düşünebilme yetisi,ruhsal
güçlülük,yaşama bakış açısı,kültür vs. olarak insan.)
c)bununla birlikte bazı insanlarda nicelik bazılarında nitelik ön
plandadır.)
IV)ALTYAPI VE ÜSTYAPIDAKİ ZORUNLU DEĞİŞİM SÜRECİ
a)zaman. (diyalektik değişim bir zamanı gerektirir.)
b)şartlar. (şartlar tam olarak olgunlaşmadan insan değişmez.)
c)karşılıklı koşullamalar (insanın üstyapısı altyapıya bağlı olarak
ortaya çıksa bile üstyapı altyapıya herzaman olumlu-olumsuz bir
etki yapar.)
V)ÜRETİCİ GÜCÜN ÇELİŞMEYE GİDİŞİ
a)yabancılaşma (üretici bir güç olan insan gelişimi süresince kendini
yeniden üretmek durumunda kalır.bu durum üstyapıyı
etkilerken,insanda başkası olana yani kendinden başkası olana,dış
dünyaya karşı yabancılaşma,hatta kendisine dahi bir yabancılaşma
oluşur. altyapı ve üstyapı arasında ara bir konum olan yabancılaşma
kendini yeniden üretme sürecinde özgürleşmeye doğru atılan ama
geri yönelimli bir atılımdır.)
b)özgürleşme (yabancılaşmanın dönüştüğü şey olarak.insancıl
olarak özgürleşme,yabancılaşmanın bir olasılık olarak belirmesiyle
doğar ve gelişir.özgürleşme süreci üretici bir güç olarak insanın
temel bir çelişmeyle belirlenmesinin en üst noktasıdır.bir yönüyle de
yabancılaşma ve özgürleşme statik ilişkilere bağlı olarak ortaya
çıkar.
e)maddi yaşam koşullarının hareketi sürekli olarak yeni olasılıkların
ortaya çıkmasını sağlar.bu olasılıklar geri yönelimli de olabilir.bu
yabancılaşmanın içe dönmesine yol açarak çelişmeyi örten ve
durduran bir içerik olarak düşünülebilir.
VI)ALTÜST OLUŞ
a)üstyapının da etkisiyle insanın maddi yaşam koşulları sürekli
hareket halinde seyreder ve bilinç tarafından bilinir.ve yine üst
yapının da etkisiyle üretici bir güç olarak insan gelişme,geriye gitme
ya da durgunluk gösterir.
b)gelişiminin belli bir evresinde (ki bu evre kişiden kişiye farklılık
gösterdiğinden dolayı tanımlanamaz.) üretici bir güç olarak insan
bizzat kendi çevresel ilişkileriyle (bilinçsel,sosyal,ekonomik, çevreyle
olan oturmuş bilinçsel,sosyal,ekonomik ilişkiler.) çelişki haline düşer.
ya da başka bir deyişle:
c)insanın aktüel gerçekliğiyle (şimdiki durumu) insanın virtüel
gerçekliğinin (gelecek ve olasılık olarak beliren durumu) çelişmesi.
ya da;
d)insanın dinamik yönünün onun oturmuş statik yönüyle çelişmesi.
e)buradan sonra insanın kendini ve statik ilişkilerini devirmesi
üstyapıyı da tamamen değiştirecektir.üretici bir güç olan insan yeni
bir çevresel ilişkiler statiğine geçer.
VII)BELİRLENMİŞ OLUMSUZLAMA KAVRAMI
a)şu unutulmamalıdır ki; bu aşılmış statik ilişkiler,üretici bir güç
olarak gelişen insanı da belirler.statik ilişkiler olmaksızın insan
üretici bir güç olarak beliremez.statik ilişkilerin en olgunlaştığı nokta
çelişmenin ve üretici güç olan insanın olgunlaşmaya başladığı
noktadır.belirlenmiş olumsuzlama kavramıyla yabancılaşma bir
bağıntı vardır.
b)bu statik ilişkiler hiçbirzaman ilerleme göstermez.sadece kendini
daha olgun bir konuma götürür.belli bir aşamada,aşılmak
zorundadır.ve çöpe gider.
c)maddi yaşam koşullarının sürekli gelişimi üretici bir güç olarak
insanı koşullarken,ilişkileri de bir konumdan başka bir konuma
taşır.ilişklerin başka bir konuma taşınması yabancılaşmayı ve
özgürleşmeyi ve üretici bir güç olan insanı belirler.
VIII)ÜSTYAPININ DEĞİŞİMİ
a)bu nicelik-nitelik olarak insanı tümüyle başka biri haline
getirir.çoğu zaman nitelik niceliğe,nicelik te niteliğe dönüşür.insanın
bu dönüşümü olumlu bir niceliği olumsuz bir nitelikle çatışmaya
götürür.bunun sonucunda olumlu nicelik olumsuz niteliğin yerini alır
ve nitelik olur.
b)fakat,maddi yaşam koşullarının yetersiz düzeyde olduğu bir
ortamda gelişemeyen bir üretici güç olan insan üstyapının da
yetersiz oluşuyla statik ilişkileri çürüme eğilimine terkeder.bu
toplumsal-bireysel yöndür.
c)insanın değişememesinin getirdiği sonuçlar üstyapısal olarak:
1)kötü bir karaktere,geri bir sosyal duruma,biçimsiz bir yaşama,kötü
bir işgücüne vs...
2)inançsızlığa,kültürsüzlüğe,geri bir bakış açısına ruhsal
dengesizliğe neden olur.
2)ÖZEL BİR GEZİNTİ
I)KARŞITLARININ BİRLİĞİ OLARAK İNSAN
a)insan sonuç olarak bir bütündür ve parçalara ayrılamaz.bir
bütünün oluşabilmesi için de belirli noktaların dinamik bir toplamı
olması gerekir.insan bir bütün olarak parçalara ayrılamaz derken
kastettiğimiz bütünlük,zaten çok parçalılığın bir sonucudur.
b)insanın bilincinde,ediminde vs. ortaya çıkmış her bir olgu
öncelikle:
1)kendi kendisiyle (yani yabancılaşmasıyla)
2)kendi dışında olanla her zaman bir karşıtlık içerir.
c)insan için her bir olgu kendisine bir karşıt oluşturmak
durumundadır.insan asla bir kesinlik olarak ifade edilemez.çünkü
böyle olmuş olsaydı insanın her daim aynı düşüncede olması,aynı
şeyleri yapması,(mesela,balıktan başka birşey yememesi,veya ömür
boyu aynı müzik grubunu dinlemesi vs.) gerekirdi.
d)yaşayan bir varlık ve varolma zorunluluğu taşıyan insan için
hayatında ortaya çıkan her tasarım bizzat zorunlu olarak bir karşıt
oluşturur.
e)örnek olarak: ben bir kızı seviyorum ve ondan asla
vazgeçemiyorum ve onunla evlenmeliyim;ama ya ayrılırsak;o zaman
ya sevgisizliği ya da başka birini seçmek zorundayım.
f)insan hayatında ortaya çıkan her gereksinim de belirli bir karşıtlık
içerir.bu gizil durumda olabilir.bir gereksinimin giderilmesi aynı
zamanda diğer bir gereksinimin açığa çıkmasına yol açar.her bir
gereksinim (doyurulan-doyurulmayan) yine de bir bütünlüğe yol açar
g)aynı zamanda insanın statik (bilinçsel sosyal ve ekonomik
çevreyle girdiği bilinçsel sosyal ve ekonomik ilişkiler.) ilişkileri "bir
üretici güç olarak insan" denilen bir karşıtlığı ortaya çıkarır.
h)artı insanın fiili gerçekliği,toplumsal durumu,özgürlüğü virtüel
gerçekliği,toplumsallaşması ve özgürleşmesiyle karşıtlık oluşturur.
II)AKTİF İNSAN (EYLEMLERİNİN VE TASARIMLARININ BİRLİĞİ
OLARAK İNSAN)
a)insanın bilinçli olarak çevresini kavraması ve bu şekilde
belirmesi onu kendisi ve çevresi hakkında tasarımlarda bulunmasına
neden olur.bu durum koşulların gerektirdiği her an eylemleriyle
tasarımlarını gerçekleştirme durumuna getirir insanı.
b)insanın bilincinde oluşturduğu bir yönelim olan tasarım her
zaman bir olumsuzlama oluşturur.tasarım artı olarak insanın bir durum
karşısındaki olumsuz bir tavrıdır.tasarım teorik değil tam tersi pratik
olarak ortaya çıkar ve teorik olan eylem tarafından ya aşılır ya da
tamamlanır.
c)tasarım teorik olarak bilincimizdedir,ama ortaya koyuş olarak
pratiktir.
d)örneğin ben bir bayana ilgi duyuyorum,ona ilgi duymalıyım
çünkü çok hoş,ve ortaya koyuluş olarak: evet benimle olması için
harekete geçiyorum,geçmeliyim ya da onsuz yapamayacağım.
e)teorik olarak eylem,pratik olrak tasarımı aşar ve bizzat eylem
pratik bir hal alır.eylemin pratiği bütünleştirir.
f)nasıl ki her şey bir karşıt oluşturuyorsa,aktivite de pasifliğin
karşıtı olarak ortaya çıkar.hem kendi pasifliğine,hem de çevrenin
pasifliğine.
g)artı olarak:eylemin teorik olarak ortaya çıkışı tasarımın
yabancılaşmış bir şey.bir edim olarak varolmasıdır.tasarım yabancıdır
çünkü o henüz tasarımdır.eylem ise gerçekleştirilme olasılığı ve hatta
gerçekleştirmedir.ve öncelikle teorik olarak ortaya çıkmak ve pratik
olarak starımı ve eylemi bir birlik olarak ortaya koyar.eylemlerinin ve
tasarımlarının birliği olarak aktif insan ‘insan varoluşunun bir ön
koşuludur.
III) PASİF İNSAN (DURUMLARININ VE KURULUŞLARININ
BİRLİĞİ OLARAK İNSAN)
a)insan yaşadığı anın veya herhangi bir zaman diliminin içinde
bir dorum olarak varolur.insan bir bakış,bir ilişkiler ağıdır.bir durum
olarak yaşar ve kurgu olarak kendini o an için ortaya koyar.
b)insanın bir durum olarak varoluşu,yani önceki süreçlerce
belirlenmiş varoluşu,ve önceki süreçlerde kurgulanarak tamamlanmış bir
ortaya koyuşu,ister istemez belli bir gerilimi oluşturacaktır.
c)çünkü insan bu pasif duruma karşı sürekli olarak aktivitesini
ister-istemez hazırda bulundurmaktadır.durum,kurgu ve ilişkilerin
birbirleriyle ve bizzat içinde oldukları çevreyle sürekli çelişme durumu
vardır.
d)durumun,mesela kurgu ile çelişebilmesi,aktif insanın bir
tasarıma,yabancılaşmasına,şatlar olgunlaştıkça da aktif in pasif in yerini
alıp pasifleşebilmesini getirebilecektir.
e)daha geniş anlamda düşünebilirsek; pasiflik ,olağanlık ya da
rutin olma durumu bir gerçeklik olarak vardır.insan çoğu zaman
pasiftir.sıradan rutin işlerde,güneşlenirken ve hatta kitap
okurken,seyahat ederken.ama bu durağanlık aktif bir ben tarafından
sürekli tehdit edilir.
f)pasiflik ve aktiflik geçici bir karakter taşırlar ve sürekli olarak
birbirlerini koşullarlar.aktivite yeni bir pasiflige dönüştüğü an,kendini
hiçleyerek yeniden kuracaktır.
IV) AKTİF VE PASİF İNSANIN BİRLİĞİ
a)bu durumda aktif ve pasif insan gerilimli bir birlik
oluştururlar,bu da şunu anlatabilir.insan bir bütündür ama bütün de çok
paçalılığın bir sonucudur.
b)pasif olma durumu aktiviteyi her zaman zorlar.hatta bizzat
onun yerine geçebilir.mesela,sadece dinlenirken ben hiçbirşey yapmıyor
ve düşünmüyorum ama dinleniyorum bu da bir eylem değil midir?
c)insan yıkıcı değil yapıcıdır.aktivite burada gördüğümüz gibi
pasifliği yıkmaz.onu yeniden kurar.burda insanın tarihin öznesi olduğu
gerçeğini açıkça görebiliyoruz.
d)aktif-pasif arasında bir karşıtlık olmasaydı birlik
oluşturmazlardı.birbirine karşıtlık içermeye olgular birlik oluşturmaz,hiçlik
oluşturmaz,çokluk oluşturmaz,sadece dağınık bir yığın oluşturur.
V)TEZ-ANTİTEZ SENTEZ;BİR BAKIŞ;TEORİNİN PRATİĞİ
AŞMASI
a)pratik olan her an yaşamdır.insanın bir bütün olarak pratik
yanı;eyleyen,tasarımlayan,harekete geçen bir varlığı vardır.varlık olarak
insan bizzat bir aşma ve kurma dır.
b)az önceki bölümde belirttiğim gibi; karşıtlarının,eylem ver
tasarımlarının,aktif ve pasifliğinin birliği olarak insan pratik bir altüst oluş
değil de nedir?
c)insanın böylece kapalı değil ama açık bir tez olduğunu
görüyoruz.bir tez olarak insan toplumsal-bireysel bağlamda bir tez’dir.ve
bir tez bir kez ortaya çıktığı an başka bir antitez oluşturacaktır.
d)bir başka deyişle insanın bir sentez olması,toplumsal üreten
bir varlık olarak,çevresiyle ve başkalarıyla ilişkili bir varlık olarak ortaya
çıkmasını sağlayacaktır.
e)insanın bu dönüşümlü bütünlüğü,dünyanın değişmesinin
olmazsa olmaz bir önkoşuludur.bir sentez ve pratiğe geçmiş bir tez olan
insan,toplumsal üreten bir varlık olarak insan aynı zamanda teorik bir
antitez’i içinde barındırır.
f)yani insan artık tek değil,birçok insanla bir ve onların içinden
biridir.
g)bütünüyle toplumsal bir anlam içeren teori-soyut insan
pratiğiyle ister istemez çatışmaya düşecek ve onu da dönüştürecektir.
h)teorinin pratikleşerek prtaği aşması
toplumsallaşmadır.aralarında bir bağ vardır ve dönüşürler.pratik artık
teoridir,teori ise pratik olmuştur.
I)birey topluma indirgenemez ama toplum bireye
indirgenebilir.toplumun en küçük prçası olan birey aynı zamanda
toplumu yaşar.bir tez olarak toplumdur ve bir antitez olarak toplumu
aşmak ve bir sentez olarak üst anlamda,gerçek anlamada
toplumsallaşmak durumundadır.
i)insanın bizzat bir teori olarak oertaya çıkışı bir zorunluluktan
çok bir gerçek olarak açıklanabilir.çünkü insan sürekli olarak boyunduruk
altından çıkmak için bir atılım durumundadır.
j)yani bir anlamıylada insanın belli bir boyunduruktan çıkması
bir kurtluş içermez.engel altına alınma insan-toplum tarihinde hiç
bitmez.ama insanın gelişimi varlığının son buluşuna ya da bulmayışına
kadar devan edecektir.
3)GEREKSİNİM-BAĞLANMA-GÜÇ-KURMA LARIN
PARADOKSU İÇİNDE İNSAN
I)maddi yaşam koşulları içinde insan iki konum olarak ta
düşünülebilir.(mesela,bir yapıt,bir iş,bir süreç vs.) nesnel bir bilinç olarak
ta düşünen insan.maddi yaşma koşulları içerisinde üreten-düşünen bir
varlık olan insan kendi öz gelişim içersinde kendisini belirlerken bir
yandan da gelişmesinin devamı için manevi-maddi bazı gereksinimlerle
karşılaşır.gereksinimler her an değişebilir ve değişik bir içerik olarak
ortaya çıkabilirler.bir başka yönüyle de gereksinim maddi yaşamın ilettiği
bir zorlamayla oluşur.yani insan bir gereksinmeye itilir.üreten ve düşünen
nesnel bir varlık olan insanın gelişiminin her aşamasında “engelli bir
gereksinim ortaya çıkar”insan oluşmadan gereksinim ortaya çıkamaz ve
insan itilmeden bir gerksinime gerek duymaz gereksinimi elde etmek
zorundadır.
II)bir şeye baglanma demek bir şeye takılıp onda sabitlenmek
demek değildir.bağlanma özgür bir edimdir ve insan herhangi bir
gereksinmeyi doyurabilmek için bir bağlanmaya (ya da herhandi bir
olguya,varoluşa,inanışa yönelme) ve bu bağlanmayı üreten-düşünen
yönüyle aşmaya doğru yol kateder.gereksinimler hem aşılması hem
doyurulması gereken engeller olarak düşünülebilirse bağlanma da insanı
gereksinimleriyle belli bir birliğe iten şeydir.insan bir şeye bağlanır ve bu
bağlanma onu başka bir bağlanmaya koşullayan bir şeydir.
III)gereksinim ve bağlanma bir birikim gerektirir.bu birikimin
doğal bir sonucu olarak insanın birikip belirli-bütünsel bir içerik
oluşturabilmesi için güçlü olmaya yönelik bir ihtiyacı vardır.gücün gizil bir
şekilde da yaşamdaki etkiye verlen bir tepki nitelğinde kendini arka
planda tutmasıdır.gereksinim ve bağlanmanın daha sağlıklı olabilmesi bu
gücün birikmesi ve gerektiğinde kendi gelişmine set çeken ve insanın
bizzat kendi ürünü olan kurma nın üstünde bir yumruk gibi durması
gerekir.güç gizlidir.insanda gereksinimlere yönelme,bağlanma,daha iyi
olma,hissetme,gerekirse kavga etme,içe dönme,tepki verme şeklinde
ortaya çıkar.
IV)bilinçli nesne olartak işgücü üreten insan,nesnel bilinç yani
düşünen bilinç olarak karşımıza çıkarak bilinçli nesneyi de koşullar.bu
koşullanmayla bilinçli nesne de nesnel bilinci koşullayacaktır.tarhsel bir
özne olan insanın nesnel gelişimi belirli bir gerilimi içerir.kendini her an
yeniden üretmek durumunda olan insan bu aşma kurma lar sürecinde
güç;her antitez oluşumuna bizzat karşıt bi,r içerik oluşturan ve mutlak
olmayan engeller karşısında ortaya çıkan zayıf olma durumuna bizzat
alternatif olarak ta gelişecektir.başka bir deyşle güç;daha iyi bir yaşam
özlemiyle yetersiz mevcut ilişkiler arasında ya da gelişme
istegiyle,gereksinim ve bağlanmaların oluşmasıyla mevcut durum
arasındaki çelişkinin bir ifadesi olarak ta anlaşılabilir.
V)insanın statik ilişkileri ya da onun durum içinde yer alışı
tahakküm ve iktidar kurgusudur.aşmanın temelinde yer alan güç bu
konumuna bağlı olarak bir tahakküm stratejisi ortaya çıkarır.güç
tahakküme,insanın bizzat kendine karşı olan iktidarına,üstyapısına
yönelir.bireylerden oluşan toplumun sürekli yer değiştiren
tahakkümü,bireye içselleşerek yansır. (konumuz toplum olmadığı,direkt
insan olduğu için fazla uzatmıyoruz.) her birey bir iktidar korgusu
taşır.kendine,başkalarına,çevreye.bu ilili bir karakterdir.hem kendine
hakim olma,doğru yolu gösterme,hem de başkalarına yönverici
olma,onları etkileme olarak olumlu;yani başka bir deyişle koşullayıcı ve
geliştirici,ama aynı zamanda kendisi,çevresi üstünde bir engel,bir
kısıtlama,kontrol aracı olarak olumsuz.bu ikili karakterden ilki gücü
koşullarken ikincisi kendini gücün karşısına koyar.bu biraz da nesnel
bilincin bilinçli nesneye biy yandan yönlendirme,baskı yaparken,bir
yandan da onun bir alternatif olarak ortaya çıkmasını koşullayan
durumuyla benzelik oluşturur.
VI) SONUÇ OLARAK
Gereksinim bir bağlanma ve deneyimi içerirken,bağlanma da
gereksinimin bir bütün olarak açığa çıkışnı içerir.güç bütün bunlarda
temeldir. Ve zayıflıktan duyulan korku ve tiksintiye bağlı olarak
gelişir.bireyi yönlendiren,konuşan hakim bir tarza götürür.bir yanıyla da
hakim tarza tepki olarak bir güç her zaman temelde bulunur.her bir
hakim tarzda bir bunalım olarak belirir.her zayıflık gücün varlığını önpratik
olarak gösterir.
4)
ÖZNE;İÇSELLİK;NESNE;DIŞSALLIK;FİİL;DENEYİM;ÖZGÜRLÜK_bitme
yen bir gezinti
I) ÖZNE
İnsan salt tarihsel ya da zamansal olan bir özneye indirgenebilir
mi? Ya da salt toplumsal varlık olarak nitelenebilir mi? Ya da salt bir
nesne olarak düşünülebilir mi? Kuşkusuz,bunların her biri kendi içinde
doğrudur.ama şunu unutmamalıyız ki doğru yalın bir kavaram
değildir.insan doğru ve yanlışın iyi ve kötünün de ötesindedir.öyle olmak
durumundadır.”insan bir nesne ve öznenin de ötesinde bir şeydir.” Diye
yorumlanabilir.peki bunu nasıl kurabiliriz?
İnsan üretici bir güçtür dedik.şunu da desem: insan aynı
zamanda üretici bir güç değildir.bu ilk kısımda anlattığım ilkelere pek ters
düşmez.insan pekala pasif bir güç te olabilir.üretici bir güç
olmamakla,üretici bir güç olmaktır.insan sezgisel bir varlıktır aynı
zamanda.bir özle değil ama varoluşuyla kendini ortaya koyan insan akıp
gider.değişir ve değiştirir.kimi zaman kendisini ve çevresini değiştiren bir
öznedir,kimi zaman değişen ve etkilenen yücelen ve alçalan bir nesne.
Özne olarak insan bizzat nesnel dünyanın onda
içselleşmesidir.ve nesne olarak insan;öznel dünyanın onda
dışsallaşması.karşılıklı gidiş gelişlerde ve yer değiştirişlerde insan tüm
kalıpların içinde ama aynı zamanda onu zorlayan kalıpsızlıkların içinde
yer alır.insan zengindir ama fakirlikten doğar.
İnsan bir özne,bilen bir özne olarak başkasının varlığıyla vardır
ve başkasının varlığıyla hiçtir.dış çevre her zaman onu koşulla ama ona
karşı durur.tarih boyunca;savaşlar,yıkımlar,cezaevleri,fişlenme,kontrol
altına alınma,reddedilme,tiksinme vs. ile yaşamıştır.cehennemin bir
başkası olduğu insan bir başka cehennemdir.umudun cehennemi.insan
sezgisel bir varlıktır demiştik.öznede bu nesnel dünyanın içselleşmesi ve
öznel dünyanın onda dışsallaşması.yani başkalarına yönelimi bir
sezgisel özneyi dolaşıma çıkaracaktır.sezgisellik nesne,özne,toplumsal
varlık olarak insanı bir edim,bir ilke hem toplumsallığa dahil hem de onu
her yönüyle kavrayan onu nesnelleştiren,içe döndüren onu bizzat
parçalayan ve enikonu mikro-sosyal bir varlık olarak biriktirir.insan
elbette ki bir doğrudur.çünkü yalınlaşmış ve harcanmıştır.dış doğa
tarafından ezilmiş,başkalarının kölesi olmuştur.sadece kavram olarak
insan yalındır.bir gerçek olarak tamamlanamamış ve eksiktir.
II)İÇSELLİK
İnsanın maddi yaşam koşullarında bile tarihselleşememesi ve
salt toplumsal alana sıkışamaması ve bütünüyle olumsuzlanamaması
onun içselleşmesini öngörür.insan,hem dışsallığın onda içselleşmesi ve
hem içselleşmenim onu zengin ve deneyimli bir varlık olarak ortaya
koymasıyla belirlenebilir alandan (mesela doğabilimsel plandan) daha
farklı bir yere götürür.bir aşma ve kurma olan ve ileri bir planda ondan
daha fazla bir aşma ve kurma olan insan,insancıllaşmasının nenesidir.
Aktüel gerçeklik olarak bilinçsel,sosyal,ekonomik çevreyle olan
statik,oturmuş bilinçsel,sosyal,ekonomik ilişkiler olarak insan onu
sezgisel ve içsel olarak bir yandan yaşarken,içselleşerek kurguyu
dışlar.insan ilişkilerinde parçalanır,bütünleşir,pasifleşir,edilgin ve etkin
olur ,giderek nesnelleşir,aşar,yeni bir ilişkiler ağı yaratırken,yeni bir
sezgiyle,ve deneyimsel ağlarıyla ve özgelişimi içinde başka bir dünyayı
da açımlar ve karşıtlaştırır.bunu hem kendine hem yaşadığı dışsal
çevreye koyar.
İnsanın içselliği sonsuz denilebilecek zenginlikler ve içerikler
taşırken belirli bir yoksulluğu da barındırır.insan zenginlik ağının içinde
çözünür,boşluğa düşer,hiçleşir,yabancılaşır.altyapı ve üstyapı birbirine
yakınlaşır.ara konumlar doğar ve insanın yoksulluğu her daim bir
zenginliğin habercisidir.bir başka deyişle bu içsel zenginliğin her
yoksanması insanı dışsallaştırır ve zenginleştirir.
Maddi yaşam koşulları dediğimiz ve belirgin olmaktan çok
gözlenebilir,farklılaşabilir,geri ve ileride olabilir olan koşullar,gözle
görülebilen ve bunu karşıtı olarak söylenebildsği her yerde insanı
insansal olarak içerikler.her gereksinim ve bağlanma zenginliğe yol
açarken bizzat yoksulluktan doğar.her yabancılaşma insanı zehirleyen
bir zenginliktir.cehennem başkalarımıdır? Bir yerde cehennem bizim
içimizdedir,ama dışsallaşmaktadır.
III) NESNE
İnsancıllığın kendini başkalarının vasıtasıyla bilme,başkalarına
ve dış dünyaya yönelerek kendini açımlama bir anlamada öznenin
kendini bir dışsal bilinçli bir nesne olarak dolayımlamasıdır.öznenin bu
onda dışsallaşması ve kendi için bilincin başkası için bilinçle
özdeşleşmesiyle insan belirir.o kendisiyle ve başkalarıyla beraber üretici
bir güçtür.nesnel faaliyetleriyle nesne üretir,büyür.nesnelleşmiş insan
kendi özfaaliyetlerine bizzat bir özne olarak
yabancılaşacaktır.başkalarıyla ve başkası olan girilen bu gerilimli süreçte
insan önce kendini,sonra başkası olan dünyayı ve kendi içine dönmüş
olan dünyayı sorgulayacak ve savaşacaktır.
Daha önce insanın bir özne ve nesne olmakla beraber,sezgisel
ve öte bir varlık olduğunu,insanın kalıplara girmekle beraber belli bir
kalıba hapsedilemeyeceğini söylemiştik.insan da belli bir üretimde
bulunana bilinçli bir nesne olarak,doğanın sınırlarını zorlayacak ve her
bir zorlama içinde (nesnenin içselleşmesi ve öznenin dışsallaşmasının
sınırları denilebilir) bir uyumsuzu oynayacak ve özne ile nesneyi atarak
ya da özneyle nesneyi,nesnel bilincini ve olduğu bilinçli
nesneyi,dışsallaşmış özneyi ve içselleşmiş nesneyi hiçleyerek (ki bu
kendisinin ve kendi için’in de hiçlenmesidir) ve hiçbir yere varamayarak ,
kendine karşı dönerek ve hatta kendisyle konuşarak ve onunla iletişimi
kopararak sıçrayacaktır.ve birkaç defa yere düşecektir.
Daha basit anlatırsak,insanın uyumsuzluğu bir zora gelme değil
yaratıcı ve belirlenimsiz ama doğal,ama bir o kadar öngörülebilir sınırları
olan ama bu sınırlarının da sonu olmayan bir uyum çabasıdır.uyum iç
dünyaya,dış dünyaya değil,kestiremediği ama
özlediği,ilişkileriyle,pasifliğiyle hep ortaya koyduğu ama yetinemediği ve
bir şeylerin bilincine vardığı,varma üzere olduğu,tüm toplumun da orda
olmasını istediği düzenlenmemiş ama düzenlenebilir bir dünyaya karşı
özlediği uyumdur.
Ve uyum da bizim çok dışımızdadır ama içselleşmektedir.
IV)DIŞSALLIK
Dışsallaşan bir varlık olan,dış dünyanın bilinciyle içselleşen ve
iç dünyanın birikimiyle kendi dışına atılan bir başka deyişle olmadığı şey
olan ya da olacağı yönelen insanın bu durumu yani ‘yönelmişlik’ olarak
adlandırabileceğimiz durumu onu dış dünyayla bir anlamda karşı
karşıya getirecektir.
Dış dünyada insan kendi öngörülerini,(ki;bu alanda ona dış
dünyanın yansımasıdır),görüşlerini,hayallerini arayacaktır.hatta dış
dünyayı kendince dönüştürme tasarısı ve gerilimi içinde olabilecektir.bu
süreçte ve tabii ki doğal olarak kendisinden her zaman farklı,farklılaşan
ve sürekli değişen mutluluklar,hayal kırıklıkları,olumsuzluklarla dolu bu
dış a karşı tepkiselleşecektir.dış dünyanın verileriyle olgunlaşan insan
elbette ki bir ‘dış dünya’dır ve aynı zamanda ondan farklıdır.’farklı’ olma
durumu giderek içselleşecek insanda
sıkıntı,acı,heyecan,değişme,değiştirme vs. isteği oluşuma geçecektir.
İnsan bir kurma ve aşmalar bütünüyse dış dünyayı kendi
istediği gibi kurgulayacak ama bunu yaparken de ona karşıt
düşecektir.insan dış dünyaya yabancıdır çünkü ondan farklıdır ama aynı
zamanda bu yabancılığın aşılmasıdır.çünkü insan aynı zamanda dışsal
bir varlıktır.
Yukarıda belirttiğimiz sıkıntı,acı,heyecan,değişme ve değiştirme
isteği bilinçle kavrayabildiğimiz veriler olmakla birlikte indirgenemez ya
da aşılamaz.şöyle söylersek acı mutluluğa,heyecan bunalıma
dönüşebilir.birbirlerini koşullar ve değiştirebilir ama bu süreçler bizzat
aşma ve kurma olarak vardır.insan acısını yenebilir,hatta aşabilir de
diyebiliriz ama o temeldir ve varoşlun kendisidir.insanın eğer
acı,tiksinti,heyecan vs.gibi kavramlarla karşılaşması bizzat iç dünyanın
dışsallaşması ve ve dış dünyanın onda içselleşmesidir.nasıl ki bu
anlattıklarımız bitmeyen bir süreç ise bu kavramlarda insanı
yabancılaştıran ve sonra da onu ortadan kaldıran süreçlerdir.
V) DENEYİM
İnsanın kendisiyle bir ama kendisine karşıt bir dış dünyayla
kurduğu bu parçalı bütün deneyimle kavranabilir.” Evet,yaşadım etüd
ettim,görmedim,bana acı çektirdi,beni güldürdü vsvs.” İşte deneyimin
varlığı.insan her deneyiminde kendisiyle ve dışıyla karşı karşıya
gelir.sanki ortadadır ve o hiçbirşeyden yana değildir.kendi içine
döner,değerlendirir,dışa açılır görür,deneyimler.deneyim insanın kendini
yeniden üretmesinin bir önkoşuludur ve aynı zamanda insan kafasını her
çevirdiğinde bile deneyimin eşiğinde yaşar.deneyim insanın önce aşması
gereken kendi ilişkiselliğini sonra da değiştirilmesi gereken bir dış
dünyanın varlığını deneyimler.
Ben deneyimi burada salt deney olandan farklı olarak
yorumlamak istiyorum.bizce sezgi de bir
deneyimdir.hisler,hissedebilme,düşünme,düşündüğünü üretme ya da
“evet gerçekten deney yoluyla böyle olduğunu anladım” da deneyimin ta
kendisidir.insan düşünür,karar verir,sezinler,kuşkulanır çünkü dış dünya
ondan farklıdır.dış dünya insandan farklıysa ona yabancı olması çok
doğaldır ve insanın dış dünyayı deneyimle kavraması ve hatta dış
dünyanın onda içselleşmiş halini aşarak tekrar ona yönelmesi.
Deneyim ile özgürlük arasında iç bağıntı bulunur.deneyim bir
yanıyla özgürlüğü yadsır.çünkü “ha! Tamam! Deneyimledim ve bu böyle
değilmiş çok kısıtlı bir durum mesela” ve bir yanıyla da özgürlüğü
doğurur.”özgür bir eylemdi,çünkü engellenmedim ve
deneyimledim,farkkettim ve varım” deneyim bir yanda özgürlüğü aşarken
bir yandan da onu ortaya çıkarır.özgürlük ise varoluşuyla zaten
deneyimleme eylemine yol açar.birbirlerine karşıt ama bütündürler.hiç
kuşkusuz sonsuz bir özgürlük yoktur ve bunu bize deneyim
gösterir.mesela “ben bu insanların evini zevk için taşlayamam çünkü
bunun yanlışlığını dış dünya deneyiminde gördüm,o halde özgür değilim
ama bunu yapabilirdim de o halde özgürüm”
Deneyi dış dünya vasıtasıyla bilinir ve aynı zamanda ona aittir
ve yine aynı zamanda iç dünyadır.deneyim orda açımlanır ve özgürlüğü ,
özgürleşebilme olanaklarını gösterir.tekrar dış dünyaya dönecektir.
VI) ÖZGÜRLÜK
Özgürlük insanın çocuğudur denir.bir başka deyişle özgürlük
insanın ta kendisidir.kendini tüm varlığıyla,dış dünyaya
yabancılaşmasıyla,sorunlarıyla ortaya koyan ve bir anlamda ortada
olmak durumunda kalan ve çağın her ilerleyişinde kontrol altına
alınan,alınmaya çalışılan ve kendini kontrol pozisyonunda tutan,iyiliğe ya
da kötülüğe mahkum edilen insan.ve bu “dışta tutulma” diyebileceğimiz
olumlu ve olumsuz yönlerin karşısında yalnız ve özgürdür.bu elbette ki
soyut bir özgürlüktür.dış dünyanın zorlamaları karşısında yabancılaşan
ve bizzat kendi içine dönerek (öznel dünyanın dışsallaşması vs.)
yabancılaşmayı aşar.deneyim ve özgürlük arasında yukarıda da
belirttiğim iç bağıntı (deneyim ve özgürlüğün karşılıklı olarak birbirini
engellemesi ve aşması) iki kavramdan farklı olarak bir özgürleşme süreci
yaratır.
Özgürlük engele ve onun varlığına dayanır.bir sorun olarak
ortaya konulur.çıplak varoluştur.deneyim öznenin
dışsallaşmasıysa,özgürlük nesnenin içselleşmesidir.bu birliğin ardı
ardına sıralanışı: işte özgürleşme..daha önce de belirttiğim gibi insan bir
güç arayışıdır.yöneldiği bilince ve hatta kendi varlığına karşı bir
tepkidir.özgürlük bir hastalıktır.fena olma durumudur.özgürlüğün bu yalın
cehenneminden insan çıkmak ister.karşıtlığın ve üzerindeki gücün aktif
olduğu her durumda insan virtüeldir ya hastalaşarak aktüel durumun
çürümesi olarak tepki verecek ya da kendi çıkmazının bilincine varacak
ve özgürlük değil özgürleşmenin yollarını arayacaktır.garanti altına
alınma,erteleme,itilme ve bırakılma olarak insan,özgürlük (bunların özgür
yansıyışı olarak) deneyim,özgürleşme,güç,isteme,yaşama olarak insanın
bizzat insandışılığının temsili olarak varolur.”yönlendirilmiş ve seçilmiş
insan” bir paradoks…
5)PARÇALAR VE BÜTÜNLER
1) net bir varlık olarak ve net bir varlık olmayarak insan.insan
tanımlanabilir mi? Dışarıdan evet.insan tanımlanabilir.”Ahmet şöyle bir
insandır,Mehmet çok sosyal biri…” içeriden ise insanın tanınması
mümkün değildir.
a)insan çok sayıda seçeneğin zorladığı bir varlıktır.
b)insan sürekli atılım,tetikte durma,yoğun bir değişim sürecidir.
c)insan kötüdür çünkü çelişkilidir.insan iyidir çünkü her edimde
kendini sorgulamak ve değiştirmek zorundadır.
d)insan iyi ve kötünün de ötesindedir.zorlanmış,hatta kendi
yarattığı çıkarcı,bencil,doğasına zararlı engellerin zorlanmasıdır.iyinin
yadsınması,kötünün hiçliğidir insan.
2) toplumlar sayısı gittikçe çoğalan insanların oluşturduğu
yapılardır.ve toplum ortaya çıktıkça ve bireylerin sayısı arttıkça,bu
eserde belirttiğim,insanın bizzat kendini olumsuzlaması,bastırması ve
buna alternatifler oluşturması kaçınılmaz hale gelecektir.bir başka
deyişle insanların,yerleşim yerlerinin,yaşam kaynaklarının çeşitlenmesi
bireysel ‘topluluk’ modelinin ister istemez terk edilip yerine toplumsal
‘topluluk’ modelinin geçmesine sebeb olmuştur.
Bu durum:
a)birey haklarının sınırlandırılmasına
b)düşünce gücünün gelişmesine ve aynı zamanda düşünme ve
aklın içgüdünün alternatifi olarak ortaya çıkmasına.
c)bireylerin yönlendirilmesine,doğal kuralların yerini yönetici
kuralların almasına
d)toplumsal ‘topluluk’ olarak,yaşam itsinin
zayıflamasına.ahlak,iyi,kötü,yanlış,doğru,emir,standartlar,şartlar vs. gibi
kavramların ortaya çıkışına.
e)sürekli engel altına alınan insanın kendine yönelik sorgulama
ve felsefe sürecine girmesine
f)sağlıklı gelişmeyi,doğal yaşam gücünü giderek unutsa,hatta
böyle bir şeyin varlığını hiç bilmesede özlemesine
g)maddi yaşam koşullarının “somut koşullar” olarak ortaya
çıkmasına neden olur.
3)bireydeki etik yaklaşımlar belirgin bir ortaya konuluş olmaktan
çok onun kısıtlı koşularının bir ürünü olarak ortaya
çıkar.okul,aile,çevre,toplum,din
Olaylar,etkilenmeler:
a)insanda etik bir bakış açısının oluşmasına
b)etiksel çevreye tepki olarak etiksizlik özlemine
c)kendi edimlerinden rahatsızlık duymasına
d)dış dünyayla hem birlik hem karşıtlık oluşturmasına
e)insani taraflarını geliştirmeye yönelik üstü kapalı özlemler
duymasına
neden olacaktır.
4) korku iç bir kavramdır.korkunu dışa yönelişi (öfke,güç istenci)
bizzat kendinden duyulan korkudur ve tetikleyicidir.
a)bir iç kavram olarak korku yaşama yabancılaşmanın verisidir.
b)korku dışardan verilir ve içeride katlanır.dışarıdan algılanır.
c)toplumsal gelişim dönemlerinde bireyin topluluktan duyduğu
korku ve tiksinti “yabancılaşmanın özgürlüğe götürmesi ya da özgürlük
istemine sürüklenmesi” onu tetikleyecektir.
d)bir toplumun sürekli geliştiği bir evrede çelişkiler
keskinleşecek ve birey daha açık,cesur,değişime yatkın ve korkularından
uzak olacak,çelişkileri görmeye ve onu yetkin bir biçimde ortada
kaldırmaya meyilli olacaktır
e)maddi yaşamın koşullarının yetersiz kaldığı bir toplumda
korku,umutsuzluk,yabancılık vs. gibi kavramlar bireyde içselleşecek
onda durgunluk ve çürüme eğilim yaratabilecektir.
f)insanın dış engelleri parçalayabilmesi için duyduğu en önemli
ihtiyaçlar: iyi eğitimli bir toplumda olma,önemsenme,gelişme,yaşam
alanını oluşturma,paylaşma duygusu,vs. giderilmediği anlarda bu durum
bireyde “geriye gitme,kendini gerilerde arama” gibi spekülatif
reaksiyonlara neden olacaktır.
g)sorumluluk duygusunun yerini kaçma,yaşama içgüdüsünün
yerini belirsiz bir ahlaka sığınma,en kötü durumda bile yaşamı ve en
basit şeyleri sevme yetisinin yerini,hiç memnun olmama,türlü
bağımlılıklar alacaktır.
h)sonuç olarak korku doğal bir dürtü olsa bile,koşullu bir korku
bu dürtünün yozlaştırılmış ve hatta ‘korku olmayan’ bir çeşidi haline
dönüşebilmiştir.
6)paradoksların gölgesinde insan yaşamı yaşam olmayandan
küçük hayat parçalarına kadar indirgemeli ve gelgitli bir süreç halinde
seyretmektedir.bireysel ‘topluluğa’ geri dönüş mümkün olmadığına göre,
a)gelişimin şart hale gelmesi
b)her gelişenin başka bir gelişme set olmaktan çıkarılması
c)donuk toplumların ve modellerin yıkıma uğratılması için
alternatif yaşam biçimlerinin yaratılabilmesi
çok önemli olmaktadır…
SELİM KOÇ-MART-MAYIS 2005



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın bilimsel ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
İslam ve Sosyalizm

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Ruhun Belgesi Düştü Pencereden [Şiir]
Güz Kurusu [Şiir]
Soğuk [Şiir]
Yazdıklarıma İnanmanızı İstemiyorum Kuşağı [Öykü]
Ruh İklimleri [Öykü]
O Aşk Sokağında Yaşıyor [Öykü]
Kaptan Reisin Seyir Defteri [Öykü]
Diğer Tarafa Kirişi Kır 2. Koşmak Zamanı [Öykü]
Kabusların Krallığı [Öykü]
Hız! Diğer Tarafa... [Öykü]


selim koç kimdir?




yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © selim koç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.