Özyaşamöyküsü başka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eşsiz bir araç. -Philip Guedella |
|
||||||||||
|
Evliliğimizin dördüncü yılını yaşıyoruz. Adamcağızın, sabahın köründen gece yarılarına kadar iş peşinde koşarak daha çok para kazanmaktan ve kazandığı paraları çocuklarımız için ve benim için harcamaktan başka hiçbir gayreti yok. Başka şeyler için gayrete getirmek gibi bir niyetim de yok zaten. Anne babası ve başka kardeşleri yoktu, o nedenle, bundan dört yıl önce beni istemek için evimize saygı duyduğu bir dostuyla gelmişlerdi. Otuz beşinde olmasına karşın saçları ensesine kadar dökülmüş ve aşırı kiloluydu. Benim boyum bir yetmiş beşti ve onun boyu benim ancak omuzlarıma geliyordu. Buna karşın ben altmış sekiz kiloydum, o ise yüz otuz… Bütün bunları içime sindirebilmiştim, fakat içime sindiremediğim, daha doğrusu çok acıdığım bir problemini öğrenmiştim. O bir kalp hastasıydı. Doğumunda, kalbi delik olarak dünyaya gelmiş ve daha sonra geçirdiği bir dizi ameliyat ile bu kusuru giderilmiş. Fakat, ameliyatlardan sonra, benimle evlenmek istediği güne kadar iki kez kalp krizi geçirmiş ve ikincisinde zar zor döndürülmüş… Bütün bunları, beni istemek için geldiklerinde tüm açık sözlülüğü ile anlatmıştı. Bu dürüstlüğü onun için artı puan olmuşsa da, ondan on üç yaş küçüktüm, bu yaş farkı önemli bir handikaptı. O, ABD deki ünlü okullarda okuyup doktoralar yapmış bir tekstil mühendisiydi. Birkaç yabancı dili anadili gibi biliyordu. Buna karşılık ben de lise mezunuydum ve maalesef üniversite kazanamamıştım. Bu tahsil farkı da çok önemli bir handikaptı. Birkaç yıl önce girdiğim Miss Türkiye güzellik yarışmasında finallere kalmış tescilli bir güzeldim. Bunu bir basamak olarak kullanıp giriştiğim gerek manken olma çabalarımda ve gerekse oyuncu olma çabalarımda çok da başarılı olamamıştım. Evet, ünlü bir mankenlik ajansının kataloğunda kaydım vardı, ama nedense defilelere çağrılma sıklığım yılda birkaç defileyle sınırlı kalıyordu. Onlar da, diğer ünlü katalog arkadaşlarımın tenezzül etmedikleri iç çamaşırı defileleri oluyordu. Keza oyuncu olarak da televizyon dizilerindeki düşük ücretli ufak tefek rollerle yetinmek zorunda kalıyordum. İşin ilginç yanı ise, taliplim tarafından, nadiren çıktığım o iç çamaşırı defilelerinden birinde görülüp beğenilmiştim. Adamı, seksi vücut yapım baştan çıkartmış olmalıydı. O ise hem çirkin, hem de hastalıklıydı, ona ‘evet’ diyebileceğimi düşünerek beni istemeye gelmiş olması tam bir ukalalıktı. Ukalalıktı, çünkü servetine, parasına güvenerek, sırf onlar için, ona evet diyeceğimi sanıyordu; yani, beni hafif meşrep bir kız addediyordu. Öyle bir kız olsaydım, ben de elli tane sevgili değiştirir, magazin programlarında bolca reklamımı yaptırır, katalog arkadaşlarım gibi birinci sınıf işlere çağrılırdım! Oysa değil elli sevgili, birine bile denk gelmemiştim daha… Böylesiyle değil ‘evlenmek’ gırtlağını sıkıp öldürebilirdim. Annem de anlamıştı ‘evet’ demeyeceğimi, onun için, düşünmek için zaman isteyerek bir cevap vermemişti; ama, ‘kararımızı daha sonra bildireceğiz’ demenin ‘olmaz’ demek olduğunu biliyorlardı ve hayal kırıklığına uğrayarak giderlerken bir umutları kalmamıştı. Annem, günler süren ikna çabaları ile ‘evet’ dememi istiyordu. Onun derdi adamın sahip olduğu olağanüstü gayrimenkul ve menkul servetiydi. Nasıl olsa üçüncü, bilemedin dördüncü kalp kriziyle gankilir, malı mülkü sana kalır, diyordu. Sahibi olduğu fabrika ve mağazalardan müteşekkil hazır giyim şirketi kendi markasını satıyordu ve emsalleri arasında en ünlüsüydü. Ayrıca, bugün bu yazıyı yazdığım Sarımsaklı’daki üç yıldızlı otel gibi, birkaç otele de sahipti. Bugün evli oluşumuzun sebebi annemin bu gayretkeşliği değildi; adamın serveti de değildi kesinlikle… Ona ‘evet’ deyişimin birkaç nedeni vardı. İlk neden, beni araştırıp soruşturarak namuslu bir kız olduğumu öğrendiği için benimle evlenmekte ısrar ettiğini söylemesiydi; zira taviz vermediğim tek konu namusumdu. İkinci neden, çocukları çok sevmesiydi. Pek çok fakir çocuğa bakıyor, burs veriyordu. Yirmi iki yaşımdaydım ve çocukları inanılmaz derecede çok seviyordum. Hem de pek çok… İkimiz de çocuklar için ölüyorduk. İlginç değil mi? Üçüncü neden ise en çok öneme haiz olandı. Çocuk sahibi olabilmek uğruna hiçbir erkekle cinsel ilişkiye girmek istemiyordum. Bundan nefret ediyordum da ondan… Çocuk sevgim uğruna istiyordum ki, peyden pey üç çocuğum olacağına, bir cinsel ilişki kurmadan tüp bebek yöntemiyle bir batında üç çocuğum olsun. Sanki bu üç çocuğu ondan yapmak istiyormuşum gibi sevinçle atılmıştı: “Ben de, ben de, ben de…” O gene ona artı puan kazandıran açık sözlülüğüyle, ağır bir kalp hastası olduğu için kuracağı bir cinsel ilişki esnasında, kalbinin o adrenalini kaldıramayacağını, bu nedenle benimle de cinsel ilişki kurmasının söz konusu olmadığını söylemişti. Böylelikle bu üç çocuğu ondan yapmama beni ikna etmişti. Ve, ‘evet’ deyiverdim! Düğünümüz olduktan bir yıl kadar sonra da ilk üçüzlerime kavuştum. İlk üçüzlerime diyorum, çünkü onları o kadar çok seviyordum ki, birer kardeşleri olsun diye hemen ikinci yıl, ikinci üçüzlerimizi de dünyaya getirdim. Üçüncü üçüzlerimizde yemin ederim ki benim bir kabahatim yok! Birinci ve ikinci hamileliklerim esnasında tüp bebek merkezinde donmaya bıraktığımız yumurtalarımı dölleyerek bana sürpriz yapan kocamda bütün kabahat. Biraz kızdım ama yok olmalarına da kıyamadım, onları da, doğurdum. Bu günlerde evliliğimizin dördüncü yılını yaşıyoruz ve hala kocamla bir cinsel ilişki kurmuş değiliz. Ben en çok kocamı çocuklarımla birlikte kapıdan uğurlamaktan hoşlanıyorum. Dokuz çocuğumuzun her birini teker teker öperek, onlara “Allahaısmarladık!” deyişi ve sonra sıra bana geldiğinde de eğilip karnımdaki şişliği öperek “allahaısmarladık, bebişlerim, sizi de sabırsızlıkla bekliyoruz,” deyişi ve benim de dudaklarıma bir öpücük kondurması, dünyadaki hiçbir şeye değişmeyeceğim bir mutluluk sebebidir benim için. Artık yirmi altı yaşında ve bir yetmiş beş boyuma karşın tam doksan kiloyum. Kocam ise otuz dokuz yaşında ve bir altmış sekiz boyuna karşın sadece yetmiş kilo. Evlendiğimiz günden beri uyguladığı sıkı diyetle tam altmış kilo verdi ve bir daha kalbinden hiçbir şikayeti olmadı. Üstelik o kel de değil artık, kafasına bonus saçları ektirdi, kıvır kıvır… Ona bir de yakışıyorlar ki! Çocukların bakımıyla ilgili herhangi bir problemim yok, onların her birinin, ayrı ayrı bakıcıları var. Buna rağmen, şimdilerde kalbinden şikayeti olan benim. Sık sık daralmaktayım ve heyheylerim üstüme üstüme gelmekte. Kocamın sabahın köründen gecelere kadar işiyle meşgul olmayabileceği çok takılır oldu kafama; “acaba,” diyorum, “beni aldatıyor mudur? .../...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |