640K bellek herkese yetmelidir. -Bill Gates, 1981 |
|
||||||||||
|
Eşimle birlikte, ismini vermeyeyim, resmi bir kurumun bürosundaydık. Oradaki memurla aramda geçen diyalog aynen şöyleydi: “Adın ne?” “Kemal Paracıkoğlu” “Kemal, ne?” “Paracıkoğlu…” “Ha, evet, Parasızoğlu!” “Parasızoğlu değil efendim, Paracıkoğlu!” “Salak değiliz herhalde, anladık! Paracıklıoğlu!” * Biz işimizi bitirip çıkarken, aynı memura büroya gelen arkadaşı sormuştu: “Kim bu, Allah’ını seversen?” Dikilip, kapı aralığından ikisinin arasında geçen diyaloga kulak misafiri olmuştum: “Kemal Paracıklıoğlu’ muymuş, neymiş!” “Adını sormadım. Neyin nesi, onu söyle!” “Ha, o mu? Boş ver! Siktiriboktan herifin birisi işte!” “Ha, iyi o zaman!” * Eşim, soyadımızın bu şekilde telaffuz edilmesini içine sindiremeyerek tepki gösteriyordu. “Ne salakmış yahu! Sen soyadının doğrusunu ısrar ettikçe, o yanlış telaffuz etti.” “Olur, öyle şeyler, boş ver. Ha Parasızoğlu olmuş, ha Paracıklıoğlu; O da biliyor siktiriboktan bir herif olduğumu…” “Ne münasebet? Kendini aşağılamamalısın!” “Ben daha doğarken siktiriboktan bir herif muamelesi görerek aşağılanmışım; alışığım yani... İnan bana karıcığım, bu, böyle... Anlatayım da dinle bak: Bindokuzyüzellili yılların başında devleti yöneten her kademedeki görevliler, Türkiye’nin pek çok yerine olduğu gibi Muş Bulanık’a da hizmet götürmekten yoksun kaldıkları için, orada yaşamak zorunda kalanlar kendilerini hiçbir zaman güvencede hissetmezlermiş. Bulanık Yetiştirme Yurdu müdürü Sezai Paracıkoğlu gibi Türk Bayrağı’nın dalgalandığı her yer benim görev yerimdir, diye böbürlenen bir saf vatansever bile, karısının doğumu yaklaştığında, doğumunu uygun şartlarda yapabilmesi için onu, Muş Bulanık’tan memleketi Eskişehir’e, yakın akrabalarının yanına yollamış. Bulanık Yetiştirme Yurdu’na adeta dört duvardan ibaret bir bina iken gelip, verdiği hizmetler ve sağladığı katkılarla onu emsallerine örnek bir hale getirişi bakanlığın takdirlerini kazandığı için tayininin hemen yapılarak ödüllendirileceğini umarak, daha karısı yola çıkarken yazmış dilekçesini, kendisinin de Eskişehir’e ya da yakın çevresindeki bir yere tayin edilmesi için Bakanlığa yollamış. Karısı Fatma Hanım, eltisi ve kayınbiraderi ile bir arada durmak endişesiyle, eşinin talimatının aksine kayınvalide yanında sığınmak yerine Bahçelievler Mahallesi Civan Sokaktaki 16 numaralı evin avlusundaki indirmeyi kiralayarak yerleşmiş. Sezai beyin eli kulağında olduğu sanılan tayini bürokrasinin sumene altı kaprisleri ile olmamış ve Fatma Hanım uygun şartlarda doğum yapması için yollandığı yerde de, çocuğu, diğer çocuklarının ve komşularının yardımıyla bu evde ilkel şartlarda siktiriboktan bir itinamla doğurmuş. Tam da, kayınvalidenin ölüm döşeğinde olduğu güne denk gelmiş doğum. Nitekim kayınvalideye koşulup, torun müjdesi verildiğinde, kadıncağız, siktiriboktan bir torunu umursamamış, ‘torunu neyleyim, ölüyorum ben,’ dedikten az sonra ölmüş. Sezai Bey, ne oğlunun doğumunda, ne de annesinin ölümünde bulunamamış; çünkü tam da o günlerde, siktiriboktan bir evladın doğumuna koşturmak yerine, MİT hesabına bir dilsiz çerçi rolü oynayarak dağlardaki ünlü bir eşkıyanın iniyle ilgili istihbarat topluyormuş. Gecikmeli olarak tayininin Ankara Çayırhan’daki Yetiştirme Yurdu’na yapılmasından sonra gelebilmiş Eskişehir’e. Dünyaya gelen ve adı da Kemal Yavuz konulan bebenin nüfus kaydı da, Çayırhan’a taşınmalarına müteakiben, doğum parası almak amacıyla Çayırhan’da doğmuş olarak gösterilerek 01 Mart 1953 olarak kaydettirilmiş. Siktiriboktan bir çocuğun doğum gününü günü gününe kaydettirsen ne olur, kaydettirmesen ne olur? O zamanlar üniversite görmüş nüfus memuru nerde? Tahsili kıt bir nüfus memuru, bulunulan yerin Çayırhan olmasına ve doğumun Çayırhan’da olduğu söylenmesine karşın, doğum yeri hanesine de “Çayıralan” yazmış. İyi mi? Doğrusunu bilmediğim doğum tarihimle, yanlış yazılmış doğum yerimle, telaffuzu mümkün olmayan soyadımla siktiriboktan biriyim işte...” Eşimin amerikayı keşfetmişlik bilgiçliğiyle tavsiyesi gülmeme sebep oluyor: “Doğum tarihinin doğrusunu öğrenebilirsin!” “Nasıl?” “Mezarlık kayıtlarından babaannenin ölüm tarihini çıkarttırırsan...” Gülerek sözünü kesiyorum; “Babaannem kim? Onun adını bile bilmiyorum ki mezar yerini bileyim...” Eşimin sabrı tükeniyor; “Eh! Gerçekten de siktiriboktan bir herifsin... ” *
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |