..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bilen sever. -Leonardo da Vinci
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Ömer Faruk Hüsmüllü




1 Eylül 2016
Göçe Göçe - Balkanlara Bırakılan Alaz Bebek - 15  
Ömer Faruk Hüsmüllü
Ölenler zaten korkaktılar ve gittiler; ya bu kalanlara ne demeli? Bunların da hemen hemen tamamı hayatından bezmiş, direncini kaybetmiş, diri ile ölü arası bir varlık oluvermişler. Silkinmeleri, üzerlerindeki ölüm bulutunun içinden çıkmaları; hayat güneşinin ışığına doğru koşmaları gerekiyor.


:AJIF:


23 Haziran 1878 (22 Cemaziyelahir 1295) Göçün Seksen İkinci Günü;
Altı can daha kaybettik.
Ama ben, artık bu ölenlere kızmaya başladım. Şaka yapmıyorum, zaten böyle bir konunun şakası olmaz. Ölülere kızmamı saçmalık olarak görenler olursa, onlara da kızarım, olur biter.
Neden kızdığımı da açıklayayım:
Biz bu büyük göçe çıkarken, önümüzde sadece iki seçenek vardı: Ölmek ve yaşamak. Bunlardan ölümü seçmek işin en kolayıdır. Ölürsün her şey biter, her şey sona erer. Ne acı, ne dert, ne korku, ne de sıkıntı kalır. Öteki dünyada geçim derdi yoktur, mücadele yoktur, savaş yoktur, doğadaki tehlikelerden sakınma çabası yoktur. Hepsinden bir anda kurtuluverirsin. Biz kolayı değil zoru seçmeliydik; yani yaşamalı, sağ kalmalı, hayata tutunmalıydık. Bunu kendimiz için değilse bile, çocuklarımız için yapmalıydık. Çünkü bizim hayatımız, aynı zamanda onların hayatını da etkileyecekti. Onların çoğunun yaşaması, bizim hayatta kalmamıza bağlıydı.
Yaşamak için direnecektik, yaşamak istediğimizi hiç durmadan kendimize telkin edecek ve gerekirse “Yaşamak istiyorum!” diye sesimiz çıktığı kadar bağıracaktık. Belki de bazen yaşamak için öldürmek zorunda kalacaktık; o zaman da hiç çekinmeden bunu yapacaktık. Ölüme teslim olmak zayıflıktır, acizliktir. Kahramanlık yaşamayı gerektirir. Cesareti olanlar kahramandır ve bunlar hem yaşayan hem de yaşatanlardır.
Göçün seksen ikinci günündeyiz ve düşünüyorum, diyorum ki: Ölenler zaten korkaktılar ve gittiler; ya bu kalanlara ne demeli? Bunların da hemen hemen tamamı hayatından bezmiş, direncini kaybetmiş, diri ile ölü arası bir varlık oluvermişler. Silkinmeleri, üzerlerindeki ölüm bulutunun içinden çıkmaları; hayat güneşinin ışığına doğru koşmaları gerekiyor.
Bugün bu kadar kötümser ve de kırıcı olmamın sebebi, galiba yaşadığım o önemli olaydır. Çünkü bugün yıllarca emek harcadığım eserim, kitabım çalındı. Birkaç cilt olacağını tahmin ettiğim bu Türk Tarihi ile ilgili kitabı, yeniden yazmam da artık mümkün değil.
Mola yerinde havanın sıcaklığı da bizi rehavete sokmuştu. Gölge yerlerde sere serpe uzanmış dinleniyorduk. Nasıl oldu bilmiyorum, sadece ben değil hiç kimse onları farketmedi, görmedi. Altı kişi bizim araba dahil altı arabanın içinden bir şeyler alıp kaçtılar. Biz onları çalarken değil, kaçarken gördük. Her şey bir-iki dakika içinde oldu bitti. Yakalamak ne mümkün; adeta uçtular. Biz ise sadece arkalarından bakakaldık. Bunlar komitacı filan değil; onun bunun malını talan eden, çalan; hırsız, yağmacı kısacası çapulcular...
Kitabım birkaç bakır eşya ile birlikte, süslü püslü küçük bir sandığın içindeydi. Çapulcu sandığı görünce, içinde çok değerli bir şeyler olduğunu ummuş olmalı ki, öteki eşyalara hiç dokunmadan onu çalıvermiş. Sandığın içindeki bakırlar, hem az hem de ucuz şeylerdi. Kitap ise hiç işine yaramayacak. Ya bir yere atacak ya da ateşte yakacak. Ne fark eder ne yapacağı? Olan bana oldu ve gitti benim onca yıldır verdiğim emek!

Bu geceki gördüğüm rüyanın etkisi de hâlâ üzerimde. Aslında ben rüya yorumlarına inanmam, bunların gelecekle ilgili mesajlar verdiği iddialarını, saçma bulurum. Belki de bu rüyayı görmeme sebep Sadi Ali'nin küçük kızı Fatma'nın söyledikleridir. Fatma on bir yaşında çilli suratlı, sarı saçlı, zayıf mı zayıf, biraz kaçık bir kızcağız. Ne zaman görsem elinde bir parça bez vardır ve durmadan burnunu siler. Gerçekten burnu akıyor da mı siliyor yoksa bu tekrarlı hareketi yapmaktan kendini alıkoyamıyor mu, bilinmez. Fatma bugün mola yerinde her gördüğüne:
-Alaz'ı gördüm, büyümüş, kocaman bir kızan olmuş. Ölmemiş, ölmemiş! Deyip durdu.
Ben dahil, onu dinleyenler de sadece kafamızı salladık durduk; tabii acıyan gözlerle bakarak... Rüyam şöyle:
Geniş bir düzlükteyiz, her taraf çimenle kaplı. Arabalar bir sıra halinde dizilmiş, öküzler salma bırakılmış, iştahla yeşil ve taze çimenleri yiyorlar. Arabaların az ilerisinde, metrelerce derinliği olan bir uçurum var. Öyle ki bakarken bile korkuyorum.
Arabaların yanında, beş yaşlarında bir erkek çocuk görüyorum. Hareketli, neşeli bir çocuk olduğu davranışlarından belli. Dikkatle bakınca bunun Alaz bebek olduğunu anlıyorum. “Daha yeni doğmuştu, ne çabuk büyüdü!” diye hayret ediyorum. Çocuk kağnı arabalarının yanına doğru gidiyor, bir tanesini çekiştirmeye başlıyor. Gerçekte onu kıpırdatması bile mümkün değilken, araba yürümeye başlıyor. Alaz bebek önde, araba arkada uçuruma doğru gidiyor. “Eyvah! Alaz bebek uçuruma düşecek, paramparça olacak!” diye bağırıyorum. Ama korktuğum olmuyor, Alaz bebek arabanın önünden kendini yan tarafa atıveriyor. Kağnı ise hızla uçurumun derinliklerine doğru yuvarlanıyor. Yaptığından hoşlanmış olmalı ki Alaz bebeğin sevinç çığlıklarını duyuyorum.. Sonra da geri dönüp, bir arabayı daha aynı şekilde uçuruma yuvarlıyor. Bunu iki araba daha izliyor. Ben her defasında heyecan içinde bağırıp duruyorum. O ise, gene aynı sevinç çığlıklarını atıyor.
Arabalarla olan oyundan bıktı Alaz bebek, buradan ayrılıp öküzlerin yanına doğru gidiyor. İçlerinden birinin sırtına biniyor. Öküz bir at gibi önce şaha kalkıyor, sonra dört nala koşmaya başlıyor. Diğer öküzler de aynı tempoyla bu öküzü izliyor. Alaz bebek sağ elini yumruk yapıp havada sallıyor ve kahkahalar atıyor. Ben ise “Düşecek, düşecek, düşecek...” Diye bağırıyorum. Düşmüyor.
Düzlükte koşan yüzlerce öküz ve en öndeki öküzün sırtında Alaz bebek... İlginç bir görüntü! Derken gökyüzünde büyük bir kuş görüyorum. Kartal değil, acaba ne olabilir. Süzülerek Alaz bebeğin üzerine doğru alçalıyor ve pençeleriyle onu öküzün üzerinden alıp, gökyüzüne havalanıyor. Kuş, Alaz bebekle birlikte yukarılara doğru yükseliyor, yükseliyor; sanki dünyanın dışına gitmek niyetindeymiş gibi. Dünyanın dışına gitmiyor; Alaz bebeği pençelerinden bırakıyor. Alaz bebek hızla yere doğru düşmeye başlıyor, düşüyor, düşüyor... Ben, “Onu tutmalıyım, tutmalıyım onu!” diye bağırarak Alaz bebeğin düşeceğini tahmin ettiğim yere doğru koşuyorum.
Sonrası yok, rüya burada bitiyor. Çünkü bağırarak uyanııyorum. Karım ve çocuklarım gözlerini ovuşturarak şaşkın şaşkın bana bakıyorlar. Sesimden uyanmışlar. Ortalık ağarmamış, gece bitmemiş: daha yola çıkmaya vakit var, onun için uyumaları gerekir. Onlara:
-Merak edecek bir şey yok, sadece kötü bir rüya gördüm. Uyumanıza devam edin, diyorum. Onlar yorganlarının altına gömülürken ben de yaşadıklarımı not etmek üzere defterimi alıyorum. Nasıl olsa bu rüyadan sonra beni uyku tutmaz.
Birkaç saat sonra. Sinsice geceye sokulan güneş, karanlığı aydınlığa dönüştürüyordu. Gece çaresizdi, çekilmeliydi yavaş yavaş. Öyle de yaptı. Güneşi yeneceği anın gelmesini beklemek galiba en iyisiydi. Aydınlığı kovalayacağı anı sabırla beklemeyi öğrenmeliydi.
(Devam edecek...)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 1. bölüm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 35 Son Bölüm
Memleketimin Delileri - 2
Memleketimin Delileri - 1
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 33
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 34
Köpeğin Adı Badi - 80 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 32
Demokratik Deliler Devleti - 37 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 26
Göçe Göçe - Köyümüz Yok Olmuş - 48 (Son Bölüm)

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ücretsiz Kitap Dağıtabileceğim İstanbul’da Bir Mekan Arıyorum
Bir Edebiyatçı Gözüyle Mağaranın Kamburu - Yorum: 4
Bir Felsefeci’nin Kaleminden Mağaranın Kamburu – Yorum: 6
Mağaranın Kamburu
Bir Romanın Anatomisi: Mağaranın Kamburu
Bir Anı Defteri Buldum - Roman
Ömer Seyfettin Eserlerini Nasıl Yazardı?
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 2
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 3

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.