Doðru þeritte olsanýz bile, olduðunuz yerde kalýrsanýz er geç ezilirsiniz. -Will Rogers |
|
||||||||||
|
Dedem böyle deyince dikkatimi çekti. Annem sofrayý hazýrlamýþ ama ben farkýnda bile deðilim. Oturup yemeðimizi yedik. Dedem yemekten sonra anlatmaya devam etti: -Bizim köyün en zengini Halil Aða'dýr. Düþman buradan kaçtýktan otuz sene kadar sonra bu Halil Aða, köyde Kenar'daki tarlasýný sürerken sabanýna bir þey takýlmýþ. Hayvanlarý ne kadar zorladýysa da sabaný çýkaramamýþ. Bunun üzerine orayý kazmaya baþlamýþ. Bir de bakmýþ ki, tabut-sandýk karýþýmý bir þey var orada. Kapaðýný açmýþ, içinin altýn dolu olduðunu görmüþ. Bulduðu hazinenin üstünü toprakla örtüp, hayvanlarý arabaya koþmuþ ve köye evine gitmiþ. Karýsýna hemen büyük bir kilim hazýrlayýp, onunla beraber gelmesini söylemiþ. Kadýn denileni yapmýþ ve birlikte tarlaya gitmiþler. Defineyi çýkarýp arabaya koyup, üzerini kilimle iyice örtüp, tekrar evlerine dönmüþler. Eve gelince defineyi arabadan indirip içeri taþýmýþlar. O kadar aðýrmýþ ki, taþýrken çok zorlanmýþlar. Sonra, evin perdelerini çekip altýnlarý bir sofra bezinin üzerine dökmüþler. Altýnlardan adeta koca bir yýðýn oluþmuþ. Onlar bu iþleri yaparken, perdenin aralýk kalan kýsmýndan bir köylü, ne yaptýklarýný gözetliyormuþ. Bu adam daha sonra bu hikayeyi yeminler ederek defalarca anlatmýþ. Tabii Halil Aða'nýn sýk sýk Ýstanbul'a gidip gelmesi de, bu hikayeye inananlarýn sayýsýný çoðaltmýþ. Güya, Halil Aða Ýstanbul'a giderek, oradaki sarraflarda altýnlarý bozduruyormuþ. Hikaye doðru mu, uydurma mý bilemem ama þurasý bir gerçek: Halil Aða, çok kýsa zamanda köyün en güzel evini yaptý, Çerkezköy'den de bir ev aldý. Motoru filan da var. Hasat zamaný, bizim gibi düven sýrtýnda aylarca dönüp de birkaç kile buðday çýkarmak için uðraþmaz, gündelikçi tutar ekini biçtirir, batosu çaðýrýr makine bir gün içinde harman iþini bitirir. Ayrýca Ýstanbul'da da birçok gayrimenkülü olduðu söyleniyor. ● Dedem konuþurken ben daldým gittim; gözümün önünde ninemle yani babaannemle olan anýlarým canlandý: Mevsimlerden yazdý. Köye geleli iki gün olmuþtu. Dört ila beþ yaþlarýndayým. Ninemi avluda bir tavuðu kovalarken gördüm. Tavuk bazen koþuyor bazen de az da olsa uçuyordu. Kovalamaca uzun sürdü, sonunda galip gelen ninem oldu. Mýsýr ambarýnýn yanýnda tavuðu kýstýrýp yakaladý. Koltuðunun altýna sýkýþtýrdý, odunluða doðru yürüdü ve eline nacaðý aldý. Tam o sýrada baðýrdým: -Nineee, ne yapýyorsun? -Ne yapýcam? Tavu(ð)u kesecem. -Yazýktýr be nine! -Neden yazýk olsun, onlar biz yeylim diye yaratýlmýþ. Deyip kütüðün üzerine kafasýný koyduðu tavuðun boynunu, bir vuruþta kopardý. -Kýzaným ta nerelerden gelmiþ, bi köy tavu(ð)u yemeden mi gidecek? Deyip, kesik tavuðu bir lengerin içine koydu, aþevinden bir bakýr sýcak su getirip üzerine döktü. Suyun buharý tüterken hýzlý hýzlý tavuðun tüylerini yoldu. Býçakla karnýný yardý, yýkadý. Aþevinde altý ateþ dolu sacayaðýnýn üzerine içi su dolu tencereyi koyup tavuðu içine attý. Ninemin evi, iç içe iki göz odadan ibaretti. Kapýnýn hemen giriþindeki odaya aþevi deniyordu. Burasý yemek yapmak ve ekmek piþirmenin yanýsýra, yayýk dövmek filan için de kullanýlýyordu. Sað tarafta duvara çakýlmýþ, iki tane tahta aský vardý ve bunlara içi su dolu bakýrlar asýlýydý. Dün, bu bakýrlardan birinin altý delinmiþ olmalý ki, þýp þýp diye su damlatýyordu. Ninem bakkala gidip bir tane sakýz alýp geldi, ben de sakýzý bana verecek sandým, ama çok az diþi olmasýna raðmen kendi çiðniyordu. Sakýz iyice yumuþayýnca, bakýrýn içinde kalan suyu bir güðüme boþaltýp, bakýrýn delik olan kýsmýna sakýzý yapýþtýrdý. Sonra, tekrar içine suyu koyup yerine astý. Þýp þýplar durmuþtu. Aþevinde tabak, çanak, çömlek, kaþýk, hamur teknesi, sýrana, kürek, maþa, yayýk, sacayaðý ve iki çuval da un vardý. Burada yemeklerin piþirildiði ocaðýn ve kubbesi öteki odada bulunan fýrýnýn dumaný ayný bacadan çýkýyordu. Kýþýn fýrýný ekmek yapýlsa da yapýlmasa da her gün yakmak gerekiyordu. Çünkü öteki odanýn ýsýnmasý ancak bu þekilde mümkün olabiliyordu. Çok sýcak havalarda fýrýn yakýlamayacaðýndan, ayrýca bu zamanlarda ekmek piþirmek için bahçeye de bir fýrýn yapýlmýþtý. Bu odanýn yerlerinin yarýdan fazlasý toprak, diðer yarýsý ise yer yer yýrtýklarý ve hatta yanýklarý olan bir hasýrla kaplýydý. Aþevinden öteki odaya geçerken, yüksek bir eþikten atlamak gerekiyordu. Bu odada hem yemek yenir, hem oturulur ve hem de yatýlýrdý. Aþevinden biraz daha büyük yapýlmýþ, çünkü zaten fýrýnýn kubbesi birkaç metrelik alaný kaplýyordu. Perde olarak, un çuvalarýnýn kullanýldýðý iki tane küçük penceresi vardý. Yerden yüksekliði yarým metre civarýnda olan, sað taraftaki yüklükte yatak ve yorganlar ile yastýklar yer alýyordu. Duvar içine oyulmuþ, ninemin “öcere” dediði yere iplik, iðne, kibrit gibi þeyler konulmuþtu. Öcerenin iki karýþ ötesinde, duvara çakýlý bir çivide gaz lambasý asýlýydý. Yerlere yaygýlar serilmiþ, duvar kenarlarýna da içleri saman dolu yastýklar konmuþ. Ayrýca bir küçük iki büyük pösteki ile beþ-altý tane þilte de üzerlerine oturulmak için kullanýlýyordu. Ninemin evindeki eþyalarýn hepsi bu kadardý. Ev kapýsýnýn ne içinde ne de dýþýnda kilit vardý. Gündüzleri bir yere giderken çoðunlukla kapý açýk kalýrdý. Gece yatarken bazen ninemin kapýnýn arkasýna komislayý dayadýðýný görmüþtüm. Komisla, iki kertikli ucuna su getirmek için bakýrlarýn asýldýðý uzunca bir aðaç askýydý. Genç kýzlar ve kadýnlar, komislanýn ucuna iki boþ bakýr asarak camiinin yanýndaki çeþmeden evlerine su taþýrlardý. Ýçme, çamaþýr ve banyo için kýsacasý her þey için gereken su, bu yolla temin edilirdi. Çeþme, ninemin evine dört yüz metre uzaklýktaydý ve çeþmeden eve dönüþ yolu da yokuþtu. Komislaya takýlan bakýrlarýn büyüklüðünün ayný olmasýna dikkat edilirdi; yoksa omuzda taþýnýrken denge sorunu ortaya çýkabilirdi. Yolda oynarken susayan çocuklar, evlerine su götürenlerin bakýrlarýndan kana kana su içerlerdi. Kimden su isteseler hemen durulur, bakýr çocuk rahat içsin diye hafifçe eðilirdi. Suyunu içen çocuk aðzýný siler, hiçbir þey demeden oradan uzaklaþýrdý. Su taþýyan erkeðe çok seyrek rastlanýrdý. Genelde bu iþi kýzlar ve kadýnlar yaparlardý. Bir keresinde, açýk býrakýlan kapýdan bir komþunun kedisi, ninemin aþevine girip, oradaki hamur mayasýný yemiþ. Ninem bunu yakaladý, kuyruðu dýþarda kalacak þekilde bir çuvalýn içine soktu ve nacaðý eline alýp, kuyruðunu kökünden kesip býraktý. Ben hayret ve korkuyla olanlarý seyrediyordum. Bana: -Bi da(h)a gelemez... Diyerek davranýþýnýn nedenini açýkladý. (Devam edecek...)
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |