Tüm mutsuzluklar yokluktan deðil, çokluktan gelir. -Tolstoy |
|
||||||||||
|
Ninem elinde bir bakraç sayaya doðru gidiyordu, bana: -Süt sa(ð)ma gidiyem, sen de gelecen mi? Dedi, ben “evet” anlamýnda baþýmý sallayýnca, peþinden gelmemi iþaret etti. Gittim. Sayanýn kapýsýný açtý, önden beni içeri soktu. Hafif karanlýk, basýk tavanlý, pis kokulu bir yerdi. Hayvanlarýn dýþký ve sidik kokusu saman kokusuna karýþmýþtý. Nefes aldýkça, ciðerlerim acýyordu. Olduðum yerde durdum kaldým, çünkü yerler kurumuþ ve yaþ hayvan dýþkýsý doluydu. Ayaðýma pislik bulaþacak diye korkuyordum. Durumu anlayan ninem, hemen beni bir kolunun altýna sýkýþtýrýp, ineklerin yanýndaki nispeten temiz bir yere býraktý. Sonra iki metre ileride, kotara adýný verdiði etrafý tahtalarla çevrili eðreti bir yerin kapýsýný açtý. Oradan kara ineðin yavrusu, bir ok gibi fýrladý, benim ayaklarýmýn dibinden hýzla geçip annesinin memelerine sarýldý. Kýtlýktan çýkmýþ gibi, emiyordu memeleri. Ufacýk, çok sevimli bir hayvandý. Temizdi, çünkü annesi o emerken her tarafýný yalýyordu. Ýncecik beyaz-siyah karþýmý tüylerine dokunmak istediysem de kara inekten korktum. Belli mi olur, bana bir boynuz atabilirdi. Buzaðýyý ninem, annesinin yanýnda fazla tutmadý. Boynundan çekerek, zorla annesinin memelerinden ayýrdý ve kotaraya götürüp kapattý. -Biraz daha emseydi be nine! Hayvan doymadý ki... Dedim. -Eter o kadar! Býraktým mý bize süt komaz. Dedi ve yanýndaki bakraça önce kara inekten, sonra da sarý inekten süt saðdý. Saðmayý bitirdiðinde, bakraçýn yarýsýndan biraz fazlasý dolmuþtu. Hayvanlarýn yemliðine saman attý ve sayadan çýktýk. Böylece bana verdiði sözü de tutmuþ oldu. Güneþ tam tepedeydi. Yakýyordu. Gölge bir yere oturmalýydým. Dut aðacýnýn yanýna gittim; önce yere düþmüþ olgun dutlardan bir avuç toplayýp yedim. Lezzetliydi. Sonra da sýrtýmý dut aðacýna dayayýp gölgesinde oturmaya karar verdim. Boþ gözlerle etrafa bakýndým. Biraz ileride çoðu kýrýlmýþ kerpiçler vardý; kim bilir ne zamandan kalmýþtý! Ninemin karýþýk renkli tüyleri olan horozu, bu kerpiçlerin üzerine çýktý. Ayaklarýný bir-iki kere kuvvetli bir þekilde kerpice vurdu, kanatlarýný çýrptý ve boynunu uzatarak öttü, öttü; oldukça uzun sürdü bu ötüþ... Kerpiçlerin üzerinden adeta uçarak yere atladý, topraðý ayaklarýyla eþeleyen tavuklarýn yanýna gitti. Tavuklar horozun bu ani hareketini fark edince kaçýþtýlar. Bu horozu tahrik etmiþ olmalý ki hýzýný artýrýp yakaladýðýný gagaladý. O sýrada oradan geçmekte olan bir kedi de horozun saldýrýsýna uðradý. Kedi önce panikledi, sonra arka ayaklarýnýn üzerine oturdu ve týslayarak horoza doðru ön ayaklarýný salladý. Horoz durdu, kediye küçümseyen bir bakýþ atýp kaçan tavuklarýn peþine düþtü. Caným sýkýlýyordu, ninem anladý. Benim caným sýkýlmasýn diye, komþularýn benimle akran çocuðunu çaðýrdý. Kendi avlularýnda dolaþan çocuða, bizim evin oradan: -Ýsiin, Ýsiin, diye baðýrdý. Böylece ben de oyun arkadaþýmýn adýnýn Ýsiin olduðunu öðrenmiþ oldum. O güne kadar böyle bir isim duymamýþtým. Bana biraz tuhaf gelse de çocuða adý ile ilgili bir þey sormadým. Günler sonra anladým ki burada, Hüseyin'e Ýsiin derlermiþ. Ýsiin'in biraz çekinerek kendi avlularýnýn üzerinden atlayýp bizim avluya girdi, bana doðru yaklaþtý; çekinmekte haklýydý, çünkü diðer zamanlarda böyle bir þey yaparken ninem görse kýyameti koparýrdý. Çocuk benim yüzüme bakmaktan utanýyordu, baþý önünde yavaþ yavaþ bana yaklaþtý. Halbuki ben onun yüzüne çok dikkatli bakmýþtým: Çil dolu bir yüzü vardý, bir hastalýðý var sandým. Cildi de bembeyazdý.Bu köyün çocuklarýnýn hepsi yabancýlardan ya da daha doðrusu þehirlilerden utanýyorlardý. Çünkü, annemle ben köye girdiðimizde, sokakta bulunan ve bizi gören ne kadar çocuk varsa, hepsi evlerine kaçýyorlardý. Arkadaþým benden fazla oyun biliyordu. Çelik çomak oynamayý teklif etti, ama ben bu oyunu bilmiyordum. Onun için önce bana kendi þivesiyle çelik çomak oyununun nasýl oynanacaðýný anlattý. Ýkimiz de odunluktan çomak denilen bir metreden biraz fazla birer sopa aldýk. On-onbeþ santimlik bir sopa parçasýný da çelik olarak kullanacaktýk. Ýki taþ bulup çelik bunlarýn üstüne konuyor, çomak bunun altýna sokulup çelik yukarý havalandýrýlýp vuruluyor. Çocuklardan biri, bunu yaparken diðeri karþý tarafta bekleyip kendine doðru gelen çeliði yakalamaya çalýþýyor. Yakalarsa rakibi yanýyor ve vurma sýrasý ona geçiyor. Yakalanamadýðýnda vuran, çeliðin gittiði mesafeyi çomaðýnýn boyu ile ölçüp, kendine “kama” yazýyor; tabii aklýna. Mesela “on dört kamam var,” diyor. Biz bu oyunu oynarken ninem, elinde kaþaðý ile gene sayaya girdi. Bu sefer beni çaðýrmadý. Sayadan çýktýðýnda elinde top þeklinde yuvarlanmýþ hayvan tüyü vardý. Bize doðru bu topa benzeyen þeyi attý; oynayalým diye. Ben zaten çelik çomak oyunundan býkmýþtým. Top oynamak daha zevkli olur diye düþündüðümden, çelik çomak oyununu býrakýp top oynamayý teklif ettim arkadaþýma. Kabul edince oynamaya baþladýk. Ama, bu top diye kendimizi kandýrdýðýmýz þey, öyle hakiki top gibi gitmiyor ve zýplamýyordu. Bütün gücünle vursan bile, en fazla bir metre öteye gidiyordu. Bu da bana bir tat vermedi. Topa benzeyen bu nesneye birkaç tekme attýktan sonra býraktým. Ýsiin, kendi kendine oynadý bir müddet. Bir de baktý ki, bende oynama niyeti hiç yok; o da býraktý. Yeni bir teklifle daha geldi arkadaþým: Araba yapacakmýþ. Bunu seve seve kabul ettim; bir taraftan da yapabileceði konusunda kuþku duyuyordum. Araba yapmak için, benim kafamdan az küçük bir kabaðý ninemin evinin arkasýndaki, kabak ekili yerden kopardýk. Ýsiin, cebinden bir çaký çýkardý; iki-üç karýþ uzunluðunda bir dalýn uclarýný çakýsýyla sivriltip, kabaðýn içinden geçirdi. Ayný boyda iki tane gündendi sopasý aldý, bunlarýn uçlarýnýn üç-dört santim gerisinden delikler açýp, kabaða saplý sopanýn sivri yerlerine taktý. Sopalarý öteki uçlarýndan iki eliyle tutup, ileri doðru iteledi. Kabak dönmeye baþladý, o da peþinden gitti. Sonra da oynayayým diye bana verdi. Sopalarý iteledim, çimenler üzerinde kabak yuvarlandý, evin önünden geçip arka tarafýna gittim. Orasý taþlýydý, bazý taþlar yumruk büyüklüðündeydi. Kabak bu taþlara takýldý, gitsin diye zorladým. Ve sonunda zorlanmaya dayanamayan gündöndü sopalarý kýrýldý... Böylece araba oyunu ile de, arkadaþým beni memnun edememiþ oldu. Biraz sonra da annesinin sesi duyuldu: -Ýsiin, Ýsiin... Nerdesin? -Buradayým aney! Diye cevap verdi Ýsiin. -Gel artýk, baban çarýya., gelsin deye.. Ýssin, bana Allahaýsmarladýk bile demeden, koþa koþa evlerinin yolunu tuttu. (Devam edecek...)
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |