Sevmek bir başkasının yaşamını yaşamaktır. -Balzac |
|
||||||||||
|
Saatlerce karlara bata çıka, ağaçların arasından yürüdüm, bir insana da bir hayvana da rastlamadım. Hava iyice kapattı, soğuk arttı. Öğlen çoktan geçmiş olmalı. Buralarda kar örtüsü fazla değil, yürümek de rahat sayılır. Birkaç yüz metre ileride evler gördüm, sevindim. Gördüğüm yer de küçük bir orman köyüydü. Biraz sonra asfalt bir yola çıktım, yolda hemen hemen hiç kar yoktu. Yol kenarında ise yığılıydı. Belki, bir iş makinesi tarafından yol temizlenmişti.Tabii bu yol benim bildiğim o asfalt yol olmadığı gibi bu köy de o gittiğim köy değildi. Yolda ilerledim. Bir kamyonet geçti yanımdan. Duracakmış gibi yaptı, umutlandım. Belki de bana yiyecek verirler ya da alıp götürürler diye. Peşinden koştum, yanılmışım: kaçtı gitti. Yolun kenarındaki köyün mezarlığına geldiğimde içeride insanlar vardı. Bu soğukta mezarlıkta işleri neydi? Ne olacak, ölü gömmeye gelmişler. On kişi kadar varlar; hepsi de yetişkin erkek. Çocuk ya da yaşlı insan yok aralarında. Nefesleriyle ellerini ısıtıp küreklere sarılmadan önce kefenli cesedi mezara indirdiler. Çabucak üzerini toprakla örtüp mezarın başından ayrıldılar. Tek bir kişi geride kaldı, o da dua okumak için. Ben de peşlerine takıldım, konuşmalarını dinledim. Ölen çok genç bir kadınmış, geride iki yaşında bir kızı kalmış. Neden öldüğü bilinmiyor, hasta değilmiş ki... Aniden ölmüş. Adamlardan biri mezarlığın kapısında beni fark edince: -Sen de nereden çıktın, git başımızdan, dedi. Kuyruk salladım, fayda etmedi. Bir diğeri: -Bu bizim köyün köpeği değil, ilk defa gördüm. Kovalım gitsin, zarar verebilir, dedi. Yere eğilip taş alırmış gibi yaptı, aslında taş yoktu, o kadar karın içinde taşı nereden bulacaktı? Korktum, geri çekildim. En sona kalan, dua okuyan adam da geliyordu hızlı hızlı. O bana hiç aldırış etmeden yanımdan geçti, gitti. Tekrar mezarlığın içine girdim. Kar yağmaya başladı, rüzgar hızını artırdı. Çok acıkmıştım. Mezarlıkta yiyecek ne gezerdi? Aslında vardı da, bu yiyeceği yemenin bedeli çok ağır olabilirdi. Böyle bir yiyeceği yemek, köpekler açısından normaldi ama insanlar açısından affı olmayan bir suçtu. Her şeyi göze alıp, bu suçu işlemeye karar verdim: Az önce gömülen genç kadının cesedini yiyecektim. Kadının mezarı üzerindeki toprak henüz yumuşaktı, şimdi eşmek çok kolay olacaktı. Buna rağmen biraz bekleyip kimsenin bulunmadığından emin olmalıydım. Fazla da sürmemeliydi bu bekleme, yoksa toprak donabilir ya da kar etrafı doldurabilirdi. Bir süre mezarlığı dolaştım, hemen hemen her mezarın yanında ya da başında bir ağaç ekiliydi. Ufak bir mezarlık, evlerden de uzak. Genç kadının mezarının üzerindeki toprakları eşeleyip cesede ulaşmam saatlerce sürdü. Neyse ki mezar fazla derin kazılmamıştı. Buna rağmen içine girebilmem çok zor oldu. Cesede ulaşınca kefen sorunu çıktı, kolay kolay yırtılmıyordu. Sonunda yırttım ve cesetten etler kopararak karnımı doyurdum. Yemekten sonra da mezardan çıkmam gerekiyordu. Zıplamaya başladım, birkaç zıplamadan sonra kendimi dışarı atabildim. Kar da rüzgar da hızını iyice artırdı, tipiye dönüştü. Buna rağmen kazdığım toprağı tekrar mezarın üzerine yığmalıydım, fark edilirse bunu yabancı bir köpeğin yaptığı anlaşılır ve yakalarlarsa beni kesin öldürürlerdi. Patilerimle ve burnumla toprağı mezara doldurmaya başladım. Çok uzun sürmedi, tipi de bana yardımcı oldu, mezarın üzeri kısa zamanda kalın bir kar tabakasıyla örtüldü. Bu iş bitince mezarlıktan çıkıp köyün içine doğru gitmeye başladım. Her tarafım kar içindeydi, birkaç defa silkelenip kardan kurtulmaya çalıştıysam da az sonra üzerim gene karla doluyordu. Rüzgar ve kar hız kesmiyordu, göz gözü görmüyordu. Karşıma köy çeşmesi çıkınca yalaktan su içtim. Çeşme gürül gürül akıyordu, donmamıştı. Öyleyse ben neden bu kadar çok üşüyordum.Daha hızlı hareket etmeli hatta koşmalıydım. Öyle yaptım. İlk köy evinin yanına gelince durdum, etrafa bakındım, sesleri dinledim. Rüzgarın sesinden başka ses duyamadım. Bu arada yoldan iki otomobil ve bir kamyon geçti. Onların sesini bile ancak yanımdan geçerken duydum. Tek korkum köyün köpeklerinin kokumu alıp bana saldırmalarıydı, ama böyle bir şey olmadı. Dışarıda adeta kıyamet koparken; yabancı bir köpeğe saldırmak için, hiçbir akıllı köpek sıcacık sığınağını terk etmezdi. Gözüme kestirdiğim bir evin bahçesindeki çalı ve dikenli telden oluşan alçak çitin üzerinden atlayarak içeriye girdim. Zaten burayı seçmemin nedeni kolay girilebilir olmasıydı. Bu bile çok zor olmuştu. İlk atlama denemelerimde başarısız oldum, patilerime tel ya da diken takılıyordu, canım acıyordu. Yılmadım, tekrar tekrar denedim. Sonunda kendimi bahçenin içindeki karların üzerine atmayı başardım. (Devam edecek...)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |