..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Ömer Faruk Hüsmüllü




2 Haziran 2018
Çapulcu Manyak - 16  
Ömer Faruk Hüsmüllü
Yaşadılar, yaşadılar, yaşadılar... Ya sonra? Tamam, bu kadar yaşamak yeter diyebilecekler mi samimi olarak? Doymuş bir hayvanın gösterdiği gözü tokluğu gösterebilecekler mi?


:HIF:
     Yazmak zorunda hissediyorum kendimi. Böylece hem rahatlıyorum hem de yazdıklarımı okuduğumda unuttuklarımı tekrar hatırlıyorum. Yoksa bu hayat böyle çekilmez. Bırakıp gitmek istediğim çok oldu hayatı. Defalarca... Her defasında da “Biraz yazdıktan sonra...” dedim ve bırakamadım.


     Dışarısı bana göre değil, iyisi mi kendimi eve atayım. Baksana birbirini kovalayan sadece arabalar değil, insanlar da... Nereye gider bu kadar insan ve araba, ya da nereden gelir? Bu insanlar ne yaparlar yaşarken; hayatı çekilir hale getirmek için? Hedefleri var mı? Yoksa günlerini gün etmenin peşindeler mi? Hiç düşünüyorlar mı neden dünyaya geldiklerini ve neden yaşamaları gerektiğini? Yaşadılar, yaşadılar, yaşadılar... Ya sonra? Tamam, bu kadar yaşamak yeter diyebilecekler mi samimi olarak? Doymuş bir hayvanın gösterdiği gözü tokluğu gösterebilecekler mi? Ya da, biraz daha biraz daha yaşayayım, diye çabalayacaklar mı? Yoksa ben, hayattan el mi çektim, her şeyi bıraktım mı da böyle düşünüyorum? Hayır hayır, şimdilik değil en azından.
     Masamın başına oturdum yavaşça, Aynadaki, sesten de geldiğimi anlayıp beni lafa tutmak ister diye en ufak bir tıkırtı bile yapmamaya çalışıyorum. Masamın üzerinde bir yol var, öyle bilinen yollardan değil: Dimdik. Her iki tarafında uçurum olan bir rampa. Boş. Ne araba ne de insan var. Yolun sağında gürül gürül akan bir derenin yatağındaki taşlara çarpan suyu etrafa saçılıyor. Öyle bir saçılma ki güneş ışığı da vurduğu için adeta bir gökkuşağı oluşturuyor. Yeşillik bol; çimen, yabani bitkiler, küçük ve orta boyda ağaçlar. Görüntü hoş, ama devam etmiyor; yerini beton yığını binalarla dolu bir şehre bırakıyor. Binalar arasına sıkışmış bir futbol sahası, adeta utancından saklanacak bir yer arar gibi. Öyle ya tıkış tıkış olan bir yerde bu kadar geniş bir yer işgal etmek ayıp olsa gerek. Stat da boş, şehrin sokakları ve caddeleri de. Bütün canlıları esrarengiz bir silah yok etmiş. Şehir sallanmaya başlıyor; yok yok, bu sallanmanın ötesinde bir şey; kıvıra kıvıra, göbek ata ata oynuyor. Çıldırmış; insan yok diye sevindiğinden mi çılgınlığı?
     Sokak kapısı önce açıldı, sonra kapandı. Birkaç dakika geçince gene açıldı ve kapandı. Kapıyı kapadığımdan ve kilitlediğimden eminim. Başka birine de evimin anahtarını vemiş değilim. Hayırdır, öyleyse kapıyı açıp açıp kapayan kim? Gözümü odanın kapısına diktim, bekliyorum. Ne gelen var ne giden... Dakikalar saatlere dönüştü gene yok. Başka bir işle uğraşmak ya da gidip bakmak için niyetleniyorum, sonra vazgeçiyorum. Böylesi davetsiz bir misafiri ayakta karşılayacak değilim ya!
     Mutfaktan sesler geliyor, kulaklarımı diktim bekliyorum. Bir şey düşürdü yere, bir şıngırtı koptu. Bardak kırılmış olabilir, ya da bir cam kase. Buzdolabının kapısı çarpılarak kapatıldı, çatal kaşık sesi duyuyorum. Karnını doyuruyorsa mesele yok. Hırsızlık için gelmesin de.
     Odanın kapısı açıldı, nefesimi tuttum kim gelecek diye bekliyorum. Gelen dört-beş yaşlarında bir erkek çocuk. Onca gürültüyü patırtıyı bu ufaklık mı yaptı? Kısa, bej rengi bir pantolon giymiş, ayağında spor ayakkabı, kısa kesilmiş kumral saçları, kahverengi gözleri orta büyüklükte, burnundan sümük akıyor; sağ elininin tersiyle ikide bir burnunu siliyor. Hışımla:
     -Sen de nereden çıktın? Nasıl girdin evin içine? İnsan bir başkasının evine gittiğinde ya kapıyı çalar ya da zile basar. Hem insan bir eve girerken ayakkabılarını da çıkartır. Bu basit görgü kuralını da bilmiyor musun? Kimsin sen? Dedim.
     -İnsan kendi evine girmeden önce kapıyı neden çalsın ya da zile neden bassın? Ayakkabılarımı çıkartmayı unutmuşum. Özür dilerim. Dedi.
Devam edecek...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 1. bölüm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 35 Son Bölüm
Memleketimin Delileri - 2
Memleketimin Delileri - 1
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 33
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 34
Köpeğin Adı Badi - 80 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 32
Demokratik Deliler Devleti - 37 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 26
Göçe Göçe - Köyümüz Yok Olmuş - 48 (Son Bölüm)

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ücretsiz Kitap Dağıtabileceğim İstanbul’da Bir Mekan Arıyorum
Bir Edebiyatçı Gözüyle Mağaranın Kamburu - Yorum: 4
Bir Felsefeci’nin Kaleminden Mağaranın Kamburu – Yorum: 6
Mağaranın Kamburu
Bir Romanın Anatomisi: Mağaranın Kamburu
Bir Anı Defteri Buldum - Roman
Ömer Seyfettin Eserlerini Nasıl Yazardı?
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 2
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 3

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.