..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Tüm insanlık bir tutkudur; tutku olmadan din, tarih, romanlar, sanat, hepsi etkisiz olurdu. -Balzac
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Ömer Faruk Hüsmüllü




2 Aralık 2018
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 16  
Ömer Faruk Hüsmüllü
Sorunlarla baş edemiyorum. O nedenle de bir sorunla karşılaşınca kaçıyorum; ama kaçışlarım hiçbir sorunumu çözümlemiyor, aksine artırıyor. Hem de ne artırma!


:IDG:
     Bugün hiçbir iş yapmak istemiyorum. Yalnız bugün mü? Hayır. Çoğunlukla her gün. En basit iş bile bana çok zor geliyor. Daha işe başlamadan onu gözümde büyütüyorum, büyütüyorum. Sanki enerjimin tamamı tükenmiş gibi, kolumu oynatacak halim yok. Güçsüz olduğumu hissediyorum. Öyle ki başka çalışan insanları gördükçe bile yoruluyorum.
     Midem sürekli ağrıyor ve ben bu yüzden hep gerginim. Ellerim sık sık terliyor ve titriyor, kalbimin çarpıntısının sesini karşımdaki bir insan bile duyabilir; doğrusu duyulabileceğinden de korkuyorum. Böyle bir şey olursa bundan utanç duyacağımı da biliyorum. “Ya birisi kalbimin sesini duyarsa!” diye düşündükçe daha çok geriliyorum ve bunu engellemek için insanlardan kaçıyorum. Nefes alırken zorlanıyorum, çoğunlukla tıkanıp kalıyorum; ciğerlerimi hava ile doyasıya doldurmaya öylesine hasretim ki.
     Duygularım, zihnim ve bedenim bitkinlik denizinde yüzüp duruyor; yok yok, buna yüzmek denemez, çünkü batıp batıp çıkıyor. Ne yüzeyde kalıp bir kurtuluş ne de dibe batıp yok oluş var. Tam bir işkence.
     Sorunlarla baş edemiyorum. O nedenle de bir sorunla karşılaşınca kaçıyorum; ama kaçışlarım hiçbir sorunumu çözümlemiyor, aksine artırıyor. Hem de ne artırma! Beni oyalayacak, yaptığımda haz duyacağım bir iş yok. Var olduğunu sandığımda ise bir süre sonra o işten bıkıp bırakıyorum. Sonra da başka bir işe yönelmek istiyorum, ama hangi işe? Bu konuda bir karar veremiyorum. Zaten dikkat sorunu da yaşıyorum. Bir konu üzerinde dikkatimi toplayamıyorum, kısa süre sonra dikkatim dağılıyor.
     Unutkan, dalgın, savruk, kararsız biri oldum çıktım. Kahvaltı ettiğimi unuttuğum bile oldu, kaybettiğim eşyaların sayısını ise bilebilmem imkansız. Üstelik bir eşyamı kaybettiğimde hemen başka insanları suçluyorum, “Belki de şu kişi çalmıştır” diyorum, kimseye güvenim yok, herkesten şüpheleniyorum.
     Kaygılarım hiç eksik olmuyor. Bunlar beni kuşattığında derin bir ümitsizliğe kapılıyorum. Tabii bunun arkasından hemencecik hayal kırıklığına düşüyorum. Kaygılarım mı beni huzursuz ediyor, yoksa huzursuz olduğum için mi kaygılanıyorum? Bilemiyorum. Ya da artık bunamaya başladığım için mi bu aksaklıklar ortaya çıkıyor? Çünkü tanıdığım yaşlı bazı insanların bunama dönemlerinde bu belirtilerin aynısını gösterdiklerini hatırlıyorum. Sebep buysa, lanet olsun yaşlılığa!
     İşte sorumluluklarından kaçan bir ben, hedefi ve planı olmayan bir ben, kendini değersiz bulan özgüven eksikliği olan bir ben, hatalarını kabul etmeyen hata yaptığında suçu bir başkasına atan bir ben, en basit bir işi yaparken bile işkence çeken bir ben, fiziksel ve duygusal açıdan sürekli yorgun olduğunu hisseden bir ben, başka insanları sevmeyen hatta onlardan nefret eden bir ben, sorunlardan ve insanlardan sürekli kaçan bir ben, hayattan hiç zevk almayan hatta nefret eden bir ben ve kaygı, korku, uykusuzluk sarmalında tükenen bir ben... Acaba böyle bir ben'in başka bir örneği var mıdır?
     İki saate yakın bir süre kitap okudum. Hava karardı, perdeyi çekip ışığı açtım. Misafir odasına gidip annemin sandığından siyah bir bez aldım. Nereden aklıma geldiyse, odanın içinde körebe oynamak istiyordum. Çocukluk işte, ama az önce de yaşlılıktan yakınıyordum. Hangisi?
     Bu oyun tek kişiyle belki de ilk defa oynanacaktı. Gerçekte burada, benden başka insan , olmasa da odadaki eşyaları oyuncu olarak kabul edecektim. Odanın ışığını kapattım, loş bir karanlık oluştu; cisimler az da olsa fark ediliyordu. Odanın tam ortasına gelip gözlerimi bu siyah bezle bağladım. Zifiri karanlık oluştu, en ufak bir ışık belirtisi yok. Her taraf kapkaranlık... Bana mutluluk veren, rahatlatan bir karanlık, koyu karanlık. Çok hoşuma gitti. Eğer körlerin içinde bulunduğu karanlık da böyleyse, onlar gerçekten çok şanslı insanlarmış.
     Bu arada karanlık bana, sözlerini Abdülhak Hamid Tarhan'ın yazdığı Makber şarkısını hatırlattı: “Her yer karanlık. Pür nur o mevki. Magrip mi yoksa makber mi ya Rab!” Bu kadar, devamı yok, sonrası aklıma gelmedi. Hatırlayabildiğim kadarını bozuk bir plak gibi tekrarlayıp durdum..
     Şarkıyı mırıldanırken bulunduğum yerde kendi etrafımda döndüm, döndüm; yorulunca durdum. Böylece yönleri de karıştırmış oldum. Masa neredeydi, dolap ve kapı nerede? Ya yatağım? Ellerimle sağı solu yoklayarak küçük adımlarla yürümeye başladım. Ayağım bir cisime dokundu, yere düşmüş bir kitap olabilir. Hatırlamaya çalıştım, yerde düşmüş kitap görmüş müydüm diye. Hatırıma bir şey gelmedi. Kitap buradaysa kütüphane yakınımda demektir. Birkaç adım daha attım, önce ileri doğru uzanmış olan ellerimi bu sırada aşağıya indirdim. Kafam bir yere çarptı; neyse ki hafif bir çarpışma oldu. Bu cismi elimle yokladım, odanın kapısıydı. Onu hemen ebeledim.
     Sevindim bu ebelemeye, sanki çok büyük bir iş başarmıştım! Birkaç adım geri gidip, sağa döndüm. İki üç adım sonra yatağımı ebeledim, devam ettim, elim perdeye dokundu; çekildim ve bir şangırtı koptu, ayağımın üzerine korniş düştü; ama acımadı. Olsun, işte perdeyi ve pencereyi de ebeledim. Yüz seksen derece döndüm, yürüdüm, elbise dolabını ebeleyip dolabın yan tarafına dokunup seslendim:
     -Aynadaki! Aynadaki seni de ebeledim.
     Boğuk bir sesten cevap geldi:
     -Çapulcu manyak!
     Onunla dalaşmaya niyetim yoktu. Kütüphanemi, masamı, bilgisayarı ve sandalyeyi de ebeleyip, geri döndüm; yatağımın yanına gidip üzerine uzandım. Oyun bitti. Yattığım yerden gözümdeki bezi çözdüm. Gözlerim bir müddet hiç bir şeyi göremedi, sonra alıştı. Hayal meyal cisimleri seçer hale gelince yataktan kalkıp ışığı açtım. Odanın hali iyi görünmüyordu. Olsun... Tekrar yatağa uzandım, şarkıyı söylemeye devam ediyordum: “Her yer karanlık. Pür nur o mevki. Magrip mi yoksa makber mi ya Rab!”


● ● ●
(Devam edecek...)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 1. bölüm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 35 Son Bölüm
Memleketimin Delileri - 2
Memleketimin Delileri - 1
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 33
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 34
Köpeğin Adı Badi - 80 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 32
Demokratik Deliler Devleti - 37 (Son Bölüm)
Göçe Göçe - Köyümüz Yok Olmuş - 48 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 26

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ücretsiz Kitap Dağıtabileceğim İstanbul’da Bir Mekan Arıyorum
Bir Edebiyatçı Gözüyle Mağaranın Kamburu - Yorum: 4
Bir Felsefeci’nin Kaleminden Mağaranın Kamburu – Yorum: 6
Mağaranın Kamburu
Bir Romanın Anatomisi: Mağaranın Kamburu
Bir Anı Defteri Buldum - Roman
Ömer Seyfettin Eserlerini Nasıl Yazardı?
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 2
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 3

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.