Gerçeğin dili çok yalın. -Euripides |
|
||||||||||
|
Uzak gözlüğü olsa da, sadece araba kullanırken değil, yine de sürekli takıyorum. Ne yapayım diye arpacı kumrusu gibi düşünürken, hemen aklıma yakında ki bir göz polikliniği geldi. İki dakikalık yol, bastım gittim. ''Öhö öhö göz muayenesi olacaktım.'' görevli bayan ''Randevunuz var mı telefon ile randevu almış mıydınız?'' Şaşırırım haliyle! ''Yok randevum, randevum yoksa muayene olamıyor muyum?'' Cevap hazırdır. ''Maalesef efendim filan feşmekan sitesine girin oradan randevu alın yarın gelin.'' Kızarım, kızarırım, bozarırım. ''Hadi oradan.'' Burayı tabi ki içimden yüzlerine karşı bangır bangır haykırırım. ''Efendim, içinden söyledin mi duymazlar mı diyorsunuz?'' Haklısınız hem de çok haklı ''İç sesler, içte bastırılınca dışarıya sesimiz çıkmıyor bir türlü.'' Oradan çıkar ikinci vitese atarım, doğru kadrolu gözlükçümüz Necati Ağabeyin yanına. Yolda Yaşar denk gelir ''Merhaba Yaşar'' Yaşar yüzüme bön bön bakmaktadır. ''Çıkartamadım Ağabey tanışıyor muyuz?'' Haydaaaa ve de bu sefer Atilla Mayda demeyelim, Hüseyin İleri olsun o da dabrükatör ya o bakımdan şeyttiydim. ''Yaşar oğlum bilader ben Ahmet Ağabeyin tanımadın mı ulan zibidi?'' Yaşar şaşırır iyice... ''Hani oğlum mahallede top oynardın ben de ağabeyiniz olarak hakemlik yapardım sonrada gazozlar ile kolaların parasını hep ben verirdim haytalar.'' Yaşar tekrar gözlerini ovuşturur. ''Hay Allah Ahmet Ağabey alışmışız gözlüklü haline, gözlüklerini çıkarınca tanıyamadım billahi ağabey yoksa başka bir şey değil.'' Yani bu kadar mı değişirim yahu! ''Tamam Yaşar'ım, tamam inandım, ben de dedim Yaşar bana küstü mü acaba?'' öpüşürüz Yaşar ile mucuk mucuk ve de mucuk. Burada niye üç mucuk var merak etmişsinizdir. Dostum, arkadaşım Yaşar çift rakamları hiç sevmez, yanaktan bir kere öpmekte olmaz, o sebep ile üç kere hem de şapırdatarak öper beni her seferinde... Tam taksi durağına gelirim, bizim Hasan Ağabey'de beni tanımaz. ''Atla sayın abim, nereye gidersen götürelim.'' der, başımı sallarım ve devam ederim Necati Ağabeye doğru... Sabah daha erken olmasına rağmen, dükkanı açık. Çalışkan adamdır gözlükçü Necati Ağabey ''Erken kalkan yol alır geç kalkan kol alır, hiç kalkmayan babayı alır.'' lafı bizatihi ona aittir. Anlatırım durumu, şıp diye anlar o da, eşek değil ya, gözümde gözlüğüm yok. ''Kırıldı mı birader?'' Ne desem şimdi? ''Evet ağabey bana çok kırıldı, akşam eve gelince hemen çıkardım halbuki hep yatarken çıkartırdım, erken çıkardım diye kırıldı küstü bana.'' Necati Ağabey kesin beni tren zannetti, evet evet trene bakış şekli bu, kafayı sallar. ''Her yerde şöyle maytap geçmesen benle ne olur sanki?'' Gönlünü almaya çalışırım. ''Bir şey olmaz ağabey seni az neşelendireyim demiştim.'' Az kızar ''Deme bana deme ne neşesi ortalığı görmüyor musun?'' Anlatırım durumu, muayene olamadığımı. Sazı alır eline Necati Ağabey ''Bak beş yüz metre ötede bir semt polikliniği daha var, oraya git, benim selamımı söyle telefon ile randevuya da gerek yok hemen yardımcı olurlar.'' Basar gidersin Ahmet sözü edilen yere. Beşinci katta imiş. Asansöründe maşallahı var, gelmek bilmiyor. Altıncı kattan aşağıya inene kadar şurada ki pastahanede bir çay ile poğaça bile yerdim yani... Neyse asansör gelir. İtiş kakış bineriz ve beşinci kata basarız. Her katta tek tek durarak geliriz beşinci kata. Görevliye yanaşırız. ''Gözlük için muayene olacaktım.'' Görevli bayan masanın arkasından başını kaldırmadan, yüzüme bakmadan, göz teması kurmadan ''Bugün göz doktorumuz izinli yarın bekleriz.'' Hay Allah ki hay Allah! ''Tam da benim muayene olacağım günü mü seçmiş izinli olmak için.'' diye espri yapayım sesli düşüneyim dedim, cevap geldi hanımdan. Ama Allah var bu sefer yüzüme baktı ve başını kaldırdı ''Söz bir daha ki sefere doktorumuz izine çıkacağı gün sizi arar sorarız beyefendi bugün gelecek misiniz, gelecekseniz doktorumuz izine çıkmasın, ararız sizi söz.'' Niye kızdı bu kadar bu hatun, ben ne yaptım ona? ''Tamam hanım kızım ben de daha sonra ki gün gelirim.'' Yine başını öne eğerek '' İyi olur amcacım.'' Bana Ha! Hem de amca! ''Amca senin babandır.'' diyecektim yuttum yuttum lafımı... O moral bozukluğu ile ve de gözlüksüz olarak akşam evin yolunu tutarsın Ahmet... Arabayı park edip apartmanın kapısından içeri girerken tam da Apartman Görevlisi Rüstem ''Hop Amca hop bak biz burada görevliyiz, birini mi aradınız?'' Of ki of yani, sıkıcı bir durum. ''Rüstem benim oğlum tanımadın mı?'' Rüstem kaşlarını kaldırır. Bu kaş kaldırma tanımıyorum demektir. ''Benim Rüstem on yedi numara Ahmet Ağabeyin oğlum bak gözlüklü düşün beni.'' Her şey aydınlanır. ''Ağabey kusura bakma gözlüklerini çıkartınca şeyttiydim.'' tamam tamam anladık... Çıkarım asansör ile beşinci kata, iki kısa iki uzun zili çalarım. Kapıyı o gürültülü terlikleri ile her zaman ki gibi kızım açar. Açar açmasına da donar kalır. ''Anneee anneee yabancı bir amca var kapıda bir baksana, ne istediğini de söylemiyor.'' Hay Allah ki hay Allah! ''Kızım benim baban, benim kızım gözlüklerim yok sadece.'' Kız kapıyı çat diye birden kapatır, korkmuştur. Evin hanımı gelir tekrar açar kapıyı. ''Buyurun ne istemiştiniz pazarlamacı iseniz bir kere bizim apartmana gece gece pazarlamacıların girmesi yasak, hoş gündüz de yasak ya, hadi başka kapıya başka kapıya.'' Öhöö öhööö ve de öhööö! ''Hanım benim yahu kocan, benim işte gözlüğüm kırıldı tamirciye verdim, yarın alacağım, nasıl tanımazsın beni?'' Hanım yine döner bana ''Şöyle dön bakayım, dön dön, hmm evet benziyorsun ama, dur söyle bakalım benim kızlık soyadım ne o zaman?'' Aman Allah'ım çıldırmak üzere bu Ahmet. Söylerim bir çırpıda, bilmişimdir. ''Başka birinden öğrenip de gelmediğin ne malum?'' Sıkılırım, bunalırım, beş dakika kapıda sohbet faslı, dikilir dururum kapıda... İşte böyle bizim gözlük kırılıp da gidince, bir iki günlük de olsa bayağı sıkıntılara düştüm. Yahu arkadaş 1 Nisanda değil ama bu insanlar gözlüğüm yok diye bana şaka mı yaptılar, yoksa gerçekten mi beni tanımadılar hâlâ çözebilmiş değilim... Gözlükçü de yarın öğleden sonra verecek gözlükleri. Öğleden önce bir sürü işlerim var. Bir iki bankaya gitmem lazım. Orada da tanımayıp ''Siz Ahmet Beye hiç benzemiyorsunuz, bize katakulli mi yapıyorsunuz?'' derler ise, hadi bakalım ayıkla pirincin taşını. En iyisi yeni gözlükleri iki tane yaptırayım da biri yedek olsun...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Zeytinci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |