Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. -Mevlana |
|
||||||||||
|
Renkler artmış hafta sonunun tadını çıkarmak için şehrin eğlence yerlerini doluşturan insanlar üzerinde. Zikreder gibi rüzgarın etkisine kapılıp başlarını sallayan çiçeklerin çeşitliliği de sarmış parkları. Bilirsin, sendeki yanları gördüm hep çiçeklerin renklerinde, zarafetinde, kokusunda ve dokusunda. Şu an da öyle fakat rüzgarın etkisine kapılmış olduklarından, önlerine de çıksam, çeviriyorlar yüzlerini. Garip.. yabancılaşmışlar. Aynı renk, aynı doku, aynı zarafet ve aynı koku… sensin işte her birinin bir özünde… tenin, kokun, güzelliğin.. hepsi sen… bilmesem, tanımamış olsam, garipsemem de söz konusu olmayacaktı. Ve kördüğüm gibi illet olan yüreğimde bu sancı oluşmayacaktı. Bahar gelmiş. Bahar seni müjdelemiş tüm doğaya. Doğa uyanmış ayazın kuytulara kapattığı dünyasından. Ağaçlar kökleriyle sımsıkı sarılmışlar ana bildikleri toprağa: ki, hayat başka türlü kavuşmaz dallarına. Ve ben.. öyle bağlandım ki sana, toprağım görerek seni ve ağaç belleyerek kendimi, yaşamın güzelliğini keşfettim varlığınla. Ne kadar sıkı sarıldıysam sana, o kadar güçlendim ve özümün renklerini yansıttım. Yaprak yaprak, çiçek çiçek döküldüm üzerine. Ve bu yaşamsal güzellik hep öyle devam edecek sandım. Hasret dağlamaya başlayınca anlıyor insan ayrılık acısının nasıl bir yara açtığını. Gel gör ki, yürekten başlayan bu yara, bende her yanımdan birden baş gösterdi. Yoksun ve boşlukta çırpınıyor köklerim. Bu bahar senliğimdeki zamanlarımın sevincini yakalayamıyor ve kuruyorum habersizliğinde. Gelincik öyle hassas bir çiçektir ki, dalından koparıldığında, çok çabuk solar. Solmayı geciktirmek için dalı yakılır. Gariptir, o zarafeti ateşle, yani acıyla canlı tutarsın. Buna rağmen, fazla uzun sürmez canlılığı. Yaprakları birer birer dökülmeye başlar. Aşk da gelincik gibidir. Ayrılık hemen boyun büktürür. Acıyla canlı kalır aşk. Ve insanın görüntüsü, gelinciğin yapraklarını dökmesi gibi solgunlaşır, değişir. İkisi arasındaki fark; gelincik yaşamını sürdüremezken, aşk, acısıyla yıllar yılı yüreğinde kalır insanın. Yine de, hasretini ve hasretinin yarattığı acıyı tatmamış olsaydım, varlığının mükemmelliğini de keşfedemeyecektim hiçbir zaman. Yüreğimdeki sancıda da sen olduğundan ve yokluğunun acısında da olmanı istemelerim yattığından, ve buna da aşk dendiğinden, bıraktığın bu izleri de seviyorum, gelincik gibi yakılmamı da: tıpkı yüreğini sevdiğim gibi…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © A.Latif İRVEN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |