Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
Daha düşündüğün yere gelmedik. İlerideki şu parıltıyı görüyor musun; hani bir kırmızı bir beyaz yanıyor. Telaşa kapılıp pişman olacaksan- ki yemin ederim beni burada bırakıp geri dönmeni istiyorum, bunun yeri o ışığın parıldadığı yerdir. Ama şimdi lütfen sabırlı davran; her şeyin finalini orada yapacağız. Beni bitap halde kapının önünde görmenle başlayan bu yıldırıcı yolculuk, bu gece kesinlikle son bulacak… Son bulmalı. Sonunu görmek zorundayım, yoksa ruhumu daraltan işkencenin sabahı olmayacak. Uydurduğumu düşünüyor olabilirsin, yada aklımı yitirdiğimi; aslında keşke buna bende inanabilsem. Her şeyin, zavallı aklımın çaresizliğinden türediğini kabul edebilsem. Eğer evinin kapısı önüne iradem dışında, dahası geliş sürecimi hiç hatırlamadığım bir zaman aralığında vardığıma inanmasaydın… seni anlardım. Bana rastladığın sabahı hatırlıyor musun? Neredeyse ölmek üzereydim. Karşımda seni görür görmez, içine kapanmış hafızam tüm rezaletimi üzerime kustu. Kendimden nefret ettim, zamanda nereye koyacağımı bilemediğim hatıralarım hortladıkça korktum ve bayılmamak için ağlamamam gerektiği anladım. Çünkü kendimi bırakırsam, canım çıkana kadar inleye inleye ağlayacağımdan emindim. Belki de sana olanları anlatmamalıydım, çünkü tereddütsüz yanımda olacağını biliyordum. İçimde tutamadım işte… paylaşmak zorundaydım; aynı günah çıkarmak gibi dostum. Ben masum bir günahın peşinde dolandığımı düşünürken, elimden tutup, daha büyük ve daha dayanılmaz pislikler içine attılar beni. O ikisi… İfrit tohumları. Lanet olsun onlara! Üzerime bulaştırdıkları suçlulukla ağzım kapalı dayanamazdım. Kalabalıklar içinde, üstüne işaret çizilmiş kurban gibi hissediyordum kendimi. Sustukça ve başıma gelenleri sakladıkça, eminim ki çıldıracaktım. Ve sana planımı anlattığımda ‘bunu yapmak istemezsin’ demiştim. Bir şeyi anlatarak gerçek halinde göstermek çok zor; kelimelerin hainleştiği zamanlar insan canından beziyor. Ama ben sana elimden geldiğince korkunç anlattım her şeyi; kafamdakilerin karşılıkları olmasalar da, bildiğim en günahkar kelimeleri kullandım. Bence sen beni ölüme terk etmeliydin. Hayatın sıcaklığına dokunan ölü bir el gibi aklımdakiler… gördüklerim. Bu yüzden bir mücadeleye gireceğim. Öyle bir mücadele ki, kesin bir yıkım yaratacak. Ve etrafında bulduğu her şeyin mahvına yol açacak. Belleğimdeki zehirden daha keskin olan bu uğraşa atılmaktansa ölmeyi yeğlerdim. Lakin ölmedim ve ateşin acısını daha korkunç bir ateşle bastırmaya çalışacağım. Sana bir kere daha yakınmaya mecbur bırakma beni… Bak. Sağ elimi hala kullanabiliyorum. Eminim tek elim yeterli olacaktır. Hayır, hala sol elimi hissetmiyorum. Lanet kaltak! Elime o iğrenç şeyi sürdüğünü nasıl da fark etmedim. Onun peşinden, azgın arzularıma kapılıp o odaya gittiğim için asla kendimi affetmeyeceğim. Zaten affın zamanı çoktan geçti. Bu şehirde ne işim olduğunu bile anlayamadan, kendimi onun yatağında hevesle hırıldarken buldum. Lütfen dostum. Kendi aptallığımın ve kötü talihimin cezasını tek başıma yüklenmeliyim. Haydi, artık ilk gelen araca bin ve bu ıssız yolda tek başıma ilerlememe izin ver. Eğer beni yalnız bırakmazsan, sana bunu zorla yaptıracak cesaretim yok. Ruhen çöktüğümden neredeyse eminim. Yaptığımın cesaretle hiçbir ilgisi yok. Ben bir korkağım artık. Beni sindirmiş tehdidin yeniden üzerime çullanmasına izin veremeyecek kadar çok korkuyorum hem de. Çöküşüm milim milim olmadı. Aniydi ve bir çekiç gibi kafama indi. Başka ne umabilirsin ki? Şu sargılar içindeki sol elim kim bilir ne haldedir? Aynı ruhum gibi paramparça oldu. Hem de o iğrenç mahlukun çarpık dişleri arasında. Ben şehvetli kasılmalarla kendimden geçerken ve şeytanın müridi o kadın üzerimde hiç durmadan inlerken, elimi kemirmek için yatağın yanına sığışmış mahlukatı nasıl fark edebilirdim ki? Herhangi bir zevke kapılıp gelmiştim oraya. Saniyelerle ölçülen bir sonsuzluk arıyordum galiba. Herhangi biriydim; sıradan ve önemsiz. Üzerimde ışıklar yoktu, ne de iradesi kuvvetli ve çok doğru bir insandım. İleride pişmanlığı yaşanacak, ama hep içimde sumen altı edilecek şeylerdi bunlar. Anlıyor musun beni? Ben bir kişiydim, çoğunluk içinde hiçtim hatta. Halbuki adakların en talihsiziymişim! Önemsizliğimi hatırladıkça daha da sinirleniyorum kendime. Sanırım cezamda bu oldu. Tanrım! O mahlukatın kana bulanmış tüylerini, kurda benzer başını ve elimi kemirirken takındığı o sadık ve sakin tavrı hiç unutamayacağım sanırım. Parmaklarımdaki etleri şapırdatarak kemiriyordu. Keşke elimdeki kemikleri güçlü çenesiyle parçalarken onu görmeseydim. Ne zaman aklıma gelse ölmek gibi bir sızıya tutuluyor benliğim. Neden mi? Neden mi intikam arıyorum? Sana her şeyi anlatmadın mı dostum? Hala bana bunu sorma istersen. Başıma gelen, aptallığımın üzerime yapışan utancı değil. Eğer öyle olsaydı gönül rahatlığıyla bunu unutabilirdim. Paramparça olan sol elim bile beni intikama zorlayamaz. Hatta sadece bu ikisiyle yola çıksaydım, sol elimin aptallığımın diyeti olduğunu var sayar ve hayatıma devam ederdim. Ama başka bir şey var. Bu kaltak kim bilir kimleri ağına düşürdü şimdiye kadar. Kimlerin gün ışığını bir daha görmesine mani oldu. benim kurtuluşumun amacı bu olmalı. Sanrıya tutulmuş aklım yalnız bunu emrediyor bana; ona ve vahşi asalağına engel olmalıyım. Onun yüzünü görseydin beni anlardın… yada şeytani sırıtışını. Yüzü öyle bir hal almıştı ki, üstümde zıplayan çıplak vücudu dahi ona kadın demem için yeterli olmuyordu. Dudakları gerilince ortaya çıkan yabani sırıtışını görmek yerine, o an gözlerimin oyulmasını tercih ederdim inan. Suratında en ufak bir insancıl ifade kalmamıştı. Ama engel olamıyordum kendime. Keşke gözlerimi hiç açmasaydım! O zaman, yüzündeki asıl ifadeyi gördüğümü anladı ve korkutucu kahkahalar atmaya başladı. İğrençti dostum… insanlık dışıydı. İşte, o caddede iş tutuyor. Kırmızı beyaz yanan tabelayı görüyor musun? Orası kendi lanetli sunağına çevirdiği otel. Tabelasındaki ışıklardan bile rezaleti belli oluyor. Bak orada, trafik lambasının yanında. Şeytanın kadını! Elimi mahvetti! Ruhumu kararttı! Ama başka kimseye zarar veremeyecek. Son kez soruyorum sana. Çocuk oyuncağı değil bu, ne de basit bir intikam planı. Arkadaşlığının sağlamlığına her zaman inanmıştım zaten. Eğer geri dönersen, inan mutlu olacağım. Şahit olacakların aklının göçmesine neden olacaktır. Bak, şimdiden titremeye başladın. Bu onun günahkar etkisi işte. Şimdi korkuyorsun, ama yüz yüze gelince neler hissedeceğini tahmin bile etmek istemem. Artık benim işim insanlıkla ilgili değil. Lütfen, lütfen geri dön. Yüzünden çekilen kanın farkında değil misin? İşte, birini daha kandırdı. Beni takip et… Beş dakika oldu. Sanırım… bak! Bak, duyuyor musun? İnlemeye başladı. Biliyorum biliyorum, insanın kanını ürpertiyor. Birazdan çığlıklar atmaya başlar…Ellerin titriyor Ali. Yüzün bembeyaz oldu. Yalvarırım sadece kork. Korkuna sarıl ve ona yenilme. Ali! Biraz sonra her şey bitecek, söz veriyorum. Ben iyice dinle. Sana işaret verince, cebinde sakladığın şişeyi çıkar ve ardımdan odaya dal. Ben kadına muska tuzunu atıp, öldürmeyi deneyeceğim. Fakat o mahluku senin haklaman gerekiyor. Kezzabı doğrudan hayvanın suratına boşalt. Asla tereddüt etme, çünkü saniyeler içinde halletmelisin. Sonra da bıçağı tam gözlerinin arasına sapla. Tamam, hırıldamalarını duymaya başladım. Başına gelecekler için çok üzgünüm dostum. Bu benim felaketim olmalıydı… Şimdi!! Ahh! Tanrım yardım et! Şeytan bu… şeytan!! Çabuk ol, lanet olsun. Muska tuzu kar etmedi. Bunu çok fazla oyalayamam. Çok güçlü. Kezzabı kafasına boşalt. Ahh! Elim… elimi ısırıyor. Tanrım bana yardım et!! Boşalt kezzabı boşalt! Ne yapıyorsun? Hayır gözlerine bakma. Seni kandırmasına izin verme!! Savaş onunla. Neden burada olduğunu hatırla. Kaltağın gözlerine bakma! Hey, kendine gel… Çek o bıçağı gırtlağından. Yalvarırım uyan artık… Tanrım!! Tanrım!! Dur artık… Dur!!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Burak Mollamehmetoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |