Bilmek kadar kuşku duymaktan da zevk alıyorum. -Dante |
|
||||||||||
|
Yıllardan 1983, Mayısın yaza inat bahar kokusu açık pencereden girdiği yerdeyiz; İstanbul AKM’nin kafeteryası. Kültür ve Sanatın beşiğinde çalıştığım yıllarımın ilk basamağındayım. Masada üç kişiyiz. Biri ben biri Opera ve Bale’nin koro sanatçısı Tanju Albayrak ve rahmetli Aziz Nesin oturmaktayız. Az sonra sıcak köpüklü kahvelerimiz gelecek ve biz koyu bir sohbeti başlatacağız. Damak tadında bir sohbet hem de… O zaman A. Nesin “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez” in ikinci kitabını bitirmiş ve basıma hazırladığını söylemişti. Kitabın birincisini okumadığımı söyleyince rahmetli; “Sen hiç kelle yedin mi, hani sokakta sıcacık pişmiş kelle satıcılarını anımsadın mı?” diye sordu. Ben de “Hayır, kelle yemedim ama bozacıyı çevirdim” diye yanıt vermiştim. Eskiye dair ne varsa anıları yarım saatte silkeledik. Eski bayramların kutlamalarından, bayram yerlerinden, kurulan panayırlardan, yabancı sirk dünyalarından, luna parkın içinde "korku" tünellerinden, dev aynalarının karşısında ki yaptığımız şaklabanlıkları kahkahalarımıza katık ederek anlattık. Yani, unutulun geçmişimizi kısaca bir filimin şeridine sıkıştırdık. Gelecekten de bahsettik. Hayalleri vardı. Ve, “Eğer ömrüm yeterse, şu öksüz ve yetimleri de bir baş göz etsem, gam yemem artık…” dediğinde duygu gözlerinden okunmaktaydı. Hayali gerçekleşecekti de. Henüz arsası ve yapımı başlanmış “kimsesizler çocuk evi” de sohbetimizin bir parçası olmuştu. Daha sonra bana; “Senin soyadın. İnsan adını taşırmış. Güzel yemekler pişirir misin Emine?” diye sordu. Ona gülümseyerek yanıt vermiştim: “ Eşimin babası soyadı kanunu çıktığında, nüfus memuru bir ad yazacakmış. Sormuş ne olsun, diye? Babası da; “Ben lokantacıyım, yaz işte oraya bir şeyler” demiş ve “Pişiren” soyadını almış. Yemek pişirmekte her kadının kendine göre bir becerisi vardır. Ben pişirmekten ziyade yemeği daha iyi bilirim.” Dedim. Daha sonra bize kendine soyadı nasıl aldığını anlattı. Aynen aşağıda kendi kaleme aldığı gibi. Ben de aynen size yazısını aktarıyorum. İçimi biraz hüzün doldurdu okurken... Keyifli okumalar. Emine Pişiren/Edremit-Akçay/09.12.2008 "1934 yılında soyadı kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri 'eli açık', dünyanın en korkakları 'yürekli', dünyanın en tembelleri 'çalışkan' gibi soyadları aldılar.Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine 'Çevikel' soyadının almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime 'Nesin' soyadını aldım. Herkes 'Nesin' diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim." Aziz Nesin
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |