..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Yazarlar ve Yapıtlar > Hulki Can Duru




9 Nisan 2010
Yeni Hayat (2ci Bölüm)  
Hulki Can Duru
Orhan Pamuk'un "Yeni Hayat” romanı tüm insanlık için geçerli, yararlı, insanlığın özlemini duyduğu yeni bir yaşamı ne yazık ki anlatmıyor. Evet, önceden de belirttiğim gibi: bu daha çok yazarın kendisi için, kendi gibi olanlar için geçerli bir yeni yaşam, veya, salt onun yeni yaşamı olsa gerek...


:CBIH:
MASTÜRBASYONCU
Roman kahramanı Orhan'ın, gazetedeki çıplak kız resimlerini karşısına koyup “otuzbir çekme”si ve bunun birkaç kez romanın farklı bölümlerinde yinelenmesi, romansal içerik, espri ve yazınsallık ile ilgisi olmayan gereksiz bir acarlık. İzlek ile bağlantısı olmayan bedensel edimlerin (mastürbasyon, çiş, dışkı, yellenme gibi) marifetmiş gibi satır aralarına tıkıştırılması, güya gerçekçilik (realizm) adına yapılıyor bile olsa, sevimsiz bir işgüzarlık. Tolstoy, Dostoyevski, Puşkin, Cronin gibi ünlü yazarların hangi yapıtında roman kahramanlarının mastürbasyon yaptığından söz edildiğini duydunuz, okudunuz?

“Yeni Hayat”’ın anlatıcısı ve baş mastürbasyoncusu, Dostoyevski’nin ünlü yapıtı “Suç ve Ceza”sındaki Raskolnikov gibi katildir. Raskolnikov iki kişiyi öldürmüştür. Bizim mastürbasyoncu katil ise bir kişiyle yetinir. Bizimkisi kendini “başkalarından ayırmak, herkesinkinden daha başka bir amacı olan özel biri olarak görmek” hevesinde olan, kendisiyle, çevresiyle uyuşamayan, topluma karşı nefret duyan bir kişilik.

Raskolnikov ise işlediği cinayetlerden sonra kendisinin sıradışı bir insan olmadığının ayırdına vararak, en büyük yanlışlığın yüceltilmiş dinsel ve siyasal önderler yaratarak bunların peşinden sürüklenmek olduğunu algılar. Gerçek insan, üstün olan veya üstün tutulanlar değil, en zor koşullar altında bile yaşama ve insana inancını yitirmeyen, etik değerlerinde sapma olmadan suça direnen, başkaldıran insandır. Oysa, Pamuk romanında bu tür bir insancıl yaklaşım, davranış ve bildiri ne yazık ki yok. Bu aynı zamanda yazarın dünyaya ve yaşama çağdışı sapkın bir inancın gözlükleriyle bakıyor olmasından kaynaklanıyor olabilir.

İşte bu nedenle olsa gerek, okur kendini bir türlü bu itici, otuzbirci, onanist başkahraman ile özdeşleştiremiyor. Çünkü yeni bir yaşamın peşinden koşmasına rağmen düzenin çarkları arasında ezilen ve sonunda gereksiz bir cinayete kadar sürüklenecek başkahraman, halktan kopuk, bencil bir yaşam felsefesi sergilemektedir. Günümüz küresel toplumunda bencil yaşam, bireyin gelişimini, belki bir yere kadar sağlayabilse de, bencillik ile kuşatılmış bir ortamın insanın gelişimine karşı ve insanın insan olabilmesine büyük bir engel oluşturacağı, bireysel özgürlüğü ve insan sevgisini özdeksel ve tinsel anlamda yok ettiği ve edeceği ortadadır.

NOT: Bir cinsel sapma olan “onanizm” kadın partner olduğu halde mastürbasyon yapma eğilimidir. Freud, mastürbasyonun (özdoyum) ortaya çıkışını dış dünyanın etkisi ve çocuğun anababa cinsel ilişkisine tanık olmasına bağlar. Dışarı boşaltma (coitus interruptus) da onanizm kapsamına girer. Onanizm, Tevrat’taki Yuda’nın oğlu “Onan” isminden gelir. Onan evli oğlu halde özdoyum (istimna) yapma alışkanlığından bir türlü kurtulamamıştı. (Tevrat, Yaratılış 38: 6-10)

YENİ HAYAT'IN YÜKSELİŞİ VE ÇÖKÜŞÜ
Roman tekniği açısından, romanın ilk bölümlerde tutarlı ve etkileyici bir anlatım sürerken, daha sonraki bölümlerde, beklenmedik ani düşüşler gözlemleniyor. Bitişken Türk dil yapısına özgü, bir türlü denetlenemeyen tipik cümle düşüklüğü ile birlikte anlatım da zayıflıyor, kayıyor, güç yitiriyor. İlerleyen bölümlerde, sanki roman üç-beş kişi tarafından kaleme alınmış gibi bir hava oluşuyor.

Yani, parça parça, bölüm bölüm birkaç çevirmene yaptırılan o çoksatan çeviri romanlarda görüldüğü gibi bir anlatım, söylem ve biçem kargaşasının benzerini izleyebiliyorsunuz. Kaldı ki biçem ve anlatı olarak içerdiği gerçekdışı ve halüsinatif öğeler bu romanı –eğer bu bir romansa tabi- fantastik değil, “fantezi roman” türüne iteliyor.

Romanın 1992-94 arasında yazılmış olduğu ileri sürülse de “Yeni Hayat” çok daha uzun bir süre içinde, çeşitli zamanlarda, değişik ruh halleri etkisinde yazılmış, anlık çekimlerin, saptamaların birbirine yamanması, eklenmesiyle oluşmuş, dağınık, derme çatma bir yapı sergiliyor. Ucuz roman “pulp fiction”, ya da, yama işi “patchwork” kırpıntı ürün benzeri bir düzensizlik, keşmekeşlik içinde. Başka bir deyişle, bölük pörçük yazılar, laf olsun torba dolsun gibilerinden birilerinden emir almışçasına gelişigüzel toplanarak, bir roman oluşturulmaya çabalanmış.

Romanın zamandizinsel (kronolojik) gelişimi de dengesiz: olaylar ağır aksak tempoda ilerken, bir de bakıyoruz ki, birden yıllar zıp zıp atlanıyor, derken, hoppala, anlatıcı üniversiteyi bitirmiş, askere gitmiş, annesi ölmüş, sevdiği kız başkasıyla evlenmiş, ve, kendisi de başka biriyle evlenmiş, bir de çocuğu olmuş. Tüm bu olaylar süreci güppedenek kafanıza iniyor, hepsi 3-5 satıra sığdırılarak geçiştirilmiş. Buna tarih aşımı (anachronism) diyemesek de anlatıcının “zaman” ile ilgili bir sorunu olduğu kesin.

Nitekim 4. bölümde zamanın “üç boyutlu bir sessizlik olduğu”, ve bu kavramın “ nedir zaman? Bir kaza! Nedir hayat? Bir zaman! Nedir kaza? Bir hayat, yeni bir hayat! ” söylemleriyle irdelendiği görülüyor. Pamuk’un zaman sorununu aşma uğraşıları, romanın en etkileyici bölümlerinden.

17 bölümden oluşan roman 7.ci bölümde doruğa ulaşıyor. Yazarın o öfkeli, içinde yaşadığı topluma karşı tiksintiyle harmanlanmış kara mizah gücü, yergisi yükseliyor, ülkemizin sığlıkları, abuklukları, acımasızca, sinik (cynic) bir şekilde hicvediliyor, yeriliyor. Bu bağlamda, halkımızın misafirperverliği(!) ile ilgili bir saptama çok gerçekçi gözüktüğünden aynen buraya aktarıyorum:

“Hava kararınca, erkekler önden, kadınlar arkadan lokantaya gitmek için liseden çıktık. Kasabanın karanlık sokaklarında sessiz bir düşmanlık vardı. Hala kapanmamış berber ve bakkalların kapılarından, televizyonu açık bir kahvehaneden ve lambaları yanan kaymakamlığın pencerelerinden gözetleniyorduk. (...) Merakla? Düşmanca? ”

Doğrusu Orhan Pamuk’u bu saptamasından dolayı kutlarken bizim köylümüzün – susak gibi, ya da, trene bakan inek misali- yabancıları düşmanca ve delici bakışlarla süzmesindeki gizemi bugüne kadar hiç kimsenin çözümleyebildiğini sanmıyorum! Yurt içi ve yurt dışını çok gezmiş ve görmüş biri olarak dünyanın hiçbir yerinde insana bu kadar rahatsızlık veren bakışlarla karşılaşmadığımı bu arada kişisel bir gözlemim olarak ekleyeyim. Kuşkusuz bunun nedenleri cehalet, sefalet, görgüsüzlük, sevgisizlik, yenilik ve yabancıya karşı duyulan korkudan kaynaklanıyor olabilir.

Roman boyunca bol keseden kullanılan “ve” kelimesi, devrik cümleler, okumayı, anlamayı güçleştirmekten başka bir işe yaramazken, bu Tevrat taklidi baygın biçemden iyice yorgun düşmüş okur bir sarhoş gibi sendeleyip son gücünü harcayarak kalan sayfaları bitirmeye uğraşıyor. Romanın bir an önce bitmesi için dualar edilmeye başlandığında, 14.cü bölümden itibaren yazınsallık iyice zayıflıyor, zaten akıcı olmayan biçem iyice ağdalaşıyor. Bölümün sonlarına doğru “Aşk Nedir” alt başlığı ile cıvık söylemler başlıyor.

Yapı gitgide tel tel dökülürken beklenmedik bir şey oluyor: Anlatıcı birdenbire yazara dönüşerek son bir çırpınışla okur ile senli benli bir tartışmaya girişiyor! Anlatıcı “okur” diye hitap etmeye başlayınca, romanı anlatanın Orhan Pamuk olduğu bu şekilde ortaya çıkıyor. Anlatıcı/yazar roman yazmayı da pek beceremediğini içtenlikle itiraf ediyor:

“Hem zaten, roman denen modern oyuncak, Batı medeniyetinin bu en büyük buluşu, bizim işimiz değil. Bu sayfaların içinde okurun benim sesimi kart kart duyması da, artık kitaplarla kirlenmiş, iri düşüncelerle bayağılaşmış bir düzlemden konuştuğum için değil, bu yabancı oyuncağın içinde nasıl gezineceğimi hala bir türlü çıkaramadığım için.”

15.ci bölüme doğru kendini tekrarlamaya ve çöküş sürecine giren romandan okur artık iyice bunalmaya, sıkılmaya başlamıştır. Pamuk da durumun ve romanı gereksiz yere uzattığının bilincindedir ki, sonunda “sabırlı okur, anlayışlı okur, duyarlı okur” diye teşvik ettiği ve sakinleştirmeye çalıştığı okurdan öyküsüne inanmasını ısrarla talep edecektir: “Okur, işte bu yüzden, senden hiç de fazla hassas olmayan bana değil, anlattığım hikayenin şiddetine, benim acılarıma değil de dünyanın acımasızlığına inan! ”

TEKVİR SURESİ NE İŞ?
16.cı yani yazarın deyimiyle “Şerh Bölümü”nde Alman yazar Rilke’nin, içinde her şeyin yazdığı Kuran’ı “şaşarak” okuduğundan, Tekvir suresinde “Cebrail’in ufukta Muhammet’e görünüşü"nden söz ediliyor. Tematik olarak hangi gerekçeyle bunlardan söz edildiğini meçhul. Tekvir Suresini açıp baktığımızda ise ilgili şu ayetleri gördük:

“Kuşkusuz o Kuran, değerli bir elçinin sözüdür. O elçi güçlüdür, Arş'ın sahibinin yanında çok itibarlıdır. Orada ona itaat edilir, güvenilir. Arkadaşınızı cin çarpmış değildir. And olsun o, Cebrail'i açık ufukta gördü.” (Kuranı Kerim, Elmalılı M. Hamdi Yazır çevirisi, Tekvir Suresi, 19-23)

Dinbilimcilere göre buradaki “elçi” Muhammet, bazılarına göre ise Cebrail’dir. Ancak, Muhammet vahiy alırken “Arş’ın sahibi” Allah’ın yanında durması olanaksız olacağından, elçinin melek Cebrail olması ağır basmaktadır. “Arkadaş” diye tanımlanan Muhammet’tir. Bununla birlikte, her iki durumda da açıkça görülen, Kuran’ın –Allah’ın değil- ancak bir “elçinin sözü” veya bir meleğin sözü olduğunun bizzat Kuran tarafından vurgulanmasıdır. Öte yandan, Allah'ın sanki bir insan gibi “and olsun” diyerek ant içmesi büyük bir teolojik tutarsızlık.

Eğer dikkat çekilmek istenilen husus bunlar ise, Tekvir Suresinden söz edilmesinin nedeni sadece sansasyonel bir tepki doğurma beklentisi olabilir. Yine bu bölümde ülke topraklarında “PKK’nın güçlü olduğu” bölgelerden bahsedilmesi gereksiz, konu dışı ve sadece toplumda sansasyon yaratmaya yönelik eklentiler, zorlamalar gibi görünüyor.

GEYİK MUHABBETİ
Yazar-okur geyiği düşük cümlelerle kitabın son bölümlerine kadar sürecektir: “benim dikkatimden, benim zekamdan kuşkuya düşen saldırgan ve alaycı okura ben de saldırgan bir şekilde elinde tuttuğu kitabın her köşesinde yeterince dikkat ve zeka gösterip göstermediğini sorayım mı? ”

“Yeni Hayat” romanında “yeni sözcük” kullanımına Pamuk hiç özen göstermemiş: “hırs, ihsan, ilham, mahal, meyyal, muavin, mukavemet, nüsha, pervasız, sahih, şerh, şuur, teferruat, telaş, tehditkâr” ve başka bir sürü Nuh nebiden kalma, eski püskü sözcük, umursamazca kullanılırken, nedense “yaşam, yaşantı, kent” gibi sözcükler ıska geçilmiş.

5.ci bölümün başlarında meşhur romancımıza hiç yakışmayan dilbilgisi hatalarıyla dolu şok edici bir tümce dikkatimizi çekiyor: “...ama Almanya’dan gelen bir akrabalarını görmek için gittiği Taksim yakınlarındaki bir otelin resepsiyonunda görünce ona asıl dikkat etmişti.” Bu her yanı eğri, ama hiçbir yanı doğru olmayan bu tümce, çok merak ediyorum, yabancı dillere, örneğin İngilizce’ye nasıl çevrildi acaba? Ne İngilizce’de, ne de Fransızca’da “bir akrabalar” denemez. Türkçe dilbilgisinde de “bir akrabalar” pek denmez: O halde, ya “bir akrabasını” denecek, ya da, “bir” sözcüğü kalkacak. Yine bu tümcedeki “görünce ona asıl dikkat etmişti” de zırıl zırıl dökülen bir anlatım: “onu görünce, ona o zaman dikkat etmişti” denebilir.

Diğer taraftan, “bir otelin resepsiyonunda” bulunan kişi orada çalışıyor demektir: çünkü resepsiyon salt otel çalışanlarına ayrılmış bir bölüm olup müşteriler o bölüme geçemez. Oysa, buradaki söz konusu kişi resepsiyon memuru değildir. Pamuk herhalde “otelin lobisinde” demek istiyordu.

8.ci bölüm ortalarında “bir mürekkep kokusuyla kokan sayfalar” yerine “mürekkep kokulu sayfalar”, veya, “mürekkep kokan sayfalar” denebilir. Dil hatalarına başka bir örnek “kalaydoskop” (kaleidoscope) . Bunun Türkçe’si kaleydoskoptur, “çiçek dürbünü” de denebilir. Bir yerde de Serkisof saatleri “Sarkisof” olarak yazılmış. Bu da herhalde basım hatasıdır. Diğer hatalara değinmeğe kalkarsak bu eleştiri asla bitmez.

O halde, özetlersek,“Yeni Hayat” tüm insanlık için geçerli, yararlı, insanlığın özlemini duyduğu yeni bir yaşamı ne yazık ki anlatmıyor. Evet, önceden de belirttiğim gibi: bu daha çok yazarın kendisi için, kendi gibi olanlar için geçerli bir yeni yaşam, veya, salt onun yeni yaşamı olsa gerek...



.Eleştiriler & Yorumlar

:: Güzel bir eleştiri
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
10 Nisan 2010
Bu bölümü de zevkle okuyor insan...Paylaşım için teşekkürler.Saygılarımla...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yazarlar ve yapıtlar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mevlana'nın Kimyası
Köpekliğin Aşkı ve Varoş Kültürü
Ka, Kar ve Kars
Yaşam, Aşk ve Rastlantı
Râna ve Rânaların Açmazı (2. Bölüm)
Kürtçülük Sorunu ve Güneydoğudan Öyküler
Yeni Hayat (1ci Bölüm)
Şebeke ve Sabetayizm
Aşka Allah'a ve Akla - Tarihi Simalardan Mevlevi
Uykuların Gizemi ve Agoraphobia (1ci Bölüm)

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Paganlıktan Gelme Bir Tapınma Şekli: Namaz (2)
Cinsel Saldırı Suçu ile Tecavüzden Yargılananların Hadım Edilmesi Yasa Tasarısı
Mevlana ve İslam
Paganlıktan Gelme Bir Tapınma Şekli: Namaz
Çağdaş Gericilik: Postmodernizm
Dinin Ahlaksızlığı, Yahut, Ahlaksızlığın Dini
Haksızlığa Kesinlikle Karşıyım
Tevfik Fikret'ten Teröre Övgü
Özel Mezarlıklar: Kârlı Bir Yatırım Kapısı!
Postmodern Haçlılar

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Elsa'nın Gözleri [Şiir]
Kraliçe ve Bahçıvan - II [Şiir]
Albatros [Şiir]
Yeryüzü Rüzgarları [Şiir]
Kraliçe ve Bahçıvan [Şiir]
Op. 11 Piyano Ezgileri, Arnold Schönberg [Şiir]
Malta Şahinlerine [Şiir]
Uçan Ayakkabı [Şiir]
Havanın Ölümü [Şiir]
Her Ocak Hiddetle Tütüyor… [Şiir]


Hulki Can Duru kimdir?

Başlıca yapıtları: Eski Kule Müziği (şiir) Geometrik Aydınlık (şiir) Havanın Fen Noktası (şiir) Tartaros Paradigması (eleştiri) Teslis Sendromu (eleştiri) Nano Kutsallık (eleştiri) Sevgili Kutlu Yaşam (öykü) Kuşku Bilinci ve Eleştiri (eleştiri)

Etkilendiği Yazarlar:
Montaigne, Descartes, Russell, Tolstoy, N. Hikmet, Dostoyevski, Nietzsche, Freud, Darwin, Marx, Engels, Lenin, Bakunin, Kropotkin, Voltaire, Diderot


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hulki Can Duru, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.