"İnsan - işte tüm sır burada. Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de insan olmak istiyorum." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
(-2-) Bir trafik karmaşasıdır almış başını gidiyor ülkemizde. Araba kullanmayı bilmem. Ancak eşimin yanında yıllarca otura otura arabanın ‘tık!’ demesinden bir terslik olduğunu anlarım. Bu ülkede her konuda olduğu gibi insan yaşamını ilgilendiren bu kadar önemli bir konuda bile bir başıboşluk, bir lakaytlık utandırıyor insanı, ülkesi ve ülkesinin insanları adına. Sahil yolunda ilerliyoruz. Her şey çok güzel. Deniz, insanlar, doğa… Yakamoz vurmuş denizin üstüne. Radyoda Türk Sanat Müziğimizin duayenlerinden Behiye Aksoy , ‘ İnan, inan ki kimse seni benim kadar sevmedi’ şarkısını söylüyor. Anlayacağınız kimseye zararımız yok, hız yapmıyoruz, korna çalmıyoruz, kural dışı hiçbir hareketimiz yok. Mest-i naz demlerinde üst beynin yorgunluğunu atmaya çalışıyoruz. Bir korna sesi… Yanımızdan hızla geçen bir araba, tüm büyüyü bozuyor. Arabadan ne olduğu anlaşılmayan sadece gürültü kirliliği oluşturabilecek kulakları sağır eden bir müzik sesi geliyor. Biraz sonra kırmızı ışıkta durmak zorunda kalıyor araba. Eşim: ‘Al işte, ne oldu? Bizimle aynı yerde durmak zorunda kaldın.’ diyor, ters ters bakarak delikanlıya. Yeşil ışığın yanmasıyla ok gibi fırlıyor, padişaha kelle yetiştirecek ya, büyüklerinin tabiriyle… Biz hızımızı değiştirmeden ilerliyoruz; ancak yine kırmızı ışıkta birlikteyiz!.. Eşim dayanamıyor arabanın camından verip veriştiyor delikanlıya. Delikanlı saçlarını jölelemiş, gayet afili. Altındaki arabanın modelinin farkında. Herkes farkında olsun istiyor belli. Bu nedenle trafiği allak bullak eden bizmişiz gibi kavgaya hazır. Bir şeyler söylüyor Allah’tan anlamıyoruz; ancak mimiklerinden belli kavgaya hazır olduğu. Eşimin tansiyonu gittikçe yükseliyor, tutuyorum kolundan: ‘Allah aşkına uyma şuna! Bu ülkenin trafik polisi var. Bırak geçsin gitsin, başını derde sokma!’ diyorum. Ancak vicdanım hiç rahat değil. Bu hızla ya birinin başını derde sokarsa?!…. Anlattığım olayın aman aman olağanüstü bir olay olmadığını biliyorum. O kadar sık rastladığımız şeyler ki bunlar artık alıştık neredeyse. Hele motosikletliler, ‘Aman Allah’ım!’, evlere şenlik… İki tekerin üstünde -canlarını sokakta bulmuş gibi- arkalarına bindirdikleri turist bayanlara ne kadar önemli(!) olduklarını kanıtlamak için motosikleti delice sürmeleri- hayır!- yanlış oldu, uçmaları çileden çıkarıyor insanı.Böyle olunca da gün geçmiyor ki bir kaza haberi duymayalım, gün geçmiyor ki trafik canavarının aldığı canlardan söz etmeyelim. Alkollü araba kullananlarından, hız meraklılarına kadar… Neyse biliyorsunuz siz zaten bunları. Her şeyde olduğu gibi trafikte de aynı karmaşa. ‘Kurallar ihlal edilmek üzere konulmuştur!..’ Ne yazık! ne acı!.. Ne anlamsız!… İnsan yaşamı bu kadar değersiz mi? Sevdiklerimizi kaybedivermek bu kadar kolay mı? Alkollü araba kullanırken ne kadar sosyalleştiğini düşünür insan, hız yaparken ne kadar modern olduğunu? Kavga ederken, küfrederken, yumruk yumruğa girerken haksız yere başkalarının canını acıtırken ne kadar mutlu olur? Siz ne kadar dikkatli olursanız olun karşınızdaki kurallara uymadıktan sonra kaza kaçınılmaz hale geliyor. Artık öyle bir ülke haline geldik ki insanlar size şu mesajı veriyor: ‘Ben yanlış yaptığımda sesini çıkarmayacaksın. Görmemezlikten geleceksin –daha da ileri gidersek , ben yanlış yapsam da yine suçlu sen olacaksın, ezileceksin; ancak sen yanlış yaptığında asla affetmem!’ Bu kadar bencil hatta bu kadar sadist olmayı nasıl başarabildik? İnsanların acı çekmesine bu kadar kolay tahammül edebilmeyi, ‘Benim dışımda herkes haksızdır!’ diyebilmeyi nasıl öğrendik. Bu bir yaşam felsefesi haline gelmişse tehlike çanları çalıyor demektir. Bu ülke iflah olmaz bir cehennem kazanında haklının haksıza karıştığı bir kargaşa içinde bunalımlardan, psikolojik rahatsızlıklardan daha çok çekeceği var demektir. Sosyalleşmeyi edepsizlikle karıştırdığımız sürece daha çok fırın ekmek yememiz gerekecektir…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilâl Erboyacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |