Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Uzun süredir değerli felsefe öğretmeni ve yazar Sayın Ömer Faruk Hüsmüllü’nün Edebiyat defteri ve İzedebiyattaki ‘ Oruç Baba’dan Aforizmalar’ yazı dizisini merakla takip etmekteyim. – Bu arada tüm dostlara öneririm – Öyle cümleler var ki ‘evet’ diyorsunuz,’ işte bu!’. Hepsi için sayfalarca yazı yazılabilir, hepsi için ayrı bir tartışma konusu açılabilir. Ancak beni her okuduğumda düşündüren bu sözlerin bize ne kadar çarpıcı gelirse gelsin yaşamımızda ne kadar uygulayabildiğimiz ya da uygulayabileceğimiz. Mangalda kül bırakmayan nice insanlar tanıdım. Tanıdıktan sonra söylemleriyle eylemleri arasında uçurumlar olan. Hatta tamamen çelişen… Yazacağım her şeyden Sayın HÜSMÜLLÜ’yü tenzih ederim. Beyefendiliğiyle, nezaketiyle, saygınlığıyla her zaman bana ışık tutmuş, bu yazıyı yazmamda en büyük katkıyı sağlamış değerli bir isimdir kendisi. Ben sadece değerli yazılarının rüzgarıyla ivme kazandım ve düşüncelerimi kağıda dökme kararı aldım. Bu vesileyle ne zamandır şöyle eteğimdeki taşları dökeyim rahatlayayım derim de bir türlü fırsat bulamam dünya telaşesinden. Bugün yazmaya kararlıyım. Uzun süredir insanlar arası iletişimde zor olanın ne olduğunu ya da neler olduğunu düşünür dururdum. Birbirimizden şikayet edip dururken aslında şikayet ettiğimiz pek çok konunun temelinde yatan acı gerçeğin bencilliğimiz, hırslarımız ve psikolojik dengemizdeki sarsılmalar olabileceği ihtimalinden söz etsem: ‘ Bu muydu günlerce düşünüp sonuca vardığın tespit? ’ deyip beni ya da yazacaklarımı hafife almanızı anlayabilirim. Elbette sorunun kaynağında hepimizin çok iyi bildiği böyle sıradan görünmesine rağmen aslında tüm yaşantımızı etkileyen nedenler de var. Ben başka bir konudan söz edeceğim. Başlıktan da anlayacağınız üzere ‘Söylemler ve Eylemlerden’….Bir insanı tanımanın ilk koşulu o insanla diyalog kurabilmektir. Öyle ya atalarımız bile :’ Hayvanlar koklaşa koklaşa , insanlar konuşa konuşa’ demişler. Hatta ‘Kadı anlatılana göre fetva verir’ gibi insanların söylemlerinin önemli olduğunu vurgulayan ne güzel veciz sözler bırakmışlar bize. Böyle değil işte. Söylemler yanıltıyor insanı. Eylemlerse incitiyor. Bakıyorsunuz karşınızdaki insan sayfalar dolusu yazı yazmış, ‘Aman ne kadar bilgili!’ diyorsunuz, öyle felsefi laflar etmiş, öyle didaktik inciler döktürmüş ki ‘ Vay, ne kültürlü bir insan!’ diyor, mesafeleri daraltıyor, tüm iyi niyetinizle sarılıyorsunuz. Bu kez ataların kulaklarını çınlatıyor: ‘Doğruymuş, bir insanı tanımak için ya aynı sofraya oturacaksın; ya aynı evde kalacaksın; ya da alış-veriş yapacaksın demeleri…’ diyiveriyorsunuz. Sayın Hüsmüllü: ‘Oruç Baba’dan Aforizmalar’ adlı yazısının 21. Bölümünde:’- Söylemediklerimi de anlayacak bir dost arıyorum.’ diyor. Bakarsınız bu yazdıklarım Sayın Hüsmüllü’nün belki de söyleyemediklerini anlamama sebep olur:)) Elbette şaka yapıyorum hatta yazdıklarımı biraz yumuşatmaya çalışıyorum; ama üzülüyorum. Üzülüyorum, İnsanların hasisliklerine, bencilliklerine. Üzülüyorum, iki yüzlülüklerine. Üzülüyorum, haklarında pek çok dedikodu yapıp sonra da sütten çıkmış ak kaşık gibi yüzlerine gülen riyakarlıklarına. Üzülüyorum, Ellerine geçen küçücük fırsatları insanlar üzerinde baskıya dönüştüren, -söylemlerine kendileri bile inanmadan- insanlara egemen olmak için rant arayan davranışlarına. Septik olmaktan nefret ederim. Her şeyi yaşayarak öğrenmek isteyenlerdenim. Sözüm şüphe duyduğum, hissettiğim, yazılarından sonuca vardığım- ki bunu hiçbir zaman yapmam- insanlar için değil elbette. Bire bir tanıdığım, şahit olduğum, hayretler içinde kaldığım, demagojinin ustaları içindir. Sayın Hüsmüllü’den öğrenmiştim pragmatik bir çağda olduğumuzu. Yani faydacılığın ve çıkarcılığın egemen olduğu çağ… Bunu çoğu zaman arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerde neo-liberalizmin ‘ Haklı olmak için her şey mübahtır .’ anlayışıyla da açıklamaya çalışırdım içim yanarak. O zaman ne? Bırakalım etik ve ahlaki olan şeyleri!.. Sayın Hüsmüllü’nün söylemleri ve eylemleri uçuşsun gitsin. Alkışlayalım, övgüler dizelim sonra da bir şey olmamış gibi ‘adam sen de!’ deyip bildiğimizi mi okuyalım? Sayın HÜSMÜLLÜ, yine aynı yazısının 27. Bölümünde ‘-Haksızlıkların artması cesur insan sayısının azaldığını gösterir. ‘diyor…Sizce yeterince haksızlıklar artmadı mı?!.... Devam edecek….
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilâl Erboyacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |