Kör Kuyunun Sevdası
gidişler kaybetmek değildir..kaybolmamak..yok olmak için gidersin...geldiğin yere kör kuyulara dönersin...
gidişler kaybetmek değildir..kaybolmamak..yok olmak için gidersin...geldiğin yere kör kuyulara dönersin...
Ve zamanların gölgesi düştü avuçlarıma, ağır ağır tükendi tan ağarırken, çocuklar geldi geçti bir bir, doğumlarla ölümler el sıkıştı birden..
Garabet duygusunun sarmallığında ; Kırık Düşlerin ısrarcı umuduna yenik... Yürek " yok " tan anlamıyor...
Önce inkar edersin,hayır dersin sonra kabullenme başlar,Tanrı’ya inanmadığına lanet eder, bunların hiç olmamış olmasını istersin..Artık çok geç der bir taraftan kalbin diğer taraftan bu işin kimyasını bozacak yollar arar aklın...
Ruhların kafeslere kilitlendiği ve ruhların kafeslerinin kapılarındaki demir çubukları sarstığı günümüz dünyasında… Aynı dil ile konuşup, aynı kelimeyi ayrı anlayan insanlarımızın dünyasında…
Ve ruhum kendi lisanıyla yalnızlığını paylaşacağı akşamın zifiri karanlıklarına kavuşacağı saatleri beklerken, yine saatlere isyan ediyor; ağır aksak yürüyen akrebine yelkovanına…
Çocukluğum, genç kızlığım Ege'de geçti benim. İlk aşkı, ilk ayrılışı, sevgileri, terkedilişleri burada yaşadım. Hayal kırıklıklarını, heyecanları, kalp acılarını, köşe başı buluşmalarını ilk Egede tattım. Kalp çaldım, kalbimi çaldırdım ama biri var ki onu
Ve şimdi seni özlediğimi bile anlayamayacak kadar uzaksın benden...
Tedavülden kalktı dediler aşk bu sabah. Yerine ne geldi acaba diye döndüm dolandım sokaklarda yarı ayyaş. Ceplerimde senden kalan aşk kırıntılarını kime vermeliyim ki acaba? Eski aşkları verdiğinde tüm cömertliğinle, yeni aşklar için bir kredi açılıyor mu duygu aleminde? Denklik sorun olur dedi biri aşkın tedavülden kalkmasından hoşnut.
Zamanın sanki işlemediği, durduğu bu belirsiz yerde bir kez daha anlıyorum ki benim için güzel olan tek şey var, o da sensin... Ve anlıyorum ki sen olmadan
bütün o güzelliklerin hiçbir anlamı kalmıyor benim için... Sıradan belirsizliklere dönüşüyor her biri. Yaşamın bir anlamı kalmıyor sen yoksan...
Biz ki acıya bağdaş kurmuş iki zamandık, susuşlara meyilli. Birbirine hiçbir zaman kavuşmayacak trenlerin tek suçlusuyduk. Sevdaya itham edilmiş romanların katili, yüreğinden sızan kanları susuz toprağa ifşa edilen iki hükümlüydük..Biz ki hüzne örülüydük..Sonra sırtlarımızı dayadık birbirimize. Kalabalıkların arasına iki kırık bedenle yürümektense; bir kız çocuğuna renkli balonlar alma
HAYATIM’sın...
Şeceresi hüzün olan adamın buzdan kalbine düşen hayatsın..Canıma can diye süzülen canânsın. Kanadında mutluluk olan baharlarsın sen...Gonca güllerle süslenmiş sabahların gülümsediği cansın sen.. Kaybettiklerimin ardından tek kazandığımsın..Bedeli ödenmiş acılarımı dudaklarındaki nefesle gideren şifâsın sen.. Bağrı yanmış ve susuzluktan yüreğimi kurumuş kıyılarıma dolan ve benliğimden aşıp
Avucuma dünya güzeli, kocaman, yüce bir yürek koydun...
Ben onu hep sevdim,
Hep seveceğim...
Bir hayal miydi bu, düş mü yoksa gerçek mi? Üzerimizde deniz kokusu... ve sarılıyoruz birbirimize, iki denizin birbirine kavuşması gibi... İşte böyle başladı hikaye...
Ben seni sözün bittiği yerde, noktanın netliğinde sevdim. Sözsüz notaların huzurunda yasladım başımı aşkına.
Bence, aslı astarı olmayan uydurma bir kabareyken tüm bu bedeli ödenmiş, çoktan fişlenmiş kimlikler; hayat sandığımızdan çok ciddiye alıyormuş bizi meğer!