Sihirli Pabuçlar
Eve koştum ayakkabılarımı sakladığım yerden çıkarıp, bir kutuya koydum. Küçük çocuğun yanına gidip kutuyu uzattım. Çocuk kutuyu alıp açtığında ayakkabıları görünce gözleri parladı, çok mutlu oldu.
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
Eve koştum ayakkabılarımı sakladığım yerden çıkarıp, bir kutuya koydum. Küçük çocuğun yanına gidip kutuyu uzattım. Çocuk kutuyu alıp açtığında ayakkabıları görünce gözleri parladı, çok mutlu oldu.
Güney Kutbunda koşuya çok meraklı bir penguen yaşardı. Bu penguen devamlı olarak antrenman yapar, yarışmalara hazırlanırdı ve hep ön sırada yarışmayı bitirmeyi hayal ederdi, fakat ya sonuncu ya da sondan bir önceki olarak yarışı tamamlardı. En büyük başarısı ise, beş penguenin katıldığı bir yarışta üçüncü olmaktı. Bu duruma
Üç gün havada, üç gün denizde, üç gün karada hayvanlar tedirgindi, acaba bunların biz insanlardan bir talebi mi var, bizden bir şey mi istiyorlar? demiş bir gün bir çocuk. Herkes çocuktur deyip gülüp geçmiş. Kimse çocuğun önerilerini dikkate almamış.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde,
Cömertken cimriler, para bitmişken zenginde.
Memleketin birinde yaşıyordu bir oğlan,
Verdiği sözü tutan, yüzüyse güleç olan.
maria ve sebastian yıllar sonra büyük bir tesadüf sonucu karşılaştılar.Ve bir daha ayrılmamak üzere birleştiler.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde;
Memleketin birinde, sanmayın sakın Çin'de.
İpek saçlı, güzel mi güzel bir kız yaşardı,
İsterse gölleri geçer, dağları aşardı.
Ali yedi yaşında koyu bir kar aşığıydı. Oda kar gibi biraz mesafeliydi, diğer çocuklarla pek kaynaşamıyordu, iki üç tane arkadaşı vardı ya onlarla oynuyordu ya da tek başına. Ali’nin arkadaş seçiminde özel bir sebebi vardı; onlarda kendisi gibi anne ve babasızdı. Ali’nin babası vardı gerçi ama annesi o
Elindeki simitle kalakalmıştı sokakta. Düşüncelerinden sıyrıldığında etrafına baktı. Simitçi yeni müşterilerle ilgileniyordu. Elindeki simide baktı. Simidi önce kokladı, sonra dişlerini geçirdi. Evine gitmek üzere yola koyuldu. Bir ara sanki uzaklardan Ali nin sesini duyduğunu hissetti.
Oğlum, hepsini yemeyeceksin, sadece on kuruşluk tamam mı
Eski albümleri çıkardı tozsuz raflardan ama tozlanmış örümcek ağları sarmış yüreğindeki unutmak üzere olduğu günlere geri dönerek.
Çocukluğundan beri pencereye çıkar, bayırın en tepesindeki evlerinden, aşağıya doğru uzanan daracık sokağa saatlerce bakardı...
Kutu ağır değildi. Onu kendisi boyamıştı. Altı kahverengi, yan tarafları turuncu, üstü ise açık maviydi. Gürol, ilk önce yatağa kadar gitti. Dışarıda oynayan çocukların seslerini duyuyordu. Ara sıra o da top oynamaya çıkıyordu. Ama bugün başka işi olduğu için arkadaşlarına katılamayacaktı.
Okuldan hızlı adımlarla koşarcasına eve doğru ilerleyen sabriye'nin yüzündeki gülümseme ne kadar neşeli olduğunun bir göstergesiydi o gün. Yolda karşılaştığı arkadaşlarının iyi günler dileklerini bile neşeli bir şekilde hızlı hızlı cevaplayıp yine hızlı adımlarla eve doğru ilerlemekteydi.
Annesi sürekli "kurtulacaksın" diyordu.
Bir süre sonra annesini de duyamaz oldu.
Çok küçüktü o zaman anlamadı.
Kurtuldu.
Büyüdü, büyüdükçe anladı.
Ne güneşin doğuşunu görebilmişti nede yatağında huzurlu bir uyku uyuyabilmişti, öylece kalakalmıştı pencerede, yalnız yapayalnız, yorgun, çaresiz, uykusuz, mutsuz, huzursuz ama rüyalar aleminde düşler perisiyle birlikte en güzel rüyaları görecekti belkide
Baba sevgi ve şefkatini özümsemiş bir çocuk için baba eksikliği, yeri doldurulamayacak bir boşluktu
"O yüzdenmi seversin soğuk odalarda uyumayı?Isınmayı öğrenmedin diyemi? Anne koynunun sıcaklığına inatmı yoksa?"