Büyükbaşlar Yalakta
-“Evet, beyler! Ese pınarı dinlenme tesislerine hoş geldiniz! Bugün eşantiyon mönümüzde çay bulunmadığından onun yerine leblebi ile rakı ikramı yapılacaktır! Afiyet olsun efendim!
-“Evet, beyler! Ese pınarı dinlenme tesislerine hoş geldiniz! Bugün eşantiyon mönümüzde çay bulunmadığından onun yerine leblebi ile rakı ikramı yapılacaktır! Afiyet olsun efendim!
Hasan amca derin bir “Ohh!” çektikten sonra, “Yakıleyin şu hırkızı!” dedi. Kaçan göçen de yoktu gerçi.
haftaiçi uyanamayıp her pazar olduğu gibi, bu pazarda sabahın köründe uyanınca yazmak şart oldu gari...
Bir tesadüf değildi aslında onunla tanışmak. İnternette dolaşırken bir sitede yazdıklarını okurken keşfetmiştim onu. Yazdıkları karma karışık, okuyanın zihninde bir sürü soru işareti bırakan, her ne kadar anlamlı olsada sanki yazının içinde şifrelenmiş bir şeyler var gibiydi. Yazdığı diğer yazılarıda inceledikçe farkına vardım ki bu bir dünyalı olamazdı
"Çok haklısın Rüstem abi, bu vatan bölünmez.Ama ben çok korkuyorum abi. Çoluk çocuk falan filan abi yoksa bir dakika durmam koşarım cepheye.Ah abi, Atatürk yaşasaydı, vallahi billahi hepsini kurşuna dizerdi. Ne insan hakları abi, bir mermiyle verecen haklarını.Ne özel yetkili mahkemesi, hemen kurucan İstiklal mahkemesini başına da Kılıç
...
Biraz sonrada Mustafa geliyor, "emmi gel hadi, motor hazır, azığını al da gidek" diyor. Ali emminin hanımı, "Mustafa emmoğlu, senin getirdiğin et ne etiydi? gusura galmada nasıl söyliim biraz tuhaftı." Deyince de Mustafa dururmu.
"Ahan kasap yanında duruyor", deyince Ali emminin "jetonu düşüyor"
Dünyada yetişemem ben bu nikaha. Ah Hayri kardeşim, okul arkadaşım, benden başka nikah tanığı yok muydu koca kentte? En yakın arkadaşı ben mişim de, daha yakını yokmuş da.
-Sayın Başbakanım, nerden baksanız siz ve 12 bakan arkadaşımızla bu adada mahsur kalalı 3 sene oluyor. Bence artık çoktan aramayı kesmişlerdir ve yeni kabine kurulmuştur.
Ben hiç kupon biriktirmez, kupon karşılığı hediye dağıtan gazeteleri de almazdım. Ama çoluk çocuğa karışınca kurallar esniyor. Ardından da kupon faslı başlıyor. Yirmi sekiz kupona tencere, otuz kupona kazan
-Sinan; yakın arkadaşımdı, uzun boylu biri. Sayısal bölüm seçecekti. Aynı sınıfta olmayı hayal ediyorduk. O bana, ben ona kopya verme niyetindeydik. Ama henüz onun bana kopya verdiği bir ders olmamıştı. Pardon müzik dersinde kopya veriyordu, ama yakalanmıştım. Onu ele vermemiştim, ama…--
Ey ahali! ..Dom! ..Dom! ..Dom! ..
Diğneyvereem! ... Kulak vereem! .. Dom! ..Dom! ..Dom! ..
Şeherde bir iş geedi başımıza handaa! ..
Işıklar kövünden Bıcır İbram 'laa
Domalı kövünden Dom/Bay Mıstıfaa! …Dom!..Dom!..Dom!..
"Nasıl yeğenim, babanın sakallarına benzemiyor değil mi? Ulan yavaş çeksene canımı yakıyorsun, tamam ulan bu kadar yeter!" diye homurdandığında elimi yavaşça çekmiştim.
uyandığımı anlayabilmem fazla uzun sürmedi, kafamı kaldırıp etrafıma baktığım zaman evet rüyada değilim de
Gecenin bir yarısı Edebiyat Siteleri ni tararken birkaç şiir gönlüme su serpti. Hüzün yerini yaşama sevincine bıraktı. Beni çocukluk anılarıma götürdü...
Hasan kalk olum hadi -Ne var abi ya? -Ne olacak olum ya? Babamın yıllık kan görme krizi gelmiş.Yani senin anlıyacağın Cabbaroğlu ailesi olarak yıllık katliamımızı yapacağız.
Bir sınavda 5 kağıdı kim doldurur. Tabiki deli Baran... Bu bölümde kopya makinası Baran var...
Mendilleri hayatlarından bezdirme operasyonunda üçüncü gün... ben yoruldum ama onlar "bana mısın" demiyolar. en çok da "Selpak Mentollü" olan direndi. Çok büy
"Lan oğlum Kemal, köyde de sürün vardı düdük çalıyordun,Bak İstanbula geldin hala aynı düdüğü çalıyorsun. Bir taraf koyun, bir taraf insan. Farkeden ne ki?" dedim. Sonra bir güldüm, bir güldüm sormayın. Ertesi gün daha kuvvetle vazifeye sarıldım. Ve Allahın izniyle bugünlere kadar gelebildim. Ama vallahi çok zor günlerde
Marslının hatıraları ilk bölümüyle karşınızda. Deli Baran, Alim hocayı çileden çıkarıyor. Buyrun...