"Bugün cuma mı? Aman Tanrım, henüz okumadığım kaç kitap var bir bilseniz!" - Umberto Eco (muhtemelen)"

Öykü

Boyun Yetmez

\- Teyzeciğim artık içeri girsek.
\- Haa içeri dedin de, Mukaddes'in oğlu Ferudun içeri girmiş geçende.
\- Ne yapmış, birşey mi çalmış?
\- Yok yok, öyle şey yapmaz o. Yalnız oldum olası biraz anarşist derler.

Rıfkı

Rıfkı çok zeki bir çocuktu. Küçük dünyasında bile çevresinde dönen o koca dünyayı merakla izlerdi. Yumurtayı çok severdi. Bir gün komşusunun kümesine izinsiz girdi. Yumurtaların hepsini çalıp diğer çocuklarla beraber yedi. Bu daha sonra onda bir alışkanlık yapacaktı. Mahallesindeki diğer kümeslere de girdi. Kısa bir sürede adı yumurta

Şarkıcı Bülbül

Uzaklardan gelen nağmeler kulaklarından ruhunun derinliklerine yayılmıştı, İhtiyar Kaplumbağanın. Yuvasından çıktı. Büyük ve ağır kabuğunu zorlukla sırtında taşıyordu. Ayakları ağrıyordu, ama olsundu. Sıkıntıya katlanacak fakat en güzel öten, en güzel şarkı söyleyen Bülbülün konserini kaçırmayacaktı. O Bülbül ki, aman efendim, bir ses bir nefes! Duyanlar elindeki işini bırakır,

Balkonlu Ev...

İncikköyden Eskişehire taşınacaktık, benim için yeniden dünyaya gelmek gibi bir şeydi bu. Eskişehir Sütlüce semtinde ki bir ara cadde üstünde, dört katlı bir kâgir binada ev tuttuk. Köydeki evden eşyaları bir traktör römorkuna doldurduk, yola çıktık. Yolculuk boyunca ben, römorkun arkasında oturdum, gözüm eşyalarda, içlerinden düşen olursa traktör

Keloğlan Don Kişot'a Karşı

Bir varmış, iki varmış, üç varmış, beş varmış. Bir Keloğlan varmış. Canı çalışmak istemezmiş, bütün gün evde yan gelip yatarmış.
Bir de Don Kişot varmış. Yel değirmenlerine savaş açmış. Nerede bir yel değirmeni görse hücum deyip saldırırmış. Don Kişot'un yolu bir gün Anadolu'ya düşmüş. Anadolu'da çok

Yaşam Koçu Rıfkı

Eminim birçoğunuz benim gibi daha sabahın köründe, aynaya bakar bakmaz gördüğü o bedbin surattan ürküyordur. Asık suratlı, mutsuz bir yüz ifadesi ile bir fotoğraf karşımızda bize bakıyordur. Çevremizde ki insan davranışları, yaşam faktörleri, içinde bulunduğumuz toplum şartları maalesef bu suratı bu hale getirmiştir. Artık kendi yüzümüzden korkar hale

Ahlatın Yanı

Yol boyunca dalıp dalıp giderdi . Dizlerine, ayakkabısının tokasından vazgeçince pencere dışına . Kızıyordum konuşmamasına. Dikiz aynasına öksürebiliyordum. Kızıla mora bürünürken yüzüme, çizgilerine, egzoz dumanının dağılmasına rağmen bir türlü göremediğim köyün boşluğuna doğru bakabiliyordum.

Başa Dön