Alpaslan'dan Beri...
Yıllarca, belki de bir asrı aşan süresi içinde, çatışmalar yaratan,
1 Mayıs fobisini yenmiş olmamız adına...
"Bugün Pazartesi mi? Tanrım, henüz cuma gününden kurtulamamıştım ki." - Dorothy Parker (kurgusal)"
"Bugün Pazartesi mi? Tanrım, henüz cuma gününden kurtulamamıştım ki." - Dorothy Parker (kurgusal)"
Yıllarca, belki de bir asrı aşan süresi içinde, çatışmalar yaratan,
1 Mayıs fobisini yenmiş olmamız adına...
Güneş, alacakaranlığını bırakıp gitmişti. Mars, yüzünün yarısını saklayan Ay’ın peşine düşmüştü. Bu zamanlarda, hep böyle yapar, Ay’a iyice yaklaşırdı. İkisi de göz kırptı, bu garip kuşlara. Onlar da gülerek selamladılar, bu kadim, vuslatsız aşıkları.
Burada her türlü insan var. Anasını kesen, babasını soyan, çocuğunu doğrayan ne ararsan var.Hele İstanbuldan gelen iki tinerci daha gelir gelmez bizim ormancı Hüseyinin oğlu Cabbarın suratını kesti. Geçenlerde iki paket sigaramı çaldılar. Traş kolonyamı bile içmişler. O gelen tinerciler yapmış. Gardiyanlar bile bir şey demiyor. Birbirinizi idare
Sunay Akın
Hasan geçen yıl dokuz yaşındaydı. Bir gün evlerinin arkasındaki bahçede bir tavşan gördü. Tavşan kaçmadı Hasandan. Hasan tavşanı sevdi, tutup kaldırmak istedi. Tavşan çok ağırdı, hem karnı şişti. Belli ki yakında yavrulayacaktı. Babası yoktu Hasanın. Beş yıl olmuştu, aralarından ayrılıp bu dünyada onları yalnız bırakışı. Anası evlere temizliğe
Baktık bir tapu. Cennetin en mutena köşesinden bir dubleks daire tapusu.
Onun çığlığını duyduğumuzda şok geçirmiştik. Adeta böğürüyordu. Bazen hırlıyordu. O da diğerleri gibi yalvarmaya başlamıştı. Seslere alışkın olsak da içimizden birisiydi 6 numara. O gün sıra bizim koğuşa gelince önce onu almışlardı. Diğerleri gibi acı çekerken onlar gibi haykırıyordu.
Aşk ve umutla dolu bir kalbin, sevdiğine kavuşma hayallerini anlatan duygusal bir metin. Rüzgarlı sokaklarda attığı her adımda, iş çıkışlarında, izin günlerinde sevdiğini düşünen bir kalbin özlemini ve bekleyişini şiirsel bir dille aktarıyor.
Ertesi günkü gazetenin manşeti: “Öğrenci Velisine Dayak… Kızını insafsızca döven matematik öğretmeninden hesap sorulması için okul idaresine başvuran veli de okul müdüründen dayak yedi…” Habere geniş bir yer ayrılmıştı
Ormanda her gün kurulmakta olan tavşanlar pazarı, havanın kararmasıyla birlikte, dağılıyordu. Sergisini toplayan tavşan pazar yerini terk edip gidiyordu. Vakit geç olup da pazar yerinde tavşan kalmayınca bir tavşan pazara gelirdi. Sırtında boş çuvalıyla ve bu boş çuval tezgâh altlarında kalmış, kıyıya köşeye atılmış, satılmamış havuçlarla ve bazı
Ben balıktan anlamam! derdi ilk başlarda. Geçenlerde malzeme satan çocukla şakalaştı. Gazeteciler gelmişler.Sordukları son soru,"Peki ya kadınlar,onlarda balığa meraklı mı ?" diye sormuşlar.
Abla dedi? "Vallahi seni örnek verdik."
Biliyorum zaten dedi.
Adı buralarda deliye çıkmıştı. Küçük bir kasaba.Gölün kenarında her gün
Nehir kıyısındaki kayalığa indiğimde suya düşen gölgeyle başını farkediyorum. Eğilmiş, akıntıya bakıyordu. Yaklaşmak istedim, elinin işaretiyle vazgeçtim. Dediğine göre balıkları ürkütebilirmişim. Poşet dolusu erzağı görebileceği bir ağaç dalına iliştirip uzaklaşacaktım. Cebime uzanıyorum. Kahretsin. Boş. İkisi de. Sigara atmasını istiyorum. Kımıldamıyor. Gözleri hep akıntıda. Birden sevinçle doğruluyor. İnlerini buldum
Gaye Boralıoğlu