
Kapılar
beyin hücrelerim teker teker vefat ediyordu.ortalık cenaze töreninden geçilmiyordu.
beyin hücrelerim teker teker vefat ediyordu.ortalık cenaze töreninden geçilmiyordu.
Bu sinmiş tavırlar da Devlet malı deniz ci zihniyeti daha bir cesaretlendiriyordu.
Global ekonomi tabiri en otantik Türkçe sözcükler kadar lisanımıza yerleştikten sonra, kahvehanedeki gazeteci sabah müşterileri kendi aralarında münazara yaparak, Türkiye’nin ekonomik felakete sürüklendiğinden bahisle global ekonomiyi yerden yere vuruyorlardı
Aşağıdaki olaylar, Ütopyanın yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı ücra bir köşesinde geçer
Bekir Sıtkı Kunt; konuşma dilini yazı diline getirme anlayışını benimser: "...Dilde ölçü , dilde realizmdir; yani yaşayan dil ile yazmaktır. Halkın dili, sanatçının kendi dili olmalıdır." der.
Yapılan bir söyleşi de, sanat anlayışını özet olarak şöyle dile getirir: "Sanatın tek amacı ve yolu halk için olmaktır.
O yıllarda neredeyse bütün çocuklar yoksuldu. Aramızda varsıllar olmadığından belki bizler deryadaki balık misali yoksul olduğumuzu bilmezdik. Yoksul olmanın en kötü tarafı elbiselerinizin eski ve yamalı olması, sofranızda lezzetli yemeklerin bulunmaması değildir. Yoksulların anne babaları çok sinirli olur. Ve onların çocuklarının payına ekmekten çok dayak düşer.
On beşinde, yeni yetme kız, çakı gibi delikanlının komplimanlarında keşfetmişti, doya doya yaşatılmasa bile, genç kızlık duygularını… Kaçmaya, yok olmaya, evet diyerek tereddütsüz, baş koyduğu ilk aşkı, yaşamayı denedi… Deney, başarısız oldu. Her başarısızlığın bir bedeli olduğu gibi, bunun bedeli de, ayrılıktı!
Günümüzde uğruna savaşlar açılan, kan dökülen, en kutsal değer addedilen demokrasi... Demokrasi böylesine övgüyü hak eden bir şey mi? Ya da demokrasi denilen şey gerçekten de bugünkü gibi bir şey mi?
Arabayı kafeteryanın tam karşısına park ettim. İnsanlar arabalar yanımdan akıp gittiler. Juan birkaç kadınla oturmuş sohbet ediyordu. Zavallı yaratıklar dedim. Galiba sizleri sevmeye başladım Bakışlarımı daha çok Juana odakladım. Fırsatını bulduğum an onu arenaya çekip öldürecektim.
Duman koca bir leke olup düşüyor aramıza. Konuşmalarımız kuru dal ve yaprak yığınına gömülü. Kırılgan. Tetikte. Kıvılcımla harlamaya hazır. Geceyle iplik iplik dağılmasa sabaha dek ateşin başında öylece kalabilirdik. Gözlüğüyle oynamaktan usanıyor sonunda. Dili çözülüyor. Öksürüklerin arasında işittin mi ? Şeytanın aklına gelmeyecek şeyler anlattı. Hem, yüzünde gölgeler
Yazıyı kaleme almamda ki en büyük etken edebiyatımızda şair ve yazarların toplumda ki suç işleyen insanlara mahkumlara, yani hırsızlara, katillere, esrarkeşlere bakış açılarında ki acımasız duruştur. Üstelik onları bir vebalı gibi görmeleri, sefil iğrenç yaratıklar diye yaftalayıp toplum dışına iterek adeta tekme tokat dışlayarak sanki bu insanlar yokmuşçasına
kac kere kac kereleri saydim sayamadim