Hayat Akıyor Bay X Bakıyor!
Sıcaklar birdenbire bastırınca gökyüzüne yükselen buharlar İstanbulun üzerine tekrar yağmur olup düşüverdi Ancak buna yaz yağmuru diyorlar. Hani bölgesel yağan yağmurlardan
"Yazmak, aslında hiçbir şey yapmadığınızı kanıtlamanın en meşakkatli yoludur." — Woody Allen (kurgusal alıntı)"
"Yazmak, aslında hiçbir şey yapmadığınızı kanıtlamanın en meşakkatli yoludur." — Woody Allen (kurgusal alıntı)"
Sıcaklar birdenbire bastırınca gökyüzüne yükselen buharlar İstanbulun üzerine tekrar yağmur olup düşüverdi Ancak buna yaz yağmuru diyorlar. Hani bölgesel yağan yağmurlardan
Ankara'nın 1950'li yıllarını tasvir eden öykü.
Nehir kıyısındaki kayalığa indiğimde suya düşen gölgeyle başını farkediyorum. Eğilmiş, akıntıya bakıyordu. Yaklaşmak istedim, elinin işaretiyle vazgeçtim. Dediğine göre balıkları ürkütebilirmişim. Poşet dolusu erzağı görebileceği bir ağaç dalına iliştirip uzaklaşacaktım. Cebime uzanıyorum. Kahretsin. Boş. İkisi de. Sigara atmasını istiyorum. Kımıldamıyor. Gözleri hep akıntıda. Birden sevinçle doğruluyor. İnlerini buldum
Namık ile arkadaşlığımız okul dışına da taşmıştı.
Nazmi, bizimle gezip tozmak yerine yurtta/okulda kalıp ders çalışmayı tercih ediyordu.
Portakal bahçesinin kralı Çarli hava kararmaya başladığında sessizce ağaçtan aşağı süzüldü. Bir ağacın altına gidip toprağı çapalamaya başladı. Aradan yarım saat geçmeden portakalların hepsi aşağı inmiş ve işe koyulmuş olacaktı. Bir gece devriye komutanı, Çarlinin yanına geldi. Çarli doğrulurken çapasını yere attı ve gülümseyerek sordu: Evet komutan, haberler
Halil Kaya, uğradığı hayal kırıklığının moral bozukluğu ile ilk kez sarhoş olacak kadar içki içer...
Bir babayiğit ki, ama ne babayiğit: Bir sekseni geçen boyu, oldukça kaslı vücudu, güçlü kolları, anadan sürmeli gözleri.. tam bir Anadolu delikanlısı.
Köylü çocuğuydu ama kendi köyünde pek eğlenmez, gezerdi. Bazen yürüyerek giderdi, bazen atla giderdi. Başka köylere giderdi, kasabalara giderdi, şehirlere giderdi. Gittiği yerlerde, yolun
-Oğlum bir millet kin ve öfke duyarsa içinde kendini sevmiyor ve saymıyor demektir. Öldürmek veya öldürülmek seçtiğin tarafla ilgili değil aslında, yaşadığın kadarla ilgilidir. Sen sen ol değer verdiğin şeyler için savaşırken dik dur her zaman.
Sıram geldi.Kaç para bu baklavanın kilosu dedim.
Satıcı kadın sıraladı.Bol cevizli,tereyağlı,Gerçek şekerli,Bizde Glikoz olmaz! olamaz beyim dedi.
Bir baklava için bu kadar abartılı benzetme yapmasına şaşırdım.Ama satıcıydı nihayetinde.O albenili görseli besleyen bir kaç abartılı söz normal sayılabilirdi.
Bu öykü Güncel Sanat Dergisi'nin düzenlediği 2. Kısa Öykü Yarışması'nda seçici kurul özel ödülünü paylaşmıştır.
Binlerce ev, iş yerleri, sokaklar, binlerce asker tarafından basılıyordu. Ahşap binaların kapıları dipçiklerle kırılıyordu.Yine kadınların, çocukların feryatları arasında erkekler pijamasıyla sürüklenerek sokağa fırlatılıyordu. On beş yaş üzeri bütün erkekler gruplar halinde toplanıyordu. Yerde tekmelenenler, postallarla, joplarla, dipçiklerle, dövülen insanlar eller havada olduğu halde yürütülüyordu. Kimse ne oluyor diyemiyordu.
Ah Fikri, hiç vazgeçmeyen, müzmin talip. Defalarca ertelediği, reddettiği, terslediği Fikri. Ama aynı zamanda belki o da vardır diye derslerini kütüphanede çalıştığı, onun sınıfından kızlarla sırf o sınıftan diye selamlaştığı, babasından gayri doğum gününü bildiği ama hiç kutlamadığı tek erkek olan Fikri. Sevmişti Fikriyi lakin hazır değildi buna.