• İzEdebiyat > Öykü > Yeraltı |
21
|
|
|
|
uyuşuk elleri cebinde bişeyleri yokluyordu.adam köşede varlığı zor seçilir şekilde duruyor ve yaklaşmakta olduğunu doğaya belli edecek biri ya da birilerini beklediği halinden belli oluyordu.biraz sonra doğaya varlığını belli edecekti o da. |
|
22
|
|
|
|
Bağıran çağıran bu kaltağın üzerinde gece kıyafetine benzer kırmızı birşey vardı elleri çok bakımlıydı hemen köşeyi dönünce benimle karşılaştı |
|
23
|
|
|
|
"Ey oğul sana ben ne demiştim?..Küffar toprağı Konstantinopolis seni bekliyor. Bir görevin vardı senin. Sen öncüsün, arkandan gelecekler var demiştim. Ama sen ne yaptın, bre şerefsiz?.. Sen Allah'tan korkmaz mısın, bre kafir, bre dürzü, bre namussuz, şerefsiz, haysiyetsiz sapık. Karın Haticeye acımaz mısın?.. Oğlun Hıdır'dan kızın Fadime'den utanmaz mısın sen? Sen nasıl Müslümansın? Kendine gel benden söylemesi. Cehennem de numaralı yerin hazır, bunu böyle bilesin"
|
|
24
|
|
|
|
Ona göre insanların büyük çoğunluğu gerzek sınıfına giriyordu. Bu tip insanları gördüğünde ya da birine kızdığında ona kısaca gerzo demekten çekinmezdi. Yolda, minibüste, çarşıda, pazarda kimi görse hiç fark etmiyordu. Yeter ki öyle birisini görmesin. |
|
25
|
|
|
|
...Birkaç kere boğazıma bıçağı dayadığım da oldu ama hiçbir zaman bunu yapabilecek kadar cesur olamadım. Belki Tolstoy’a inanmasaydım bunu yapabilirdim. Yapamadım ama bunun sebebi Tolstoy değil babamdı... |
|
26
|
|
|
|
Gecenin daha ilerleyen saatlerinde ise ıssız sokakların köşe başlarına ellerindeki sigarayla tünemiş, bacası tüten iki ayaklı halüsinasyon fabrikaları daima rotamın üzerindedirler . Bazen ot , bazen hap kılığındaki bu zihin parlatıcılar beyninizde çiçekler açtırabilirken sizi tecavüze uğramış bir kadavraya da döndürebilirler |
|
27
|
|
|
|
İsmet abi düşünceme göre sanırım evrimin en büyük kötülüğü bir erkeğin çiftleşme arzusu ile bir kadına ve ondan üretilen çocuklara bakma zorunluluğu olmuştur. Bu yüzden yine sabahın köründe yola koyulmuştum. Bu yüzden yine o taksi durağına gitmiştim. İşte bu yüzden o taksinin şoför koltuğuna oturmuştum. Şehrin insanlarını taşımak zorundaydım. Onların pis kokularını çekecektim. Dertlerini dinleyecektim. İstanbul’un vahşi ormanında o canlıların arasında sokak sokak dolaşacaktım. |
|
28
|
|
|
|
Senin hareketini başlatan ezan sesleri olur... Daha sonra köpeklerin havlamaları, açlıktan çıldıran martıların korkunç çığlıkları duyulur. Eğer işsizsen, okula giden birkaç çocuğun varsa, ödenmesi gereken borçların, yığınla birikmiş faturaların varsa tam bir kabusun ortasında uyandın demek. Yanında uyuyan eşine korkarak bakarsın. Lanet olası kadın sana sırtını dönmüştür. O zaten senden çoktan nefret etmiştir. Sana bakmaz bile. |
|
29
|
|
|
|
Bizim mahalle işte kardeş hani aşağı mahalle diye küçümsedikleri o yerlerden birisi. Yani diğerlerinden pek bir farkı yok bilakis fazlası var. Sonuna kadar okursan eğer umarım aklın başından gitmez. Madem sayfama gelmişsin okumak için azıcık sabırlı ol, dikkatli oku sana bir
mahallenin resmini çizeceğim. Aynen Abidin abimiz gibi. Anlatacaklarım mahalle dedikodusu değildir. İyisiyle, kötüsüyle, sevabıyla elimden geldiği kadar mevzuyu izah etmeye çalışacağım. Geyik muhabbeti arıyorsan şimdiden başka bir sayfaya geç uyandırayım seni.
|
|
30
|
|
31
|
|
|
|
soru(n)lara bogulmustu adam, cevabini bulamadigi soru(n)lari anlatirken bir yandan cevapsizliga kiziyor diger yandan soru(n)larina soru(n)larla yaklasan psikiyatristine ofke duyuyordu. |
|
32
|
|
|
|
Arabayı ne kadar hızlı sürersen varacağın yere o kadar hızlı varırsın, ama çevreyi de o kadar az görürsün. Şuan dünya hızla hareket etmekte olan bir araba gibi hatta hızlı tren. Doğumdan ölüme doğru hızla gidiyoruz ama eminim öldüğümüzde dünyadaki bir çok şeyi görmeden, yaşamadan, tatmadan geçmiş olacağız. İşte bu yüzden sen eski devirlerde yaşamak istiyorsun. Dünyanın fayton hızında hareket ettiği devirlerde. Bu uçak hızı mideni bulandırıyor. Dünya seni tutuyor.
|
|
33
|
|
|
|
Bir şehir ne kadar yok edilebilirse yok edilmiştik o kadar |
|
34
|
|
|
|
İçimde bir yerde karartmak istediğim bir fotoğraf var.
Tanımadığım bir yüz, tanımadığım bir göz, tanımadığım bir dudak, tanımadığım izler… |
|
35
|
|
|
|
Sadece o gün değil diğer günlerde sayısız geceler içtiler. Rıfkı’nın gecekondusunda hemen her gece sesler yükseliyordu. Kahkahalar, küfürler, şarkılar, türküler söylendi. İsyankar naralar atıldı. Mahalle ahalisi bu evden ve bu seslerden ürkmüştü. Kirli sakallı, hırpani kılıklı bir grup adam her Allahın günü bu evden sabah çıkarken akşam karanlığında eve dönüyordu. Ellerinde ki poşetler doluydu. Poşetler de içki şişeler, ekmekler, sebzeler, kemikler vardı. Mahalle halkı şunu iyi biliyordu ki bu adamlar şarapçıydı ve üstelik yardıma muhtaç yeşil kartlıydı. Ama bunlara rağmen bu adamlar gururluydu. Hemen her ay sonu kaymakamlık binasının önünde askeri bir tören bölüğü gibi yapılacak bir yardımı beklemelerine rağmen onurlarından, gururlarından taviz vermezlerdi. Onlara göre ortada bir suçlu varsa o da kaderdi.
|
|
36
|
|
|
|
Karalamışsan bir şeyi silsen de, karalanmamış edemezsin |
|
37
|
|
|
|
İnsanın anlam arayışının, anlamsızlığını anlatan bir anlatı... |
|
38
|
|
|
|
İkisininde gözleri çok çok fenaydı...Bakışlar vicdanları deliyordu.Haklılar da.Aylardır bedavadan içmek, karın doyurmak güzeldi de nereden geliyordu bu değirmenin suyu hiç sordun mu?..
|
|
39
|
|
|
|
Kimse farkında mı? Hayır... Farkında olmalılar mı? Tabii ki hayır. Az sonra olacakların kimse farkında olacak mı peki? İşte bu belirsiz... |
|
40
|
|
|
|
Üç kişi başlamıştık.Sayı bazen yedi sekiz oluyordu.Evin dışında da bahçe de otuza yakın kişi içiyormuş.Genç, yaşlı mahalle ahalisi işte. |
|