Sızımın Gizi; Ölü Ruhta Yara İzi

Tüm noktaların bir tek anlamı var şimdi!

yazı resim

' Bazen bir şiir sadece bir şiir değildir.
Bir ölüden bir ölüye... '

yirmibeşinci mumum da söndü gözyaşı işgali altında
böyle olmaz dedi Tanrı, gülümse biraz
pardon bayım; hayatınızda fazla tebessüm var mı? / bende bir neden kalmadı da

üzerimdeki emanet şiirleri çıkardım
üstelik dar geliyordu çoğu, sığamıyordum
ruhuma batan düş kırıkları,
bir dolu hüzün,
sızım sızım sız(lan)an sızı(ntı)lar,
kaos desen diz boyu
buna şiir mi dayanır
kanatsa yaralasa da yakışanı giymeli
gerçek kadar acıtmayınca yalanlar kendinden kaçıyor insan
pardon bayım; bu yalan sizin miydi? yanlışlıkla üzerine oturmuşum

hayatla ayrı yerlerde durup ayrı noktalara bakıyoruz
dilimizde aynı küfür; ya ben seni ya sen beni
okunaksız bir el yazısıyla yazıyorum kaderi
kalem tutmayı sizden öğrenmiştim
siz şiirler yazardınız
kan damlardı dizelerinizden ama mutluydunuz
mutlu olmanın beş şartı neydi?
pardon bayım; üzerinizde fazla mutluluk var mı? bende kalmadı da

bundan yirmibeş Ekim önce ensemden tutup Tanrı
hayata bıraktı bırakalı
sudan çıkmış balık misali
ölüme çarpa çarpa yaşadım
Tanrı görmüyor
Tanrı duymuyor
Tanrı bilmiyor
Tanrı üç maymunu oynuyor
siz Tanrı'ya ne çok benziyorsunuz bayım

kaç kez intihara teşebbüs etti içimdeki sefil çocuk
yıkık dökük im(h)a hatalarıyla avuttum hep
senin ....n bir melekti çocuk, biz bize yeteriz
hayatın rahminden ölüme kayıp düşmek an meselesiydi
ki büyümek ölmek demekti
yirmibeş defa öldüm mesela
öldüm dirildim
yaşamla ölüm arasındaki yedi fark neydi?
pardon bayım; kırk defa ölsem gerçek olur mu?

topuklu ayakkabılarımın iç gıcıklayan sesi
belirginleşen yüz çizgilerim
ya da yokluk emzirdiğim göğüslerime aldırmayıp
defalarca buruşturup attım kadınlığımı
sadece sevişirken kadın oluyorum
pardon bayım; siz sevişmeden de adam olabilmek ister miydiniz?

oyuncaklarım hala ucube bir yalnızlıkta sallanmakta
ve piç değil hiçbiri
bir hiç gibi yaşamaktansa piç olmayı yeğlerdim
kelimelerimde öldürüp sizi ....ya susamış bir katil olmazdım en azından
ya da siz...
daha ilk cümlede ölmeseydiniz
mutlu sonla biten tüm şizofren masallara inanabilirdim
ama siz bayım bir vardınız bir yoktunuz / hiç vardınız hep yoktunuz

bir aralasalar ruhumu görecekler toplu mezarları
çok miktarda acı gömdüm içime
yıllanmış kalıntılar
bir yığın ölü dokunuş
aldanış, vazgeçiş
bugün çok sevinçliyim kesin kötü bir şey olacak diyerek
elimdeki avucumdaki sevinci bile gömdüm içime
bir fahişenin maskesine aldanıp
peşi sıra sürüklenmenizle içime akan çok kanamalı gözyaşları
ve sizi bayım
sizi gömdüm içime
pardon bayım; siz hiç hiç olmaktan korkmadınız mı?

bir fahişenin yüzüne fahişe denilmez aslında
fahişe vardır zamandan çalan
ve fahişe hayat çalan
o gerçek bir fahişeydi
çünkü ....mı çaldı
karanlık dünyasına girdiğinizde nasıl bir hayat keşfettiniz
hiç saydınız mı
kaç çığlık darbesinde kaç dünya kararttınız
neyse, neyse... bunların önemi yok
pardon bayım; çaldığınız hayallerimi geri verir misiniz? bir tur atıp geri geleceğim

her küfüre meyilli sızılarımı
dilimi damağıma yapıştırıp eziyorum
her gün hayattan kopan bir şiirle örerken acımı
canımın kırılmışlıklarını çatlamış umutlarla yamalayabilirim
defter aralarında kuruttuğum anıları kaldırıp atmasını da bilirim de
ne zaman aynaya baksam yüzünüzü görürüm
pardon bayım; sizin adınız neydi?
ben size yanlışlıkla baba dedim

tüm noktaların (....) bir tek anlamı var şimdi; baba !

Dilek Akın

Ekim,yirmi'ikibinsekiz '04.40 / yirmibeşyaşsenfonisi ] ]

Başa Dön