• İzEdebiyat > Öykü > Yeraltı |
121
|
|
|
|
Son çıkmazdayım. Kafam bulanık bir su gibi. Beceremediğimden, artık yaşamamayı yaşamaya başladım. ... |
|
122
|
|
|
|
Kadın gözyaşlarıyla stüdyodaki bir kapıya bakıyordu.Karizmatik sunucu: 'Sence gelecek mi?' diye sordu kadına.
Ama kadın büyük ihtimalle söylenenleri duymuyordu bile.. |
|
123
|
|
|
|
...'Mezarlar' dedi kendi kendine, 've ruhlar... Neredesiniz?'.. |
|
124
|
|
|
|
Tepeden bakıyordu şehre,beyazlar giyinmiş o yüksek tepeden...Yirmi dört saat o beyaz elbisenin üstünde otururken kenti izliyordu o siyah lekeyle.Kucak açmıştı kimsesiz bir dağ,sarmıştı kollarıyla,unutması için bir daha hatırlamaması için basmıştı sımsıkı bağrına.Kenti dinliyordu kızaran kulaklarına aldırmadan,o kulakları sağır eden insan kalabalığının sesini.Herkes birbirine benziyordu yukarıdan bakınca,aynıydı herkes farklı renklerdeki,farklı şekillerdeki kıyafetlerin içinde. |
|
125
|
|
|
|
"gün sona erdiğinde; ve yolun değil de külahinin yürüyüşünün sonu geldiğinde; yaşamı varmış olduğu amaçlar toplamına ya da eriştiği yerlerin toplamına değil de yürüyüşünün ya da yolculuğunun kendisine eşittir.." |
|
126
|
|
|
|
güneşten eser yok.hücrem karanlığa misafir.allah ın emri peygamberin kabriyle,bedenime bi dar ağacı istenir.bu son günüm.biraz daha yürümeliyim.10 adım.bi daha yok. |
|
127
|
|
|
|
Birahanelerdeki, meyhanelerdeki muhabbetleri çok samimi buluyordu, gerçek buluyordu. Orada daha önce birbirini hiç görmemiş insanların yer yokluğundan aynı masaya oturup, kırk yıllık dostlarmış gibi muhabbet etmeye başlamaları, birbirlerine en yakınlarına bile anlatmadıkları sorunlarını anlatmaları, sıkıntılarını paylaşmaları hoşuna gidiyordu. O masalarda hiç kimse olduğundan daha iyi, olduğundan daha dürüst, olduğundan daha esprili, keyifli olmaya, mutlu görünmeye çalışmıyordu, çünkü gerek yoktu |
|
128
|
|
|
|
İstanbul’un mehtapla şereflendirilmiş göğü, hepsinin garabet ve habis çığlıklarıyla ağırlaştı. Sabah kimse korkusunu üzerinden atamamıştı… Cinler de…
|
|
129
|
|
130
|
|
|
|
Annem demişken. Şu anda karşımda oturmuş televizyonda bir kelime bir işlem yarışmasını izliyor. Bildiği her sorunun kendine verdiği sahte özgüvenle gülümsüyor. |
|
131
|
|
|
|
kelimelerimin, şöhret harfleri suspus olmuş, susuzluk pususunda, pusulası şaşmış şaşı bakan şaşırmış insanlara, zindanlara tezat özgürlükler, dışarda, masumiyetin mahkumiyeti... |
|
132
|
|
|
|
Ne zaman Yüceler zirvelerine karalar bağlasa, hep o şaibeli sessizlik çökerdi kasabanın üstüne. Evlerin ışıkları soluklaşır, gece kara bir deliğe dönerdi. |
|
133
|
|
|
|
Çünkü er ya da geç karşılaşacaksınız... |
|
134
|
|
|
|
Fakat ellerindeki imkanlar sadece bu akşamla sınırlı kalanlar ve yapmak istediği o kadar çok şey arasında hangisine öncelik verilmesi gerektiğine bir türlü karar veremeyenler de yok değildi. Zaten çoğu ‘ne yapsak, ne yapsak?’ diyerek geceyi tü |
|
135
|
|
|
|
damımda kediler korosu, ilk tanışma merasimi bunlar... |
|
136
|
|
|
|
Kocakarı masalları arasında geçirdiğim son gece bu. |
|