 • İzEdebiyat > Öykü > Çocuk |
61
|
|
|
|
Ormanda her gün kurulmakta olan tavşanlar pazarı, havanın kararmasıyla birlikte, dağılıyordu. Sergisini toplayan tavşan pazar yerini terk edip gidiyordu. Vakit geç olup da pazar yerinde tavşan kalmayınca bir tavşan pazara gelirdi. Sırtında boş çuvalıyla ve bu boş çuval tezgâh altlarında kalmış, kıyıya köşeye atılmış, satılmamış havuçlarla ve bazı yiyeceklerle dolacaktı. Daima gölgelerden, acaba bir gören olur mu korkusuyla, yorgun ve titrek adımlarla. İşte, bu tavşan yoksul, yetim, garip bir tavşandı. |
|
62
|
|
|
|
Güney Kutbu’nda koşuya çok meraklı bir penguen yaşardı. Bu penguen devamlı olarak antrenman yapar, yarışmalara hazırlanırdı ve hep ön sırada yarışmayı bitirmeyi hayal ederdi, fakat ya sonuncu ya da sondan bir önceki olarak yarışı tamamlardı. En büyük başarısı ise, beş penguenin katıldığı bir yarışta üçüncü olmaktı. Bu duruma canı sıkılan koşucu penguen bir gün doğup büyüdüğü yerleri terk etti ve yüzerek Arjantin’e gitti. Koşucu penguen burada bir maymunla arkadaş oldu. Bir gün maymuna:
“ Şu yüz metre ilerdeki ağaca kadar yarışsak, beni geçebilir misin? “ diye sordu.
|
|
63
|
|
|
|
Belki de ada ismini böyle bir hikayeden almıştır, kim bilir! |
|
64
|
|
|
|
Bir varmış, bir yokmuş. Cömertliğe hiç rastlanmayan, yardımseverliğin yok, bencilliğin çok olduğu bir ülke varmış. Bu ülkedeki insanlar yüreklerini evlerinde bırakarak dışarıya çıkarlarmış. Evlerine misafirliğe gelen biri olduğunda da yüreklerini kırk siyah sandığın içine saklar, misafirlerine kapılarını öyle açarlarmış. .. |
|
65
|
|
|
|
Üç gündür ağzına bir lokma bile almıyordu. Annesi bundan hiç memnun değildi. Babası“bugün hava çok güzel, akşama dışarıda yemek yesek. Hem Gül içinde iyi olur.” Annesi de “ Gül için ne yapsak işe yaramıyor. Ben gidip onunla konuşacağım.” “ Gül akşama dışarıda yemek yiyeceğiz.” Gül de “ köpeğim gelecek mi?” annesi “ elbette” dedi. Akşam oldu yola çıktılar. Gül arkadan arkadan yürüyordu. “Lokantaya sonunda varabildik” dedi annesi. Babası bir şey fark etti; Gül’ün sesi hiç çıkmıyordu. Gül önünde olan masaya oturdu. Annesi Gül’e “ canın ne istiyor” diye sordu. Gül cevap vermedi. Annesi yine aynı şeyi sordu. Gül yine cevap vermedi. Annesi Gül’e İskender kebabı istedi. Garson da “ siparişiniz hemen geliyor” dedi. Getirdiler. Babası” yemek çok güzel görünüyor” Gül de çatalla oynuyor bir şey yemiyordu. Küçük küçük lokmaları köpeğine veriyordu. Babası “aferin gül tabağındakileri bitirmişsin” dedi. Kalktılar ve evlerine gittiler. Sabah oldu, masmavi gökyüzü yemyeşil çimenler vardı. Birden yağmur başladı. Gül dışarı çıktığında dışarıda hiç kimse yoktu. Eve döndü evde de kimse yoktu. |
|
66
|
|
|
|
...Sonra Türkiye'de indi. O sırada herşey büyüdü. Pastacıdaki pastalar da büyüdü. Ve herşey sarı oldu... |
|
67
|
|
|
|
Portakal bahçesinin kralı Çarli hava kararmaya başladığında sessizce ağaçtan aşağı süzüldü. Bir ağacın altına gidip toprağı çapalamaya başladı. Aradan yarım saat geçmeden portakalların hepsi aşağı inmiş ve işe koyulmuş olacaktı. Bir gece devriye komutanı, Çarli’nin yanına geldi. Çarli doğrulurken çapasını yere attı ve gülümseyerek sordu: “ Evet komutan, haberler nasıl? “
|
|
68
|
|
|
|
Bir hikâye anlatacağım, Kemal’in hikâyesi. Onun bir arkadaş arama serüveni. |
|
69
|
|
|
|
O gece nedense yolun geniş bölümünden değil de kitapçı sergilerinin önündeki dar yoldan gidiyordum. Oysa geniş yol hem aydınlık, hem de daha güvenli sayılırdı. Hava serin, Akdeniz ikliminin Ocak ayı ortalamalarını tutturan bir sıcaklık var dışarıda. |
|
70
|
|
|
|
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde;
Memleketin birinde, sanmayın sakın Çin'de.
İpek saçlı, güzel mi güzel bir kız yaşardı,
İsterse gölleri geçer, dağları aşardı. |
|
71
|
|
|
|
Ali yedi yaşında koyu bir kar aşığıydı. Oda kar gibi biraz mesafeliydi, diğer çocuklarla pek kaynaşamıyordu, iki üç tane arkadaşı vardı ya onlarla oynuyordu ya da tek başına. Ali’nin arkadaş seçiminde özel bir sebebi vardı; onlarda kendisi gibi anne ve babasızdı. Ali’nin babası vardı gerçi ama annesi o daha beş yaşındayken ölmüş, babası da yeniden evlenmişti. |
|
72
|
|
|
|
Karısı:”Allah, Allah!”demekle yetindi önce. “Bu nasıl bir müşteri ki, yoksa goca tanrımın bir lütfu olsa bu gerek!” Emanetçi, “Ben demiştim, bu kadın ermiş.”diye. “Ama inanan yok şu kasabada.” |
|
73
|
|
|
|
Kutu ağır değildi. Onu kendisi boyamıştı. Altı kahverengi, yan tarafları turuncu, üstü ise açık maviydi. Gürol, ilk önce yatağa kadar gitti. Dışarıda oynayan çocukların seslerini duyuyordu. Ara sıra o da top oynamaya çıkıyordu. Ama bugün başka işi olduğu için arkadaşlarına katılamayacaktı. |
|
74
|
|
|
|
Annesi sürekli "kurtulacaksın" diyordu.
Bir süre sonra annesini de duyamaz oldu.
Çok küçüktü o zaman anlamadı.
Kurtuldu.
Büyüdü, büyüdükçe anladı.
Anladıkça sustu... |
|
75
|
|
|
|
Kibar Kurt'un nezaketinden bütün hayvanlar haberdar oldukları için, onu gördüklerinde asla paniklemezlermiş. |
|
76
|
|
|
|
Doğduğunda ayakları sağlamdı. Arkadaşlarıyla birlikte derede yüzer, çimenlerde koşar, oynardı. Sevgi yüklüydü. Bir arkadaşı şakayla karışık hafiften vursa, karşılık vermez ama canı sıkılır, oyun oynuyorlarsa oyunla ilgisi kalmaz, uzaklaşıp giderdi. Yaşı büyüdükçe kendi de büyüdü, boy attı. Onun bu iyi niyetli, temiz yürekli davranışları, sözleri, hareketleri büyükler tarafından hep horlandı. Pek çok yerde alay konusu oldu. Onu daima dışladılar, aralarında barındırmadılar. O da ne yapsın, çareyi, sevgili küçük dostlarından ayrılmamakta buldu.
|
|
77
|
|
|
|
Günlerim neşe içinde geçiyordu. Annem de onunla olan ilişkimi kabullenmiş, izin vermişti; "Evin içine olmaz ama, akşamları bahçemize alabilirsin" diyerek... |
|
78
|
|
|
|
Alkol, sen nelere kadirsin! |
|
79
|
|
|
|
Bu yıl dördüncü sınıfa gidiyordu. Sınıfta tek yabancı oydu. Öğretmeni Bay Paul’ü beğeniyordu. Kendisine derste çok yardımcıydı. En çok matematik dersini seviyor ve başarıyordu. |
|
80
|
|
|
|
Baba sevgi ve şefkatini özümsemiş bir çocuk için baba eksikliği, yeri doldurulamayacak bir boşluktu… |
|